Mitral kapak prolapsusu, kalbin mitral kapakçıklarının tam kapanmayıp geriye doğru esnediği, toplumda sıkça rastlanan ve çoğunlukla zararsız bir durumdur. Belirtileri kişiden kişiye değişmekle birlikte en sık çarpıntı, atipik göğüs ağrısı ve eforla gelen nefes darlığı şeklinde kendini gösterir; ancak hastaların önemli bir kısmında hiçbir şikayet görülmez. Tedavi, prolapsusun ciddiyetine göre belirlenir. Çoğu vakada herhangi bir müdahale gerekmezken, belirtilerin olduğu veya kapak kaçağının ilerlediği durumlarda ilaç tedavisi ve modern minimal invaziv cerrahi ile kapak onarımı gibi etkili yöntemler uygulanmaktadır.
Mitral Kapak Prolapsusu nedir?
Kalbimizin içinde kanın doğru yönde akmasını sağlayan dört adet kapakçık bulunur. Mitral kapak, kalbin sol tarafındaki üst oda (sol atriyum) ile alt oda (sol ventrikül) arasında yer alan, iki yaprakçıklı bir kapıdır. Görevi, akciğerlerden gelen temiz kanın sol atriyumdan sol ventriküle geçişine izin vermek ve ardından sol ventrikül kasılarak bu kanı vücuda pompalarken sıkıca kapanıp kanın geriye kaçmasını önlemektir.
Mitral kapak prolapsusunda ise bu kapının yaprakçıkları normalden biraz daha esnek ve gevşektir. Bu nedenle kalp kasıldığında, kapakçıklardan biri veya her ikisi birden sol atriyuma, yani geriye doğru bir miktar bombeleşir. Bu durumu bir çadırın rüzgârda hafifçe yukarı doğru esnemesine benzetebiliriz. Çoğu zaman bu esneme önemsizdir ve kapağın işleyişini bozmaz. Ancak bazı durumlarda bu bombeleşme, kapağın kapanmasına engel olabilir ve her kalp atışında az bir miktar kanın geriye, sol atriyuma sızmasına neden olabilir. Tıp dilinde bu sızıntı durumuna “mitral yetersizlik” veya “mitral regürjitasyon” adı verilir.
Mitral Kapak Prolapsusu ne kadar yaygındır?
Mitral kapak prolapsusu, toplumda sanıldığından çok daha yaygın bir durumdur ve genel nüfusun yaklaşık %2-3’ünü etkilediği düşünülmektedir. Her yaşta ve cinsiyette görülebilir. Ancak ciddi belirtilerin veya kapak yetersizliğinin ilerlemesinin 50 yaş üstü erkeklerde biraz daha sık olduğu gözlemlenmektedir.
Geçmişte, ekokardiyografi gibi görüntüleme yöntemleri daha az gelişmişken, bu oranın çok daha yüksek olduğu, hatta %30’lara vardığı rapor edilirdi. Bunun nedeni, eski teknolojinin, kapağın normal ve sağlıklı olan üç boyutlu yapısını değerlendiremeyip en ufak bir geriye hareketi bile prolapsus olarak yorumlamasıydı. Günümüzde ise modern ekokardiyografi cihazları ve netleşen tanı kriterleri sayesinde durumun gerçek yaygınlığı daha doğru bir şekilde bilinmektedir. Artık bir kişiye prolapsus tanısı konulabilmesi için kapakçığın belirli bir mesafenin üzerinde bombeleşmesi gibi net ölçütler kullanılmaktadır.
Mitral Kapak Prolapsusu neden kaynaklanır?
Mitral kapak prolapsusunun altında yatan en yaygın neden, kapağın bağ dokusundaki doğuştan gelen bir özelliktir. Bu durum kapak yaprakçıklarını normalden daha esnek ve kalın yapar. Çoğu zaman ailesel bir yatkınlık söz konusudur, yani anne veya babada varsa çocuklarda da görülme ihtimali artar. Nedenler genellikle iki ana kategoride incelenir.
Birincisi, sorunun doğrudan kapağın kendi yapısında olduğu “Primer Mitral Kapak Prolapsusu”dur. Bu en sık görülen formdur ve tıp dilinde “miksömatöz dejenerasyon” olarak bilinen bir süreçle ilgilidir. Basitçe, kapağın içindeki süngerimsi doku zamanla zayıflar ve kalınlaşır, bu da sarkmaya yol açar.
İkincisi ise “Sekonder Mitral Kapak Prolapsusu”dur. Bu durumda kapak yaprakçıkları aslında normaldir, ancak başka bir kalp rahatsızlığı onların sarkmasına neden olur. Örneğin kalp krizi sonrası kapakçıkları tutan kasların hasar görmesi bu duruma yol açabilir.
Ayrıca mitral kapak prolapsusu bazı kalıtsal bağ dokusu hastalıklarıyla da yakından ilişkilidir. Bu hastalıklardan bazıları şunlardır:
- Marfan sendromu
- Ehlers-Danlos sendromu
- Graves hastalığı
- Skolyoz
- Kas distrofisi
Mitral Kapak Prolapsusu hangi belirtilere yol açabilir?
Mitral kapak prolapsusu olan kişilerin çok büyük bir bölümü hayatları boyunca hiçbir belirti yaşamazlar. Çoğu zaman, başka bir nedenle yapılan bir doktor muayenesi sırasında tesadüfen saptanır. Belirtiler ortaya çıktığında ise kişiden kişiye değişebilir. Sık görülen belirtiler şunlardır:
- Çarpıntı
- Nefes darlığı (özellikle eforla veya yatınca)
- Atipik göğüs ağrısı (kalp krizi ağrısından farklı, batıcı veya anlık)
- Sürekli yorgunluk ve halsizlik
- Baş dönmesi veya sersemlik hissi
Burada çok önemli bir noktayı vurgulamak gerekir: belirtilerin şiddeti, kapaktaki sorunun ciddiyetiyle her zaman doğru orantılı değildir. Kapak kaçağı çok hafif olan bir kişi, yaşam kalitesini düşüren şiddetli çarpıntı yaşayabilirken, ciddi kapak yetersizliği olan bir başkası tamamen belirtisiz olabilir. Bu durumun, prolapsusa eşlik edebilen otonom sinir sistemi dengesizliğinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Hatta bazen bu belirtiler o kadar yoğun olabilir ki mitral kapak prolapsusu panik atak benzeri bir tabloyu tetikleyebilir. Ani başlayan çarpıntı, nefes alamama hissi ve göğüs ağrısı, kişilerde yoğun bir korku ve endişe yaratabilir. Bu nedenle belirtilerin varlığı tek başına bir tehlike işareti değildir, ancak mutlaka bir kardiyolog tarafından değerlendirilmelidir.
Mitral Kapak Prolapsusu tanısı nasıl konulur?
Mitral kapak prolapsusu tanısını koyma süreci genellikle birkaç adımdan oluşur ve oldukça basittir.
İlk adım genellikle doktorun sizi muayene etmesi ve stetoskopla kalbinizi dinlemesidir. Prolapsusun en klasik bulgusu, kalp kasılırken sarkan kapakçıkların gerilmesiyle oluşan keskin bir “klik” sesidir. Eğer kapakta sızıntı da varsa, bu sese kanın geriye kaçarken çıkardığı masum bir “üfürüm” sesi eşlik eder.
Tanıyı kesinleştiren ve durumun ciddiyetini belirleyen en önemli test ise ekokardiyografidir. Kısaca “EKO” olarak bilinen bu test, kalbin ultrasonudur. Ses dalgaları kullanarak kalbinizin ve kapakçıklarınızın hareketli görüntülerini oluşturur. Bu test sayesinde şunlar net olarak görülebilir:
- Prolapsusun var olup olmadığı
- Kapakçıkların yapısı ve kalınlığı
- Varsa kapak kaçağının (mitral yetersizlik) derecesi
- Kalp odacıklarının boyutları ve kalp kasının gücü
Genellikle göğüs üzerinden yapılan standart EKO yeterli olur. Bazen, özellikle ameliyat planlaması gibi durumlarda, daha net görüntüler elde etmek için yemek borusu yoluyla yapılan transözofageal EKO (TÖE) gerekebilir. Ek olarak ritim bozukluklarını değerlendirmek için EKG (Elektrokardiyogram) gibi ek testler de istenebilir.
Mitral Kapak Prolapsusu hangi ciddi sonuçlara yol açabilir?
Öncelikle şunu belirtmek gerekir: Mitral kapak prolapsuslu hastaların büyük çoğunluğu için bu durum iyi huylu seyreder ve hayat boyu hiçbir ciddi soruna neden olmaz. Komplikasyonlar nadirdir, ancak düzenli takibin neden önemli olduğunu anlamak için bu riskleri bilmekte fayda vardır.
En sık görülen komplikasyon, kapaktaki sızıntının, yani mitral yetersizliğin zamanla artmasıdır. Hafif bir sızıntı yıllar içinde ciddileşebilir. Ciddi yetersizlik, kalbin vücuda kan pompalamak için sürekli daha fazla çalışmasına neden olur ve bu durum tedavi edilmezse kalp yetmezliğine yol açabilir.
Diğer bir olası komplikasyon, kalp ritim bozukluklarıdır (aritmiler). En sık görüleni, kalbin düzensiz ve hızlı çalışmasına neden olan Atriyal Fibrilasyon’dur. Bu ritim bozukluğu, kalp içinde pıhtı oluşumuna ve inme riskine zemin hazırlayabilir.
Son yıllarda, çok küçük ve özel bir hasta grubunda, ciddi kapak kaçağı olmasa bile hayatı tehdit eden ritim bozuklukları gelişebileceği anlaşılmıştır. “Aritmojenik MKP” olarak adlandırılan bu nadir durum nedeniyle, mitral kapak prolapsusu ani ölüm riski zaman zaman gündeme gelir. Ancak bu riskin, prolapsuslu hastaların ezici çoğunluğu için söz konusu olmadığının, sadece belirli EKG ve MR bulguları olan çok spesifik bir alt grup için geçerli olduğunun altını çizmek önemlidir. Bayılma gibi şikayetleri olan hastaların bu açıdan dikkatle değerlendirilmesi gerekir.
Her Mitral Kapak Prolapsusu vakası tedavi gerektirir mi?
Kesinlikle hayır. Belirtisi olmayan ve kapakçığında önemli bir sızıntı bulunmayan kişilerin tedaviye ihtiyacı yoktur. Bu kişiler için en doğru yaklaşım durumu belirli aralıklarla izlemek üzere düzenli kardiyoloji kontrolü yapmaktır. Bu takip süreci, “dikkatli bekleme” olarak adlandırılır ve genellikle birkaç yılda bir tekrarlanan ekokardiyografi testlerini içerir.
Eğer çarpıntı gibi belirtiler yaşam kalitesini düşürüyorsa, bu semptomları kontrol altına almak için ilaç tedavisi başlanabilir. Bu amaçla en sık kullanılan ilaçlar beta blokerlerdir. Bu ilaçlar kalp atışını yavaşlatarak çarpıntı ve göğüs ağrısı gibi şikayetleri azaltmada oldukça etkilidir. Ancak unutulmamalıdır ki ilaçlar kapaktaki temel sorunu düzeltmez, sadece belirtileri yönetir.
Mitral Kapak Prolapsusu olanlar nelere dikkat etmeli?
Mitral kapak prolapsusu olanlar nelere dikkat etmeli sorusunun cevabı, durumun ciddiyetine göre değişse de kalp dostu bir yaşam tarzı benimsemek herkesin yararınadır. Genel öneriler şunlardır:
- Düzenli Egzersiz: Hafif prolapsusu olan çoğu kişi için egzersiz kısıtlaması yoktur. Yürüyüş, yüzme, bisiklet gibi aktiviteler teşvik edilir. Ciddi kapak yetersizliği olanların ise ağır ve rekabetçi sporlardan önce doktorlarına danışmaları gerekir.
- Sağlıklı Beslenme: Tuzdan, işlenmiş gıdalardan ve doymuş yağlardan fakir, sebze ve meyveden zengin bir diyet benimsemek kalbinizin yükünü hafifletir.
- Kilo Kontrolü: Sağlıklı bir kiloyu korumak, kalbinizin daha rahat çalışmasını sağlar.
- Stres Yönetimi: Yoga, meditasyon gibi rahatlama teknikleri, özellikle çarpıntı gibi belirtileri tetikleyebilen stresi yönetmede yardımcı olabilir.
- Uyarıcılardan Kaçınmak: Kafein, alkol ve sigara gibi maddeler, hassas kişilerde çarpıntıyı artırabilir. Bu ürünleri sınırlamak veya bırakmak faydalı olabilir.
- Ağız ve Diş Hijyeni: Kapak enfeksiyonu (endokardit) riskini en aza indirmek için iyi bir ağız hijyeni ve düzenli diş hekimi kontrolleri önemlidir.
Mitral Kapak Prolapsusu için ameliyat ne zaman gereklidir?
Ameliyat kararı, prolapsusun kendisine değil yol açtığı ciddi mitral yetersizliğe bağlı olarak verilir. Cerrahi müdahale şu durumlarda gerekli hale gelir.
Belirtilerin Varlığı: Ciddi kapak kaçağına bağlı olarak nefes darlığı, çabuk yorulma gibi şikayetleriniz başladıysa, bu net bir ameliyat gerekliliğidir.
Belirti Olmasa da Kalpte Hasar Başlangıcı: Bu en kritik ve bazen anlaşılması en zor olan durumdur. Bir kişi kendini iyi hissederken neden ameliyat olması gerektiğini merak edebilir. Cevap, kalpte kalıcı hasar oluşmadan önce önlem almaktır. Ciddi kapak sızıntısı, kalp üzerinde yıllarca süren bir yük oluşturur. Kalp, bu yükü karşılamak için büyür ve daha çok çalışır, bu yüzden kişi uzun süre belirti hissetmez. Ancak bir noktadan sonra kalp kası yorulur ve zayıflar. Eğer ameliyat bu kalıcı hasar geliştikten sonra yapılırsa, kapak onarılsa bile kalp fonksiyonları eskisi gibi olmayabilir.
Bu nedenle belirtiniz olmasa bile ekokardiyografide kalbin pompalama gücünde azalma, kalp odacıklarında büyüme gibi bulgular saptandığında, kalp kasını korumak için proaktif olarak ameliyat önerilir.
Mitral Kapak Prolapsusu cerrahisinde tamir ve değişim arasındaki fark nedir?
Ameliyat gerektiğinde iki temel seçenek vardır. Kapak tamiri veya kapak değişimi.
- Kapak Tamiri (Onarım): Bu yöntemde cerrah, hastanın kendi kapak dokusunu koruyarak onu onarır ve yeniden normal çalışır hale getirir. Sarkan kısımlar düzeltilir, fazla dokular çıkarılır ve kapağın oturduğu halka bir destek halkasıyla (anüloplasti halkası) güçlendirilir. Deneyimli merkezlerde, prolapsusa bağlı kapak yetersizliklerinin %95’inden fazlası başarıyla tamir edilebilir.
- Kapak Değişimi: Eğer kapak, tamir edilemeyecek kadar bozulmuşsa, çıkarılır ve yerine yapay (protez) bir kapak takılır.
Mümkün olan her durumda kapak tamiri, kapak değişimine kesinlikle tercih edilir. Çünkü tamir ameliyatının sonuçları daha iyidir, kalp fonksiyonlarını daha iyi korur ve en önemlisi, hastanın ömür boyu kan sulandırıcı ilaç kullanma zorunluluğunu ortadan kaldırır.
Mitral Kapak Prolapsusu için modern cerrahi yöntemler nelerdir?
Günümüzde mitral kapak ameliyatları, hasta konforunu en üst düzeyde tutan ileri teknolojilerle yapılmaktadır. Geleneksel açık kalp ameliyatı yerine artık minimal invaziv ve robotik cerrahi gibi yöntemler ön plana çıkmıştır.
Minimal İnvaziv Cerrahi: Bu yöntemde göğüs kemiği kesilmez. Göğsün sağ tarafında, kaburgaların arasından yapılan yaklaşık 4-6 cm’lik küçük bir kesi ile kalbe ulaşılır.
Robotik Cerrahi: Minimal invaziv cerrahinin en gelişmiş şeklidir. Cerrah bir konsoldan, göğüsteki birkaç küçük delikten içeri yerleştirilen robotik kolları yönetir. Bu teknoloji, üç boyutlu ve büyütülmüş bir görüntü altında, insan elinden çok daha hassas hareketler yapma imkanı sunar.
Bu modern tekniklerin geleneksel ameliyata kıyasla birçok avantajı vardır:
- Daha hızlı iyileşme
- Daha az ağrı
- Daha kısa hastane yatışı
- Daha az kan kaybı ve enfeksiyon riski
- Daha iyi kozmetik sonuçlar
Bu ileri teknikler yüksek tecrübe gerektirir ve en iyi sonuçlar, bu ameliyatların sık yapıldığı merkezlerde alınır.