Doğuştan kalp hastalıkları, kalbin yapısında doğumdan itibaren mevcut olan ve kan dolaşımını etkileyen yapısal bozukluklardır. Kalp odacıkları, kapaklar, damarlar veya kalp duvarları arasındaki açıklıklarda gelişimsel anomaliler şeklinde ortaya çıkabilir.
Bu hastalıklar, küçük defektlerden yaşamı tehdit eden ciddi anomalilere kadar farklı derecelerde olabilir. Belirtiler arasında morarma, hızlı nefes alma, beslenme güçlüğü, yetersiz kilo alımı, çabuk yorulma ve tekrarlayan solunum yolu enfeksiyonları yer alabilir.
Nedenleri tam olarak bilinmemekle birlikte genetik faktörler, kromozom anomalileri, hamilelikte geçirilen enfeksiyonlar, ilaç veya alkol kullanımı ve bazı kronik hastalıklar risk faktörleri arasında sayılır.
Tedavi, hastalığın türü ve şiddetine göre planlanır. Küçük defektler kendiliğinden kapanabilirken, ciddi anomalilerde cerrahi onarım veya kateter yoluyla girişim gerekebilir. Düzenli çocuk kardiyolojisi takibi, yaşam kalitesini artırmada önemlidir.
Doğuştan Kalp Hastalığı Nedir ve Aileler Neyi Bilmeli?
Sevgili anne babalar, bebeğinizin kalbinde bir sorun olabileceği haberi şüphesiz ki endişe vericidir. Ancak bu yolculukta yalnız olmadığınızı ve modern tıbbın sunduğu imkanlarla pek çok çözümün mevcut olduğunu bilmelisiniz. Doğuştan kalp hastalığı, bebeğin kalbinin veya ana damarlarının anne karnındaki gelişim sürecinde, genellikle ilk 8 hafta içinde, bir aksaklık sonucu ortaya çıkan yapısal bir problemdir. Bu bir “hata” veya “kusur” değil gelişimsel bir farklılıktır.
Peki, bu duruma ne sebep olur? Vakaların büyük çoğunluğunda net bir neden bulmak zordur. Ancak riski artırabilecek bazı faktörler üzerinde durulabilir. Bazen genetik bir yatkınlık söz konusu olabilir; yani ailede benzer bir durumun olması riski bir miktar artırabilir. Özellikle Down sendromunda en sık görülen kalp hastalığı olan Atriyoventriküler Septal Defekt (AVSD) gibi bazı genetik sendromlar, belirli kalp anomalileri ile birlikte görülme eğilimindedir. Annenin hamilelik sırasında geçirdiği bazı enfeksiyonlar (kızamıkçık gibi) veya kontrolsüz diyabet gibi kronik rahatsızlıklar da etken olabilir. Doktor tavsiyesi dışında kullanılan bazı ilaçlar veya alkol tüketimi de bu süreci olumsuz etkileyebilir.
Yine de altını çizmek gerekir ki çoğu zaman ortada belirgin bir sebep yoktur. Bu durumun sizin yaptığınız veya yapmadığınız bir şeyle ilgili olmadığını anlamak önemlidir. Önemli olan bu durumu erken teşhis etmek ve doğru tedavi yol haritasını çizmektir. Günümüzde, bu hastalıkların önemli bir kısmı henüz bebek doğmadan, fetal ekokardiyografi ile anne karnında saptanabilmektedir. Bu erken tanı, doğumun tam teşekküllü bir merkezde planlanmasını ve bebeğin doğar doğmaz ihtiyaç duyduğu özel bakımı almasını sağlayarak ona en iyi başlangıç şansını verir.
Konjenital Kalp Hastalıkları Kaça Ayrılır?
Kalbin temel görevini basitçe anlatmak gerekirse, vücutta kirlenmiş kanı toplayıp temizlenmesi için akciğerlere pompalamak ve akciğerlerde oksijenle zenginleşen temiz kanı tekrar tüm vücuda dağıtmaktır. Konjenital kalp hastalıkları, işte bu kusursuz sistemdeki dengeyi bozar. Hastalıkları, vücutta yarattıkları etkiye göre temel olarak iki ana gruba ayırarak daha kolay anlayabiliriz.
Morarmaya Neden Olmayan (Pembe) Hastalıklar: Bu grupta, vücuda giden kanda yeterli oksijen vardır, bu nedenle bebekte veya çocukta tipik bir morarma görülmez. Sorun genellikle iki şekilde ortaya çıkar.
Kalpteki Delikler (Şantlar): Kalbin sol tarafındaki yüksek basınçlı ve temiz kan, odacıklar veya damarlar arasındaki bir delik (ASD, VSD gibi) aracılığıyla sağ taraftaki kirli kana karışır. Bu akciğerlere giden kan miktarını normalin çok üzerine çıkarır. Akciğerler adeta “kana boğulur”. Bu fazla yükü karşılamak için kalp sürekli fazla mesai yapmak zorunda kalır ve zamanla yorularak kalp yetmezliği belirtileri ortaya çıkar.
Damarlardaki veya Kapaklardaki Darlıklar: Kanın geçmesi gereken bir yolun, örneğin bir kapağın veya ana damarın (aort koarktasyonu gibi) dar olması durumudur. Kalp, kanı bu dar geçitten itebilmek için muazzam bir güçle kasılmak zorunda kalır. Bu durum ucu sıkılmış bir bahçe hortumundan su geçirmeye çalışan bir motorun zorlanmasına benzer. Zamanla kalp kası kalınlaşır ve ardından yorularak işlevini yitirebilir.
Morarmaya Neden Olan (Siyanotik) Hastalıklar: Bu daha ciddi bir gruptur. Burada temel sorun, kirli kanın akciğerlere uğrayıp temizlenmeden doğrudan vücuda giden temiz kana karışmasıdır. Bu da vücuda yeterli oksijenin gitmemesine neden olur.
Tetraloji di Fallot gibi hastalıklarda hem akciğere giden yolda bir darlık hem de karıncıklar arasında büyük bir delik vardır. Kirli kan, dar yoldan geçmek yerine kolay yolu seçerek delikten temiz kanın olduğu tarafa atlar ve vücuda karışır.
Büyük Arterlerin Transpozisyonu (TGA) gibi durumlarda ise kalpten çıkan damarlar tamamen terstir. Kalbin sağından çıkan kirli kan yine vücuda, solundan çıkan temiz kan ise yine akciğerlere gider. Vücut sürekli kirli kanla beslenir. Bu durum iki dolaşım arasında bir karışım olmazsa yaşamla bağdaşmaz.
Bu temel ayrımı anlamak, bir sonraki adım olan belirtileri ve tedavi seçeneklerini kavramak için önemlidir.
Bebeklerde ve Çocuklarda En Önemli Konjenital Kalp Hastalığı Belirtileri Nelerdir?
Konjenital kalp hastalığı belirtileri, altta yatan sorunun ciddiyetine ve tipine bağlı olarak doğum anından itibaren ortaya çıkabilir veya yıllarca sessiz kalabilir. Anne babaların bu belirtiler konusunda bilgili olması, erken tanı için hayati önem taşır.
- Yenidoğan ve Süt Çocukluğu Döneminde Dikkat Edilmesi Gerekenler
- Özellikle hayatın ilk birkaç ayında belirtiler daha belirgindir. Kalp hastası bebeklerde dikkat edilmesi gerekenler şunlardır:
- Morarma (Siyanoz): Özellikle ağlarken veya beslenirken bebeğin dudaklarında, dilinde ve tırnak yataklarında beliren mavimsi veya grimsi renk. Bu en acil ve önemli belirtilerden biridir.
- Hızlı ve Zorlu Solunum: Bebeğin sanki sürekli koşmuş gibi hızlı nefes alıp vermesi, nefes alırken burun kanatlarının açılıp kapanması.
- Beslenme Güçlüğü: Bu bebekler için emmek çok yorucu bir eylemdir. Emerken çabuk yorulurlar, sık sık dinlenirler, alınlarında ve başlarında soğuk terleme görülür. Bu nedenle yeterince beslenemezler.
- Kilo Alamama ve Gelişme Geriliği: Yeterince beslenemeyen ve enerjisinin çoğunu kalbinin fazla çalışması için harcayan bebek, yaşıtlarına göre kilo alamaz ve gelişim basamaklarında geride kalabilir.
- Huzursuzluk ve Sürekli Ağlama: Bebek, yaşadığı sıkıntı nedeniyle sürekli huzursuz olabilir.
Daha Büyük Çocuklarda Görülen Belirtiler
- Daha hafif kalp hastalıkları olan çocuklarda belirtiler daha geç ortaya çıkabilir.
- Çabuk Yorulma: Oyun oynarken veya koşarken arkadaşlarından çabuk yorulur, oturup dinlenme ihtiyacı hisseder.
- Göğüs Ağrısı: Özellikle efor sırasında göğüs ağrısından şikayet edebilir.
- Bayılma (Senkop): Eforla veya aniden ortaya çıkan bayılma, özellikle aort darlığı gibi tıkayıcı hastalıklarda çok ciddi bir uyarı işaretidir ve hemen doktora başvurmayı gerektirir.
- Çarpıntı: Kalbinin çok hızlı veya düzensiz attığını ifade edebilir.
- Sık Tekrarlayan Akciğer Enfeksiyonları: Akciğerlerde normalden fazla kan birikmesi, bronşit ve zatürre gibi enfeksiyonlara zemin hazırlar.
Bu belirtilerden herhangi birinin varlığı, mutlaka bir çocuk kardiyolojisi uzmanı tarafından değerlendirmeyi gerektirir. Bazen hiçbir belirti yokken, rutin bir muayenede doktorun duyduğu bir “üfürüm” de altta yatan bir kalp hastalığının ilk işareti olabilir.
Yetişkinlikte Ortaya Çıkan Kalp Hastalığı Belirtileri Nelerdir ve Neden Önemlidir?
Çocukluk çağında yapılan başarılı kalp ameliyatları sayesinde, bugün doğuştan kalp hastalığı olan bireylerin çok büyük bir kısmı yetişkinlik çağına ulaşıyor. Bu tıp adına büyük bir zaferdir. Ancak bu bu kişilerin tamamen “iyileştiği” anlamına gelmez. Onarılan bir kalp, normal bir kalpten farklı çalışır ve zamanla kendine özgü sorunlar geliştirebilir. “Yetişkin Doğumsal Kalp Hastası” (ACHD) olarak adlandırılan bu hasta grubu, özel bir takip ve tedavi gerektirir.
Yetişkinlikte ortaya çıkan kalp hastalığı belirtileri genellikle yıllar içinde yavaş yavaş gelişen problemlerin sonucudur. Bu belirtiler şunları içerebilir:
Ritim Bozuklukları (Aritmi): En sık karşılaşılan sorundur. Yıllar süren anormal kan akımlarının veya eski ameliyatlardan kalan yara dokularının kalp iletim sistemini etkilemesiyle ortaya çıkar. Çarpıntı, tekleme hissi, baş dönmesi veya bayılma gibi şikayetlere yol açabilir.
Kalp Yetmezliği: Yıllarca normalden fazla yükle çalışmış olan kalp kası zamanla yorulabilir ve pompalama gücünü kaybedebilir. Bu durum özellikle efor sırasında artan nefes darlığı, bacaklarda ve karında şişlik, gece yattığında nefes darlığı ile uyanma gibi belirtilerle kendini gösterir.
Kapak Problemleri: Onarılan veya değiştirilen kapaklar zamanla bozulabilir, daralabilir veya kaçırmaya başlayabilir. Özellikle Tetraloji di Fallot ameliyatı sonrası akciğer kapağında (pulmoner kapak) oluşan yetmezlik, ileriki yıllarda sağ karıncığın büyümesine ve fonksiyon bozukluğuna yol açarak yeni bir ameliyatı gerektirebilir.
Pulmoner Hipertansiyon: Akciğer atardamarındaki basıncın kalıcı olarak yükselmesidir. Bu özellikle çocuklukta tedavi edilmemiş büyük deliklerin geç dönemde ortaya çıkan ciddi ve tedavisi zor bir komplikasyonudur.
Pıhtı Oluşumu ve İnme Riski: Kalp içindeki anormal yapılar veya ritim bozuklukları, kalp içinde pıhtı oluşumuna zemin hazırlayabilir. Bu pıhtının beyne atması inmeye (felç) neden olabilir.
Bu nedenlerle, çocukken kalp ameliyatı olmuş her bireyin, şikayeti olmasa bile düzenli olarak bu konuda uzmanlaşmış bir kardiyoloji merkezinde ömür boyu takip altında kalması hayati önem taşımaktadır.
Doğuştan Kalp Hastalığı Teşhisi Nasıl Konulur?
Doğuştan kalp hastalığının başarılı bir şekilde tedavi edilebilmesinin ilk ve en önemli adımı, doğru ve eksiksiz bir tanı konulmasıdır. Günümüzde kullandığımız ileri teknoloji ürünü görüntüleme yöntemleri sayesinde, kalbin yapısını ve fonksiyonlarını en ince ayrıntısına kadar değerlendirerek her hastaya özel bir tedavi planı çizebiliyoruz.
Tanı sürecinde kullanılan temel yöntemler şunlardır:
Ekokardiyografi (EKO): Bu tanının temel taşıdır. Ultrason yani ses dalgaları kullanılarak kalbin canlı, hareketli görüntülerinin elde edildiği, ağrısız ve radyasyon içermeyen bir yöntemdir. Çocuğun göğsüne sürülen bir jel aracılığıyla prob gezdirilerek yapılır. Kalp odacıkları, kapakçıklar, delikler, darlıklar ve kalbin kasılma gücü hakkında paha biçilmez bilgiler verir.
Fetal Ekokardiyografi: Henüz bebek anne karnındayken, genellikle 18-24. haftalar arasında, annenin karnından yapılan özel bir EKO’dur. Ciddi kalp hastalıklarının doğumdan önce tanınmasını sağlayarak, doğumun planlanmasına ve bebeğe en hızlı şekilde müdahale edilmesine olanak tanır.
Elektrokardiyografi (EKG): Kalbin elektriksel aktivitesini kaydeden basit bir testtir. Ritim bozukluklarını ve kalp odacıklarındaki büyümeleri göstermede yardımcı olur.
Akciğer Grafisi (Telekardiyogram): Kalbin göğüs içindeki boyutunu, şeklini ve akciğerlere giden kan akımının artıp artmadığını gösteren bir röntgen filmidir.
Kardiyak Manyetik Rezonans (MR): Güçlü bir manyetik alan ve radyo dalgaları kullanarak kalbin çok detaylı, üç boyutlu görüntülerini oluşturan bir yöntemdir. Özellikle sağ karıncık gibi EKO ile değerlendirilmesi zor olan yapıların hacim ve fonksiyonlarını ölçmede altın standarttır. Radyasyon içermediği için, ömür boyu takip gerektiren hastalarda tekrar tekrar güvenle kullanılabilir. Küçük çocuklarda işlem sırasında hareketsiz kalmaları için genellikle hafif bir anestezi (sedasyon) gerekir.
Bilgisayarlı Tomografi (BT) Anjiyografi: X-ışınları ve damardan verilen kontrast madde kullanılarak kalbi ve özellikle damar yapılarını (koroner arterler, aort, akciğer damarları) çok yüksek çözünürlükte gösteren bir testtir. Özellikle karmaşık ameliyatlar öncesinde, örneğin damarların seyrini ve hava yollarıyla olan ilişkisini görmek için çok değerlidir. İşlem çok hızlıdır ancak radyasyon içerir:
Kalp Kateterizasyonu ve Anjiyografi: Artık tanısal amaçlı kullanımı azalmış olsa da bazı durumlarda vazgeçilmezdir. Kasıktaki bir damardan ince bir tüp (kateter) ile kalbe kadar ulaşılarak direkt basınç ölçümleri yapılır ve kontrast madde verilerek damarların filmi (anjiogram) çekilir. Özellikle akciğer damar basıncının ameliyata uygun olup olmadığını kesin olarak belirlemek için kullanılır. Günümüzde daha çok tedavi amacıyla (balonla kapak genişletme, stent takma, delik kapatma gibi) kullanılmaktadır.
En Sık Görülen Konjenital Kalp Hastalığı Tedavisi Mümkün mü?
Kalbin kulakçıkları (ASD) veya karıncıkları (VSD) arasındaki duvarlarda bir delik olması, en sık görülen konjenital kalp hastalığı grubudur. Neyse ki bu deliklerin tedavisi günümüzde oldukça başarılı bir şekilde yapılabilmektedir. Tedavi yöntemi; deliğin yerine, büyüklüğüne ve kalbe ne kadar yük bindirdiğine göre belirlenir.
Kulakçıklar Arası Delik (Atriyal Septal Defekt – ASD) Tedavisi
ASD, kalbin üst iki odacığı olan kulakçıklar arasında bir delik olmasıdır. Bu delik, akciğerlere giden kan akımını artırarak kalbin sağ tarafını yorar. Tedavi edilmezse ileri yaşlarda ciddi ritim bozukluklarına ve sağ kalp yetmezliğine yol açabilir.
Tedavi seçenekleri şunlardır:
Anjiyo ile Kapatma: Bu günümüzde uygun yapıdaki ASD’ler için ilk tercih edilen yöntemdir. Kasıktaki toplardamardan bir kateterle girilerek, şemsiye benzeri özel bir cihaz delikten geçirilir ve açılarak delik kapatılır. Bu işlem sonrası hasta genellikle bir gün içinde taburcu olur ve göğsünde herhangi bir ameliyat izi kalmaz.
Cerrahi Onarım: Deliğin anjiyo ile kapatmaya uygun olmadığı durumlarda (çok büyükse veya kenarları yetersizse) ameliyat gerekir. Ameliyatta delik, ya doğrudan dikişlerle ya da daha sık olarak hastanın kendi kalp zarından (perikard) veya sentetik bir malzemeden yapılan bir yama ile kapatılır. Bu ameliyat artık sadece göğüs kemiği açılarak değil aynı zamanda koltuk altından veya meme altından yapılan küçük kesilerle (minimal invaziv cerrahi) de yapılabilmektedir. Bu hem estetik açıdan daha iyi sonuçlar verir hem de hastanın daha hızlı iyileşmesini sağlar.
Karıncıklar Arası Delik (Ventriküler Septal Defekt – VSD) Tedavisi
VSD, kalbin alt iki odacığı olan karıncıklar arasında bir delik olmasıdır. Küçük VSD’ler genellikle bir sorun yaratmaz ve büyük bir kısmı bebeklik döneminde kendiliğinden kapanır, bu nedenle sadece takip edilirler. Ancak büyük VSD’ler, bebeklerde ciddi kalp yetmezliğine ve büyüme geriliğine yol açar. Bu durumda akciğer damarlarında kalıcı hasar oluşmadan deliğin kapatılması gerekir.
VSD tedavisinde altın standart cerrahi onarımdır. Ameliyat, kalp-akciğer makinesi kullanılarak yapılır. Delik sentetik bir yama ile kapatılır. Bu ameliyattaki en önemli ve hassas nokta, deliğin kenarına çok yakın seyreden kalbin ana ileti yolunu (AV düğüm ve His demeti) korumaktır. Bu bölgeye atılan dikişlere azami özen gösterilerek hastanın kalıcı kalp piline ihtiyaç duyması önlenir. Anjiyo ile VSD kapatma işlemi ise, kalbin ileti sistemine zarar verme riski nedeniyle sadece çok özel ve seçilmiş durumlarda uygulanır.
Siyanotik Kalp Hastalıklarının Tedavi Süreci Nasıldır?
Bebeğinizde morarma (siyanoz) görmek, bir ailenin yaşayabileceği en korkutucu deneyimlerden biridir. Bu vücuda yeterli oksijen gitmediğinin bir işaretidir ve genellikle karmaşık bir kalp hastalığına işaret eder. Ancak umutsuzluğa kapılmayın, bu hastalıkların tedavisi için geliştirilmiş son derece etkili cerrahi yöntemler mevcuttur.
Tetraloji di Fallot (ToF) Tedavisi
Morarma ile seyreden en yaygın kalp hastalığıdır. Temelde iki büyük problemi vardır: karıncıklar arası büyük bir delik (VSD) ve akciğere kan götüren damar yolunda ciddi bir darlık. Bu darlık nedeniyle kirli kan, akciğerlere gitmek yerine delikten geçerek vücuda yayılır ve morarmaya neden olur.
Tedavi, bebeğin durumuna göre iki şekilde planlanabilir.
Tam Düzeltme Ameliyatı: Günümüzde çoğu bebek, 3 ila 6 aylıkken yapılan tek bir ameliyatla tamamen düzeltilir. Bu ameliyatta VSD bir yama ile kapatılır ve akciğer damarındaki darlık giderilir. Darlığı gidermek için genellikle dar olan damar yolu bir yama ile genişletilir. Bu işlem morarmayı tamamen ortadan kaldırır ve hayat kurtarır. Ancak bu yama, genellikle akciğer kapağının işlevini bozarak bir miktar kapak yetmezliğine yol açar. Bu hastanın ileriki yıllarda bu kapak için yeni bir müdahaleye ihtiyaç duymasına neden olabilecek, bilinçli olarak kabul edilen bir durumdur.
Şant Ameliyatı: Çok düşük doğum ağırlıklı, akciğer damarları çok küçük veya genel durumu çok bozuk olan bebeklerde, tam düzeltme ameliyatı riskli olabilir. Bu durumda önce, akciğerlere giden kan akımını artırmak için geçici bir “şant” ameliyatı yapılır. Bu vücut ana damarlarından biriyle (genellikle kol damarı) akciğer damarı arasına küçük bir sentetik damar takılmasıdır. Bu işlem bebeğin büyümesi ve güçlenmesi için zaman kazandırır. Bebek uygun duruma geldiğinde, birkaç ay sonra asıl tam düzeltme ameliyatı yapılır.
Büyük Arterlerin Transpozisyonu (TGA) Tedavisi
Bu hastalıkta kalpten çıkan ana damarlar (aort ve pulmoner arter) terstir. Bu iki ayrı ve birbiriyle karışmayan kan dolaşımı yaratır ve acil müdahale edilmezse yaşamla bağdaşmaz.
Tedavi süreci çok acildir ve basamaklıdır.
Doğum Sonrası İlk Müdahale: Bebek doğar doğmaz, anne karnında açık olan ve iki dolaşım arasında bir miktar karışım sağlayan “ductus arteriosus” damarını açık tutmak için ilaç tedavisine (Prostaglandin) başlanır. Ardından, anjiyo laboratuvarında, kulakçıklar arasındaki duvar bir balon yardımıyla genişletilerek (Rashkind işlemi) kanın daha iyi karışması sağlanır.
Arteriyel Switch Ameliyatı (ASO): Bu hastalığın tam anatomik düzeltmesini sağlayan ameliyattır ve genellikle bebeğin hayatının ilk iki haftasında yapılır. Bu ameliyatta, ters olan damarlar kesilir ve olması gereken doğru yerlere yeniden dikilir. Ameliyatın en hassas ve ustalık gerektiren kısmı, kalbi besleyen çok ince koroner damarların da sökülerek yeni aort damarına taşınmasıdır. Bu ameliyat sonrası bebek, tamamen normal bir kan dolaşımına sahip olur ve sağlıklı bir yaşam sürebilir.
Doğuştan Kalp Hastaları Ne Kadar Yaşar ve Ömür Boyu Takip Neden Gereklidir?
Ailelerin en çok merak ettiği ve sorduğu soru budur: “Bebeğim normal bir hayat sürebilecek mi, ne kadar yaşayacak?” Bu sorunun cevabı, son 30-40 yılda tıptaki gelişmeler sayesinde inanılmaz derecede olumlu yönde değişti. Artık, doğuştan kalp hastaları ne kadar yaşar sorusuna, “çok uzun ve dolu dolu bir yaşam sürebilirler” cevabını büyük bir güvenle verebiliyoruz. Günümüzde doğumsal kalp hastalığı ile doğan çocukların %90’ından fazlası yetişkinlik çağına ulaşmaktadır.
Ancak bu başarının getirdiği yeni bir gerçeklik vardır: Bu hastalar “iyileşmiş” değil “başarıyla tedavi edilmiş” bireylerdir. Onarılan bir kalp, hiçbir zaman tamamen normal bir kalp gibi olmaz. İlk ameliyatlar hayat kurtarıcıdır ancak genellikle ömür boyu sürecek bir yolculuğun sadece ilk adımıdır. Bu nedenle ömür boyu takip, bu yolculuğun en önemli parçasıdır.
Ömür boyu takip neden bu kadar önemli?
İkinci veya Üçüncü Ameliyat İhtiyacı: Zamanla, kullanılan yapay kapaklar, yamalar veya damarlar (kondüviler) eskiyebilir, daralabilir veya işlevini yitirebilir. Örneğin Tetraloji di Fallot ameliyatı sonrası akciğer kapağında oluşan yetmezlik, yıllar sonra sağ karıncığı çok büyütürse, bu kapağın yenisiyle değiştirilmesi gerekir. Bu tür yeniden ameliyatların zamanlamasını doğru yapmak, kalp kasında kalıcı hasar oluşmadan müdahale etmek için düzenli takip şarttır.
Ritim Bozuklukları: Yıllar içinde, eski ameliyat izleri veya kalbin anormal yük altında çalışması nedeniyle ritim bozuklukları ortaya çıkabilir. Bunların erken teşhisi ve tedavisi (ilaç, ablasyon veya kalp pili ile) hayati önem taşır.
Kalp Yetmezliği Gelişimi: Kalp kasının pompalama gücü zamanla azalabilir. Düzenli kontrollerle bu durum erken saptanabilir ve kalp yetmezliği ilaçlarıyla hastanın yaşam kalitesi artırılabilir.
Diğer Organların Korunması: Özellikle karmaşık kalp hastalıklarında, anormal dolaşım zamanla karaciğer ve böbrek gibi diğer organları da etkileyebilir. Düzenli takip, bu organları da korumayı hedefler.
Bu hastaların takibi, sadece çocuk kardiyologları tarafından değil yetişkinliğe ulaştıklarında bu konuda özelleşmiş “Yetişkin Doğumsal Kalp Hastalıkları” (ACHD) merkezlerinde, cerrahlar, kardiyologlar ve diğer uzmanlardan oluşan bir ekip tarafından yapılmalıdır. Bu süreçte hastanın durumu ve yaşam kalitesi göz önünde bulundurularak, sosyal haklardan yararlanmak amacıyla doğuştan kalp hastalığı engelli raporu düzenlenmesi gibi konular da doktorları ile birlikte yönetilir. Unutmayın düzenli takip, uzun ve sağlıklı bir yaşamın anahtarıdır.
