Ayak iltihabının en yaygın belirtileri; bölgede ortaya çıkan şişlik, kızarıklık, sıcaklık artışı ve dinmeyen ağrıdır. Bu durumun tedavisi tamamen altta yatan sebebe bağlıdır. Eğer sorun bir enfeksiyon ise antibiyotikler, toplardamar yetmezliği (varis) ise lazer veya radyofrekans gibi modern yöntemler kritik bir atardamar tıkanıklığı ise anjiyo ile damar açma (balon/stent) veya bypass ameliyatı gibi ileri girişimsel tedaviler uygulanır. Ayaklarınızdaki bu belirtiler çoğu zaman vücudun dolaşım sistemiyle ilgili daha ciddi bir sorunun ilk habercisi olabileceğinden, doğru tanı ve tedavi planı için bir uzman değerlendirmesi kritik önem taşır.
Ayaktaki Şişlik, Kızarıklık ve Ağrının Olası Damarsal Nedenleri Nelerdir?
Ayağınızda ortaya çıkan bir sorun, adeta bir dedektiflik hikayesi gibidir. Ağrının karakteri, şişliğin türü ve cildinizin görünümü, bize altta yatan neden hakkında çok değerli ipuçları verir. Temelde üç ana kategori üzerinden ilerleriz: atardamar sorunları, toplardamar sorunları ve bu ikisinin dışında kalan diğer nedenler.
Atardamarlar, temiz kanı kalpten organlara taşıyan otoyollardır. Bu otoyollarda bir daralma veya tıkanma olduğunda, dokular yeterince beslenemez ve oksijensiz kalır. Bu durumun ağrısı çok tipiktir; genellikle yürüyüş gibi bir eforla başlar, baldırda veya uylukta sıkıştıran bir kramp gibidir ve dinlenince geçer. Hastalık ilerlediğinde ise ağrı, siz dinlenirken bile, özellikle de gece yatağa uzandığınızda ortaya çıkar. Bu ayağın oksijen açlığının alarm verdiği, yanıcı ve kemirici bir ağrıdır.
Toplardamarlar ise kirli kanı kalbe geri taşıyan yollardır. Bu yollardaki kapakçıklar bozulduğunda kan geriye doğru kaçar ve bacakta göllenir. Bu durumun ağrısı daha çok bir dolgunluk, ağırlık hissi ve künt bir sızı şeklindedir. Gün boyu ayakta kalmakla artar, bacakları yukarı kaldırmakla hafifler.
Ayaktaki bir iltihaplanmanın damar kaynaklı olup olmadığını anlamak için dikkat ettiğimiz bazı önemli belirtiler vardır. Bu belirtiler doğru teşhise giden yolda bizim için birer yol göstericidir.
Damarsal problemlere işaret edebilecek bazı temel belirtiler şunlardır:
- Ayaklarda ve bacaklarda sürekli bir üşüme hissi
- Cildin soluk veya morumsu bir renk alması
- Bacak kıllarında dökülme
- Ayak tırnaklarının kalınlaşması ve yavaş uzaması
- Ayakta veya parmaklarda bir türlü iyileşmeyen yaralar
- Yürümekle gelen ve dinlenmekle geçen kramp tarzı ağrılar
- Bacakları yukarı kaldırınca hafifleyen, gün sonu şişlikleri
- Ciltte, özellikle ayak bileği çevresinde kahverengi lekelenmeler.
Ayaktaki Sorunun Damar Kaynaklı Olduğunu Gösteren Risk Faktörleri Nelerdir?
Kliniğe kırmızı, şiş ve ağrılı bir ayakla başvuran bir hastayı değerlendirirken, sadece ayağa odaklanmak yeterli değildir. Hastanın genel sağlık durumu ve yaşam tarzı, teşhisin en önemli parçasıdır. Damar hastalıkları genellikle bir anda ortaya çıkmaz; yıllar içinde belirli risk faktörlerinin birikimiyle gelişir. Bu risk faktörlerinin varlığı, ayaktaki sorunun damar kaynaklı olma ihtimalini ciddi şekilde artırır.
Damar hastalıkları için en önemli risk faktörleri şunlardır:
- Tütün ve tütün ürünleri kullanımı
- Diyabet (Şeker Hastalığı)
- Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon)
- Yüksek Kolesterol (Hiperlipidemi)
- Ailede damar hastalığı öyküsü
- İleri yaş
- Hareketsiz yaşam tarzı
- Obezite
Bu risk faktörleri arasında tütün kullanımı, bacak atardamar hastalıkları için tek başına en güçlü ve en tehlikeli olanıdır. Sigara, damar duvarına doğrudan zarar vererek damar sertliği sürecini inanılmaz derecede hızlandırır.
Tüm bu risk faktörlerinin yanı sıra yaptığımız fiziksel muayenede bizim için en belirleyici bulgu, ayak nabızlarının durumudur. Ayak sırtından ve ayak bileğinin iç tarafından elle kontrol ettiğimiz bu nabızların zayıf olması veya hiç alınamaması, o bacağa yeterli kan gitmediğinin, yani bir atardamar tıkanıklığının en somut kanıtıdır. Aksine, kıpkırmızı ve şiş bir ayakta nabızların kuvvetli bir şekilde alınması, sorunun damar tıkanıklığından ziyade selülit (cilt enfeksiyonu) veya romatizmal bir durum gibi başka bir nedenden kaynaklandığını düşündürür.
Yürüyünce Bacağıma Giren Kramp, Atardamar Tıkanıklığı Belirtisi Mi?
Bu soru, polikliniğimize en sık başvuru nedenlerinden biridir. Birçok kişi bunu basit bir yorgunluk veya kas ağrısı olarak görse de “yürümekle gelip dinlenmekle geçen” bu ağrı, aslında Periferik Arter Hastalığı (PAH) adı verilen atardamar tıkanıklığının en klasik belirtisidir.
Atardamarlarımızı, evimizdeki temiz su boruları gibi düşünebilirsiniz. Zamanla bu boruların içinde nasıl kireç birikip daralırsa, atardamarlarımızda da “ateroskleroz” yani damar sertliği dediğimiz süreçle plaklar birikir. Bu plaklar kolesterol, yağ ve kalsiyumdan oluşur ve damarın iç çapını giderek daraltır. Normalde dinlenme halinde bu darlıktan geçen kan miktarı yeterli olabilir. Ancak yürümeye başladığınızda, bacak kaslarınızın daha fazla oksijene ve kana ihtiyacı olur. Daralmış damar bu artan talebi karşılayamaz ve kaslar adeta “nefessiz” kalır. İşte bu oksijensizlik durumunun beyne gönderdiği sinyal, baldırınızda hissettiğiniz o kramp veya sıkışma tarzı ağrıdır. Durup dinlendiğinizde kasların kan ihtiyacı azalır ve ağrı geçer. Bu nedenle bu duruma halk arasında “vitrin hastalığı” da denir; çünkü hasta bir süre yürüdükten sonra ağrı nedeniyle durup dinlenmek için vitrinlere bakıyormuş gibi yapar.
Erken dönem bacak atardamarı tıkanıklığının bazı tipik belirtileri vardır:
- Belirli bir mesafe yürüyünce baldırda, uylukta veya kalçada ortaya çıkan ağrı
- Ağrının kramp, sıkışma veya yorgunluk şeklinde olması
- Ağrının dinlenmekle birkaç dakika içinde tamamen geçmesi
- Merdiven veya yokuş çıkarken ağrının daha çabuk başlaması
- Etkilenen bacakta diğerine göre daha fazla üşüme hissi
Bu belirtiler damar sisteminizin size gönderdiği erken bir uyarıdır. Bu aşamada bir kalp ve damar cerrahına başvurmak, hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak ve daha ciddi sorunları önlemek için atılacak en doğru adımdır.
Gece Uykudan Uyandıran Ayak Ağrısı Neden Bir Tehlike Alarmıdır?
“Vitrini seyrederken geçen ağrı” hastalığın erken bir uyarısıysa, “gece uykudan uyandıran ayak ağrısı” artık tehlike çanlarının çaldığı anlamına gelir. Bu durum tıp dilinde Kritik Bacak İskemisi (KBİ) olarak adlandırılır ve bacağın ciddi şekilde risk altında olduğunun bir işaretidir.
Atardamardaki darlık o kadar ilerlemiştir ki artık sadece hareket halindeyken değil vücut dinlenirken bile dokulara yeterli kan ve oksijen gitmemektedir. Bu durum özellikle geceleri siz yatağa uzandığınızda daha da belirginleşir. Çünkü gündüz ayaktayken yerçekimi, kanın bir miktar aşağıya, ayaklara doğru akmasına yardım eder. Ancak yattığınızda bu yardımcı etki ortadan kalkar ve oksijen açlığı çeken sinir uçları şiddetli ağrı sinyalleri göndermeye başlar. Bu ağrı, genellikle ayağın en uç kısımlarında, parmaklarda veya tarak kemiğinde hissedilen, sürekli, yanıcı ve kemirici bir ağrıdır. Hastalar, bu ağrıyı hafifletmek için içgüdüsel olarak bacaklarını yataktan aşağı sarkıtır veya kalkıp birkaç adım atarak yerçekiminden tekrar faydalanmaya çalışırlar.
Kritik bacak iskemisi sadece ağrıdan ibaret değildir. Bu durum doku ölümünün başlangıcıdır ve tedavi edilmezse ciddi sonuçlara yol açar.
Kritik bacak iskemisinin temel bulguları şunlardır:
- İstirahat ağrısı (özellikle geceleri ortaya çıkan şiddetli ayak ağrısı)
- İyileşmeyen yaralar (genellikle parmak uçlarında veya topukta açılan ağrılı ülserler)
- Kangren (parmaklarda veya ayakta siyahlaşma ile başlayan doku ölümü)
Bu tablo sadece bacak için değil hastanın genel sağlığı için de bir acil durumdur. Bacak damarlarında bu denli ileri bir hastalık olması, genellikle kalp ve beyin damarlarının da benzer şekilde hasta olduğunun bir göstergesidir. Bu nedenle istirahat ağrısı veya iyileşmeyen yarası olan bir hastanın amacı sadece ağrıyı kesmek değil aynı zamanda hayatını ve bacağını kurtarmaktır. Bu belirtiler varsa, bir gün bile beklemeden mutlaka bir kalp ve damar cerrahına başvurulmalıdır.
Bacaklarımda Gün Sonunda Oluşan Şişlik Toplardamar Yetmezliği Anlamına Mı Gelir?
Gün boyu ayakta çalışan veya oturan pek çok insanın ortak şikayeti, akşam eve geldiğinde ayak bileklerinde ve bacaklarında ortaya çıkan şişliktir. Bu durum genellikle “yorgunluk” olarak geçiştirilse de sıklıkla Kronik Venöz Yetmezlik (KVY) veya halk arasındaki adıyla “iç varis”in en erken ve en önemli belirtisidir.
Bacaklarımızdaki toplardamarları, tek yönlü çalışan kapaklara sahip bir su kanalı sistemi gibi düşünebilirsiniz. Bu kapakçıklar, kanın yerçekimine karşı, aşağıdan yukarıya, yani kalbe doğru akmasını sağlar ve geriye kaçmasını engeller. Venöz yetmezlik durumunda, bu kapakçıkların yapısı bozulur ve kapanamaz hale gelir. Tıpkı bozuk bir vana gibi, kanı yukarı gönderemez ve kan, özellikle ayak bileği çevresinde göllenmeye başlar. İşte bu göllenme, damarların içindeki basıncı artırır ve damar dışına sıvı sızmasına neden olur. Bu sızan sıvı, dokular arasında birikerek şişliğe (ödeme) yol açar.
Toplardamar yetmezliğine bağlı olarak ortaya çıkan bazı yaygın belirtiler ve bulgular vardır:
- Gün içinde artan ve bacağı yükseltince azalan şişlik
- Parmakla basıldığında ciltte bir süre çukurluk kalması (gode bırakan ödem)
- Bacaklarda ağırlık, dolgunluk ve yorgunluk hissi
- Özellikle geceleri ortaya çıkan bacak krampları
- Bacaklarda huzursuzluk ve hareket ettirme isteği
- Kaşıntı
- Ayak bileği çevresinde, özellikle iç tarafta örümcek ağı şeklinde ince damarlar
Hastalık tedavi edilmeden ilerlerse, ciltte daha ciddi değişiklikler ortaya çıkar. Damar dışına sızan kan hücrelerinin parçalanmasıyla ortaya çıkan demir pigmenti (hemosiderin), cildin kalıcı olarak kahverengi-mor bir renk almasına neden olur. Bu duruma “staz dermatiti” denir. Cilt kurur, pul pul dökülür ve kronik bir kaşıntı başlar. En ileri evrede ise cilt ve cilt altı dokusu o kadar sertleşir ki bacağın alt kısmı adeta bir “ters şampanya şişesi” gibi daralır ve sertleşir. Bu sertleşmiş ve kanlanması bozulmuş zemin üzerinde, en ufak bir travmayla, genellikle ayak bileğinin iç kısmında, zor iyileşen ve sürekli akan “venöz ülser” yani varis yaraları açılabilir.
Şeker Hastalığı Ayak Sağlığını Nasıl Bu Kadar Derinden Etkiliyor?
Şeker hastalığı (diyabet), sadece kan şekerinin yüksekliği ile ilgili bir durum değildir. Yıllar içinde vücuttaki tüm sistemleri, özellikle de damarları ve sinirleri yavaş yavaş etkileyen sistemik bir hastalıktır. Ayaklar, bu hasarın en belirgin ve en tehlikeli sonuçlarının görüldüğü yerlerden biridir. “Diyabetik ayak”, aslında üç büyük sorunun bir araya gelmesiyle oluşan ölümcül bir üçgendir.
Bu üç temel sorun şunlardır:
- Periferik Nöropati (His Kaybı)
- Periferik Arter Hastalığı (Kanlanma Bozukluğu)
- Enfeksiyona Yatkınlık
Nöropati, yani sinir hasarı, bu tehlikeli sürecin genellikle ilk adımıdır. Yüksek kan şekeri sinir hücrelerine zarar verir ve hasta zamanla ayaklarındaki hissi kaybetmeye başlar. Dokunmayı, sıcaklığı, soğuğu ve en önemlisi ağrıyı hissedemez hale gelir. Bu durum ayağın koruma kalkanının ortadan kalkması demektir. Hasta, ayakkabısının içindeki bir taşı, ayağına batan bir çiviyi veya ayakkabının yaptığı bir vuruntuyu fark etmez. Fark edilmeyen bu küçük yaralanma, kolayca derin bir yaraya (ülser) dönüşür.
Periferik Arter Hastalığı, yani damar tıkanıklığı, bu üçgenin ikinci ayağıdır. Diyabet, damar sertliği sürecini hem hızlandırır hem de daha agresif hale getirir. Özellikle diz altındaki küçük atardamarların tıkanmasına neden olur. His kaybı nedeniyle açılan bir yaranın iyileşmesi için bol miktarda kana, oksijene ve besine ihtiyaç vardır. Ancak tıkalı damarlar bu ihtiyacı karşılayamaz. Kanlanması bozulmuş bir yara iyileşemez.
Enfeksiyona yatkınlık ise bu tabloyu tamamlar. Yüksek kan şekeri, vücudun savunma hücrelerinin (akyuvarlar) fonksiyonlarını bozar ve bağışıklık sistemini zayıflatır. Kanlanması bozuk, açık bir yara, mikroplar için adeta bir ziyafet sofrasıdır. Başlayan bir enfeksiyon, zayıflamış bağışıklık sistemi ve yetersiz kan akımı nedeniyle hızla yayılarak kemiğe ulaşabilir (osteomiyelit) veya hayatı tehdit eden kangrene yol açabilir.
Ayaktaki Damar Problemlerini Teşhis Etmek İçin Hangi Yöntemler Kullanılır?
Doğru bir tedavi planı oluşturabilmek için öncelikle sorunun ne olduğunu, nerede olduğunu ve ne kadar ciddi olduğunu net bir şekilde ortaya koymamız gerekir. Bunun için basitten karmaşığa doğru ilerleyen bir dizi tanısal araç kullanırız.
Ayak-Kol Basınç İndeksi (ABI): Bu atardamar tıkanıklığı şüphesinde ilk yaptığımız, en temel ve en değerli testtir. Bir tansiyon aleti ve küçük bir el doppler cihazı kullanılarak yapılır. Basitçe, ayak bileğinizdeki kan basıncını kolunuzdaki kan basıncıyla karşılaştırır. Sağlıklı bir insanda bu iki basıncın birbirine yakın olması, yani oranın 1.0 civarında olması beklenir. Eğer ayaktaki basınç koldakine göre belirgin şekilde düşükse (oran 0.9’un altındaysa), bu durum bacak damarlarında bir darlık veya tıkanıklık olduğunun güçlü bir kanıtıdır.
Renkli Doppler Ultrasonografi: Bu yöntemi “damarların sesli ve renkli bir filmini çekmek” olarak düşünebilirsiniz. Ses dalgaları kullanılarak damarların içi canlı olarak görüntülenir. Hem atardamarlar hem de toplardamarlar için altın standart bir görüntüleme yöntemidir.
Doppler ultrason ile tespit edebileceğimiz durumlar şunlardır:
- Damar duvarındaki kireçlenme ve plaklar
- Darlıkların yeri ve derecesi
- Damarın tamamen tıkalı olup olmadığı
- Kan akımının hızı ve karakteri
- Toplardamarlardaki kapakçıkların çalışıp çalışmadığı (Varis teşhisi)
- Toplardamarlarda pıhtı olup olmadığı (Derin Ven Trombozu teşhisi)
İleri Görüntüleme Yöntemleri (Tomografi ve MR Anjiyografi): Eğer Doppler ultrasonda saptanan soruna yönelik bir girişim (balon, stent veya ameliyat) planlıyorsak, o zaman damar sisteminin tamamını bir yol haritası gibi gösteren daha detaylı görüntülere ihtiyaç duyarız. Bilgisayarlı Tomografi (BT) Anjiyografi ve Manyetik Rezonans (MR) Anjiyografi, damardan özel bir boyalı ilaç (kontrast madde) verilerek çekilen ve damarların üç boyutlu görüntülerini oluşturan ileri teknoloji yöntemlerdir. BT Anjiyografi çok hızlı ve detaylıdır ancak radyasyon içerir. MR Anjiyografi radyasyon içermez ve özellikle böbrek fonksiyonları sınırda olan hastalarda ilaçsız tekniklerle bile çekilebilmesi büyük bir avantajdır.
Bacak Damar Tıkanıklığı Tedavisinde İlaçlar ve Yaşam Tarzı Değişiklikleri Neden Önemlidir?
Bacak damarlarındaki bir tıkanıklığı balonla veya ameliyatla açmak, sorunun sadece bir parçasını çözmektir. Bu tıpkı paslanmış bir borunun sadece en tıkalı yerini açmaya benzer. Eğer paslanmanın nedenini ortadan kaldırmazsanız, boru başka bir yerden tekrar tıkanacaktır. Damar tıkanıklığı (ateroskleroz) sistemik, yani tüm vücudu etkileyen bir hastalıktır. Bu nedenle girişimsel tedavilerin başarılı olması ve uzun ömürlü kalması için, altta yatan hastalığı kontrol altına alacak bir temel tedavi şarttır.
Bu temel tedavinin olmazsa olmazları şunlardır:
- Sigaranın ve tüm tütün ürünlerinin kesinlikle bırakılması
- Kanı akışkanlaştıran ilaçların (Aspirin, Klopidogrel vb.) düzenli kullanımı
- Yüksek yoğunluklu kolesterol ilaçlarının (Statinler) kullanımı
- Tansiyonun ideal seviyelerde tutulması (ilaçla veya yaşam tarzıyla)
- Kan şekerinin sıkı kontrol altında olması (diyabet hastaları için)
- Düzenli egzersiz (özellikle denetimli yürüyüş programları)
- Sağlıklı ve dengeli beslenme
Burada iki noktayı özellikle vurgulamak gerekir. Birincisi, sigarayı bırakmaktır. Sigara içmeye devam eden bir hastaya yapılan en başarılı damar açma işleminin bile ömrü çok kısadır. Sigara, damar tedavisinin en büyük düşmanıdır.
İkincisi ise statinler, yani kolesterol ilaçlarıdır. Bu ilaçlar sadece kan yağlarını düşürmez. Aynı zamanda damar duvarındaki plakların yırtılıp pıhtı oluşturmasını engelleyen “plak stabilize edici” etkiye ve damar duvarındaki iltihabı azaltan güçlü bir anti-enflamatuar etkiye sahiptirler. Bacak damar tıkanıklığı olan her hastanın, kolesterol seviyesi ne olursa olsun, bu ilaçları kullanması, hem bacağını hem de kalp krizi ve inme riskini azaltmak için hayati önem taşır. Bu temel tedaviler uygulanmadan yapılan bir damar açma işlemi, eksik bir tedavidir.
Tıkalı Bacak Damarları Ameliyatsız Yöntemlerle Açılabilir Mi?
Evet, son 20 yılda damar cerrahisindeki en büyük devrim, tıkalı damarların artık büyük ameliyat kesileri olmadan, “endovasküler” yani damar içi yöntemlerle tedavi edilebilmesidir. Bu yöntemler genellikle kasıktaki atardamardan küçük bir iğne ile girilerek, anjiyografi cihazı eşliğinde gerçekleştirilir. Hasta konforu, daha hızlı iyileşme süresi ve daha düşük risk nedeniyle, günümüzde uygun olan birçok hastada ilk tercih bu yöntemlerdir.
En sık kullanılan ameliyatsız tedavi yöntemleri şunlardır:
- Balon Anjiyoplasti
- İlaç Kaplı Balon Anjiyoplasti
- Stent Uygulaması
- İlaç Salınımlı Stent Uygulaması
- Aterektomi (Damar Tıraşlama)
Balon anjiyoplasti, en temel yöntemdir. Tıkalı bölgeye bir kateterle ulaşıp, bu bölgede bir balon şişirerek darlığı açma işlemidir. Günümüzde bu işlemi daha etkili hale getirmek için genellikle ilaç kaplı balonlar kullanıyoruz. Bu balonlar, şişirildiklerinde damar duvarına yapışan ve o bölgede yeniden daralmayı önleyen bir ilaç salgılarlar.
Stent ise, darlık açıldıktan sonra damarın tekrar büzüşmesini veya kapanmasını engellemek için damar içine yerleştirilen, metalden yapılmış özel bir ağ yapısıdır. Tıpkı bir tünelin çökmesini engelleyen destek kolonları gibi, damarın açık kalmasını sağlar. İlaç salınımlı stentler ise, üzerlerindeki polimer tabakadan yavaş yavaş ilaç salarak yeniden daralma riskini en aza indirirler.
Aterektomi ise, balonla ezmek yerine, damar içindeki kireçli ve sert plağı özel tıraşlayıcı cihazlarla fiziksel olarak temizleme işlemidir. Özellikle çok sert ve kireçlenmiş damarların tedavisinde, balon veya stent öncesi damarı hazırlamak için kullanılır.
Bacak Damar Tıkanıklığında Ameliyat Ne Zaman ve Nasıl Yapılır?
Ameliyatsız yöntemlerdeki tüm gelişmelere rağmen, açık cerrahi, özellikle çok uzun segment tıkalı olan aşırı kireçli veya yaygın hastalığı olan hastalarda hâlâ geçerliliğini koruyan ve uzun dönem sonuçları en iyi olan tedavi seçeneğidir. Ameliyatsız yöntemlerin başarısız olduğu veya uygulanamadığı durumlarda da cerrahiye başvururuz.
Bacak damar tıkanıklığında uygulanan iki ana cerrahi yöntem vardır:
- Bypass Ameliyatı
- Endarterektomi (Damar Temizleme)
Bypass ameliyatı en bilinen cerrahi yöntemdir. Tıkanıklığın olduğu damar bölgesini devre dışı bırakıp, kanı tıkanıklığın üzerinden atlatarak daha aşağıdaki sağlam bir damara ulaştıran yeni bir yol, adeta yeni bir “otoyol” yapma işlemidir. Bu yeni yol için en ideal ve en uzun ömürlü malzeme, hastanın kendi bacağından veya kolundan alınan kendi toplardamarıdır (safen ven). Eğer uygun öz damar yoksa, o zaman yüksek teknoloji ürünü suni damarlar (greftler) kullanılır.
Endarterektomi ise, damarı açarak, içindeki tıkanıklığa neden olan kireçli plağı bir bütün olarak kazıyıp çıkarma işlemidir. Damar temizlendikten sonra genellikle bir yama (patch) ile genişletilerek kapatılır. Bu yöntem özellikle kasık bölgesi gibi belirli anatomik bölgelerdeki tıkanıklıklar için son derece etkili ve dayanıklı bir çözümdür.
Günümüzün modern yaklaşımı, bu iki yöntemi körü körüne birbiriyle yarıştırmak değil hastanın ihtiyacına göre ikisini birleştiren “hibrit” tedaviler uygulamaktır. Örneğin kasıktaki ana tıkanıklığı ameliyatla (endarterektomi) temizlerken, aynı seansta daha aşağıdaki bir darlığı anjiyo ile (stent) açabiliriz. Bu hastaya en az travmayla en yüksek faydayı sağlama stratejisidir.
Varis ve Toplardamar Yetmezliği İçin Güncel Tedavi Seçenekleri Nelerdir?
Tıpkı atardamar tedavisinde olduğu gibi, varis ve toplardamar yetmezliği tedavisinde de son yıllarda büyük bir devrim yaşandı. Eskiden hastanede yatış gerektiren, genel anestezi altında yapılan ve ağrılı bir iyileşme süreci olan klasik “varis ameliyatlarının” (damarı çekip çıkarma) yerini, artık ofis veya klinik şartlarında, lokal anestezi ile yapılabilen, hastanın işlem sonrası hemen yürüyerek evine gidebildiği modern yöntemler aldı.
Bu modern, minimal invaziv tedavi seçenekleri şunlardır:
- Lazerle Varis Tedavisi (Endovenöz Lazer Ablasyon – EVLA)
- Radyofrekansla Varis Tedavisi (RFA)
- Zamk (Yapıştırıcı) ile Varis Tedavisi (Siyanoakrilat Embolizasyon)
- Köpük Skleroterapisi
Lazer ve Radyofrekans yöntemlerinde, ultrason rehberliğinde sorunlu damarın (genellikle bacağın iç yüzündeki safen veni) içine ince bir fiber veya kateter yerleştirilir. Bu fiber aracılığıyla damarın içine ısı enerjisi verilir. Bu ısı, damarın büzüşerek kapanmasını ve zamanla vücut tarafından yok edilmesini sağlar. Görev yapamayan bu damar ortadan kalkınca, kan akımı sağlıklı olan derin toplardamarlara yönlenir ve bacağın dolaşımı rahatlar.
Zamk (Yapıştırıcı) ile tedavi ise en yeni teknolojilerden biridir. Aynı şekilde damar içine bir kateterle girilir ve damarı kapatmak için ısı yerine, özel bir tıbbi yapıştırıcı kullanılır. Bu yöntem ısı kullanılmadığı için çevre dokuya etki riskini ve işlem sonrası ağrıyı daha da azaltabilir.
Köpük Skleroterapisi ise, genellikle bu ana damar kapatma işlemlerine ek olarak cilt yüzeyinde görülen daha küçük varisli yan dalları veya kılcal damarları tedavi etmek için kullanılır. Özel bir ilacın köpük haline getirilerek damar içine enjekte edilmesi prensibine dayanır. Bu yöntemlerin tümü, klasik cerrahiye göre çok daha konforlu, etkili ve hızlı iyileşme sunan güncel tedavi standartlarıdır.
Diyabetik Ayak Yarasının Kapanması İçin Damar Cerrahı Neler Yapar?
Diyabetik bir hastanın ayağında yara açılması, multidisipliner bir yaklaşım gerektiren ciddi bir durumdur. Bu takımın en önemli üyelerinden biri de kalp ve damar cerrahıdır. Görevimiz, sadece “damarı açmak” ile sınırlı değildir. Yaranın iyileşmesi için gerekli olan temel şartları sağlamak üzere birkaç kritik rol üstleniriz.
Bir damar cerrahının diyabetik ayak yarasının tedavisindeki temel görevleri şunlardır:
- Kan Akımını Değerlendirmek ve İyileştirmek
- Cerrahi Olarak Ölü Dokuları Temizlemek (Debridman)
- Enfeksiyonun Yayılmasını Kontrol Altına Almak
- Yaranın Üzerindeki Basıncı Azaltmaya Yardımcı Olmak
Her şeyden önce, yaralı bölgeye yeterli kan gidip gitmediğini değerlendiririz. Çünkü kan, yaranın iyileşmesi için gerekli olan oksijeni, besinleri ve enfeksiyonla savaşacak savunma hücrelerini taşıyan hayati bir sıvıdır. Eğer damarlarda bir tıkanıklık varsa, dünyanın en iyi pansumanı veya en güçlü antibiyotiği bile tek başına işe yaramaz. Bu durumda anjiyografik veya cerrahi yöntemlerle tıkalı damarları açarak bölgenin kanlanmasını (revaskülarizasyon) sağlamak, tedavinin ilk ve en önemli adımıdır.
İkinci kritik görevimiz ise cerrahi debridmandır. Yaradaki tüm ölü, cansız ve enfekte dokuların keskin bir şekilde temizlenmesi işlemidir. Sağlıklı, kanayan bir yara yatağı oluşturulmadan yaranın iyileşme sürecine başlaması imkansızdır. Bu temizlik işlemi, enfeksiyonun kontrol altına alınması ve yayılmasının önlenmesi için de zorunludur. Bazen bu işlem enfeksiyon tamamen kontrol altına alınana kadar birkaç kez tekrarlanabilir.
Sıkça Sorulan Sorular
Ayak iltihabı neden oluşur ve en sık görülen sebepler nelerdir?
Ayak iltihabı genellikle bakteriyel enfeksiyonlardan kaynaklanır. Derideki kesikler, tırnak batması, nasır veya mantar enfeksiyonları bakterilerin vücuda girmesine neden olur. Diyabet ve dolaşım bozuklukları riski artırır.
Ayak iltihabının erken belirtileri nasıl fark edilir?
İltihap başlangıcında ciltte kızarıklık, şişlik, ısı artışı ve ağrı hissedilir. Bazı hastalarda ateş veya yürürken hassasiyet görülebilir. Erken tanı, enfeksiyonun ilerlemesini önlemede önemlidir.
Ayak iltihabı hangi durumlarda ciddi bir enfeksiyona dönüşebilir?
Diyabet, bağışıklık sistemi zayıflığı veya periferik damar hastalığı olan kişilerde enfeksiyon hızla ilerleyip selülit veya kemik enfeksiyonuna dönüşebilir. Gecikmiş tedavi durumları ampütasyon riskini artırabilir.
Ayak iltihabında hangi doktor branşına başvurmak gerekir?
Ayak iltihabı durumunda öncelikle ortopedi, enfeksiyon hastalıkları veya genel cerrahi uzmanına başvurmak gerekir. Duruma göre damar cerrahisi veya plastik cerrahi desteği de gerekebilir.
Ayak iltihabı tedavisinde hangi ilaçlar ve yöntemler uygulanır?
Tedavide genellikle antibiyotikler, antiseptik pansumanlar ve ödem azaltıcı ilaçlar kullanılır. Geniş enfeksiyonlarda cerrahi drenaj veya nekrotik dokuların temizlenmesi gerekebilir.
Ayak iltihabı tedavi edilmezse ne gibi komplikasyonlar gelişebilir?
Tedavi edilmeyen iltihap dokularda apselere, doku kaybına veya osteomiyelite neden olabilir. Enfeksiyon kana karışarak sepsise yol açabilir. Özellikle diyabetli hastalarda bu risk oldukça yüksektir.
Ayak iltihabını önlemek için hangi kişisel bakım önlemleri alınmalıdır?
Ayak hijyenine dikkat etmek, tırnakları doğru kesmek ve nemli ortamlardan kaçınmak koruyucudur. Yaralar zamanında temizlenmeli, diyabet hastaları düzenli ayak kontrolü yaptırmalıdır.
Ayak iltihabı ameliyat gerektirir mi ve hangi durumlarda cerrahi tercih edilir?
İleri derecedeki apselerde veya doku ölümü geliştiğinde cerrahi müdahale gerekebilir. Cerrahide iltihaplı bölge temizlenir, drenaj sağlanır ve sağlıklı doku korunmaya çalışılır.
Ayak iltihabı iyileşme süresi ne kadardır ve nelere dikkat edilmelidir?
Basit vakalarda birkaç hafta içinde iyileşme sağlanır. Ancak diyabet veya dolaşım problemi olanlarda süreç uzayabilir. Ayak istirahati, uygun pansuman ve ilaç kullanımı iyileşmeyi hızlandırır.
Ayak iltihabının tekrarlamaması için yaşam tarzında ne gibi değişiklikler yapılmalıdır?
Düzenli ayak bakımı, uygun ayakkabı seçimi ve kan şekeri kontrolü tekrarı önler. Yürüyüş sonrası ayaklar kontrol edilmeli, küçük yaralar bile ihmal edilmemelidir. Sağlıklı beslenme de bağışıklığı destekler.

Prof. Dr. Yavuz Beşoğul, 25 yılı aşkın deneyime sahip bir Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanıdır. Türkiye’de kapalı kalp ve atan kalpte bypass ameliyatlarının öncülerindendir. Bugüne kadar binlerce başarılı ameliyat gerçekleştirmiş, ulusal ve uluslararası dergilerde 100’den fazla bilimsel makale yayımlamıştır.
