Diyabetik ayak amputasyonu, genellikle iyileşmeyen yaraların kaçınılmaz bir sonucu olarak görülür ve bu yaraların kapanmamasının ardındaki en kritik neden, bacak damarlarındaki tıkanıklıktır. Bu noktada kalp ve damar cerrahı, uzuv kaybını önleme sürecinde merkezi bir role sahiptir. Cerrahın temel görevi, ayaktaki yetersiz kan akışını ileri teknoloji teşhis yöntemleriyle tespit etmek ve ardından anjiyo veya bypass gibi modern tedavilerle tıkalı damarları açarak bölgenin kanlanmasını yeniden sağlamaktır. Yeterli kan dolaşımının temin edilmesi, yaranın iyileşmesi ve amputasyonun önlenmesi için atılan en hayati adımdır.

Şeker Hastalığı Ayaklarda Neden Sorun Yaratır?

Şeker hastalığının bir ayağı kaybetme noktasına getirmesi, bir gecede olan bir şey değildir. Bu yıllar içinde vücutta sessizce ilerleyen ve birbirini tetikleyen üç temel sorunun bir araya gelmesiyle oluşan zincirleme bir reaksiyondur. Bu üç sorunu, bir ayağın sağlığını yıkan bir “yıkım üçlüsü” olarak düşünebiliriz. Bu faktörler tek başlarına hareket etmezler; adeta birbiriyle iş birliği yaparak doku hasarını hızlandıran ve geri döndürülmesi zor bir kısır döngü yaratırlar.

Bu yıkım üçlüsünün temel unsurları şunlardır:

  • Sinir Hasarı (Nöropati)
  • Damar Tıkanıklığı (Anjiyopati)
  • Enfeksiyona Yatkınlık

Sinir Hasarı (Nöropati): Bu belki de sürecin en sinsi ve en tehlikeli başlangıç noktasıdır. Yüksek kan şekeri, zamanla sinir hücrelerine zarar verir ve bu durum üç farklı şekilde kendini gösterir. Birincisi ve en önemlisi his kaybıdır. Hasta, ayağındaki koruyucu hisleri kaybeder. Örneğin ayakkabısının içine giren küçük bir taşı, ayağına batan bir iğneyi veya ayakkabının sıktığı yeri hissetmez. Bu hissizlik yüzünden küçük bir sürtünme veya yara, fark edilmeden büyür ve derinleşir. İkinci olarak motor sinirler etkilenir. Ayaktaki küçük kaslar erimeye başlar, bu da kas dengesini bozarak “çekiç parmak” veya “pençe parmak” gibi şekil bozukluklarına yol açar. Bu deformasyonlar, ayağın normalde yük taşımayan noktalarına aşırı baskı binmesine neden olarak buralarda yara açılmasına zemin hazırlar. Son olarak otonom sinirler de hasar görür. Bu sinirler cildin nem ve yağ dengesini kontrol eder. Hasar gördüklerinde cilt terleme ve yağ üretme yeteneğini kaybeder, kurur, esnekliğini yitirir ve özellikle topuklarda kolayca çatlar. Bu çatlaklar, mikropların vücuda girmesi için mükemmel birer kapı haline gelir.

Damar Tıkanıklığı (Anjiyopati): Eğer sinir hasarı bir yangını başlatan kıvılcımsa, damar tıkanıklığı da o yangını körükleyen benzindir. Şeker hastalığı, damarların iç duvarlarını bozarak sertleşmesine ve daralmasına neden olan “ateroskleroz” sürecini hızlandırır. Özellikle diz altındaki ince atardamarlar bu durumdan daha fazla etkilenir. Damarlar tıkandığında, ayaklara yeterli kan gitmez. Kan, dokuların yaşaması için gereken oksijeni, besinleri ve enfeksiyonla savaşacak savunma hücrelerini taşır. Yeterli kan akışı olmadığında açılan bir yara, iyileşmek için ihtiyaç duyduğu bu hayati kaynaklardan mahrum kalır. Bu durum en küçük bir yaranın bile aylarca, hatta yıllarca iyileşmemesine ve giderek kötüleşmesine neden olur.

Enfeksiyon: His olmayan ve kanlanması bozuk bir ayakta açılan bir yara, bakteriler için adeta bir ziyafet sofrasıdır. Vücudun savunma mekanizmaları zaten zayıflamıştır. Yüksek kan şekeri, akyuvarların (enfeksiyonla savaşan hücreler) işlevini bozar. Bu nedenle normalde vücudun kolayca alt edebileceği bir enfeksiyon, diyabetik bir ayakta hızla yayılır. Yumuşak dokudan ilerleyerek kemiğe ulaşabilir ve “osteomiyelit” adı verilen ciddi kemik iltihabına yol açabilir. Bu noktadan sonra enfeksiyonu sadece antibiyotiklerle kontrol altına almak neredeyse imkansız hale gelir.

Ayaktaki Risk Durumunu Anlamak İçin Hangi Değerlendirmeler Yapılır?

Diyabetik ayak sorunlarında doğru teşhis ve riskin derecesini belirlemek, tedavinin başarısı için hayati önem taşır. Bu sadece yaraya bakıp “evet, burada bir yara var” demekten çok daha fazlasıdır. Bu yaranın neden iyileşmediğini, altta yatan sorunların ne kadar ciddi olduğunu ve uzvu kurtarmak için ne kadar zamanımız olduğunu anlamaktır.

Kapsamlı bir değerlendirme, dikkatli bir muayene ile başlar. Bu muayene sırasında bir doktorun dikkat ettiği bazı önemli noktalar şunlardır:

  • Cildin rengi (soluk, mor veya kırmızı olup olmadığı)
  • Cildin sıcaklığı (soğuk olması kanlanma sorununa işaret edebilir)
  • Nasırlar ve kalınlaşmış deri bölgeleri (aşırı basınç noktalarını gösterir)
  • Çatlaklar veya soyulmalar (enfeksiyon için giriş kapıları)
  • Parmak aralarının kontrolü (mantar enfeksiyonları sık görülür)
  • Ayak şeklinde bozulma (çekiç parmak, çökme gibi)
  • Ayak bileği ve sırtındaki nabızların kontrolü
  • His kaybı testi (monofilaman ile yapılır)

Bir yara ortaya çıktığında ise, doktorlar bu yaranın ciddiyetini sınıflandırmak için standart sistemler kullanır. Bu sistemler, bir yaranın ne kadar tehlikeli olduğunu anlamamıza ve tedavi planını belirlememize yardımcı olur. Modern sınıflandırma sistemleri (örneğin WIfI sistemi), bir yarayı üç temel açıdan değerlendirir: Yaranın Derinliği (Wound), Kanlanma Bozukluğunun Şiddeti (Ischemia) ve Enfeksiyonun Derecesi (foot Infection). Bu üç faktörün her birine bir puan verilir. Bu puanlama, bir yıl içinde ayağın kesilme (amputasyon) riskini ve bir damar cerrahının yapacağı kanlandırmayı artırma tedavisinden hastanın ne kadar fayda göreceğini yüksek bir doğrulukla tahmin etmemizi sağlar. Bu tedaviyi kişiselleştirmek ve doğru zamanda doğru müdahaleyi yapmak için kritik bir araçtır. Özellikle kanlanma bozukluğunun sayısal olarak derecelendirilmesi, bir kalp ve damar cerrahı için acil müdahale gerekip gerekmediğine karar vermede en önemli yol göstericidir.

Ayaktaki Kan Dolaşımı Yetersizliğini Teşhis Etmek İçin Hangi Yöntemler Kullanılır?

Diyabetik bir ayakta kan dolaşımının durumunu doğru bir şekilde değerlendirmek, uzuv kurtarma çabasının temelini oluşturur. Ancak şeker hastalarında bu değerlendirme, bazı zorluklar içerir. En büyük zorluklardan biri, “kireçlenme” nedeniyle damarların sertleşmesidir. Normalde kan basıncını ölçtüğümüz tansiyon aletinin manşonu damarı sıkıştırarak çalışır. Ancak diyabetik hastalarda damarlar o kadar sertleşebilir ki manşon damarı sıkıştıramaz. Bu durum standart bir test olan Ayak Bileği-Kol İndeksi (ABI)’nin yanıltıcı bir şekilde normal veya hatta yüksek çıkmasına neden olabilir. Yani hastanın ayağında ciddi bir kanlanma sorunu varken, test sonucu “her şey yolunda” gibi görünebilir. Bu yanılgıya düşmemek için daha güvenilir ve hassas testlere başvurmak zorunludur.

Ayaktaki kan dolaşımını değerlendirmek için kullanılan başlıca teşhis araçları şunlardır:

  • Parmak Basınçları (TP) ve Parmak-Kol İndeksi (TBI)
  • El Doppleri ile Akım Dinleme (CWD)
  • Doku Oksijen Ölçümü (TcPO2)
  • Renkli Doppler Ultrason (DUS)
  • Bilgisayarlı Tomografik Anjiyografi (CTA)
  • Manyetik Rezonans Anjiyografi (MRA)
  • Dijital Subtraksiyon Anjiyografi (DSA)

Parmak basınçları, adından da anlaşılacağı gibi, ayak parmaklarındaki küçük atardamarlardan kan basıncını ölçer. Bu damarlar bacaktaki büyük damarlara göre daha az kireçlendiği için, bu ölçüm çok daha güvenilir bir sonuç verir. Düşük parmak basıncı, yaranın iyileşme potansiyelinin zayıf olduğunun ve bir damar müdahalesinin gerekli olabileceğinin güçlü bir işaretidir. El doppleri ise, kan akımının “sesini” dinlememizi sağlayan basit bir cihazdır. Sağlıklı bir damardaki kan akımı sesi ritmik ve üç fazlıdır. Tıkanıklık arttıkça bu ses zayıflar ve tek fazlı, monoton bir hale gelir. TcPO2, cilde yapıştırılan bir sensör aracılığıyla dokuya ulaşan oksijen miktarını doğrudan ölçer. Bu yaranın iyileşme kapasitesini gösteren çok değerli bir fizyolojik bilgidir.

Bu ilk değerlendirmeler bir sorun olduğunu gösterdiğinde, damarların detaylı bir “yol haritasını” çıkarmak için daha gelişmiş görüntüleme yöntemlerine geçilir. Renkli Doppler Ultrason, ses dalgalarını kullanarak damarları görüntüler ve kan akışının hızını ve yönünü göstererek darlıkların yerini ve ciddiyetini belirler. CTA ve MRA, vücudun ana damarından ayağa kadar tüm damar ağının üç boyutlu haritalarını oluşturan kesitsel görüntüleme teknikleridir. Tedaviyi planlarken çok faydalıdırlar. Ancak bu yöntemlerin yetersiz kaldığı veya doğrudan tedavi planlandığı durumlarda, “altın standart” olarak kabul edilen DSA yöntemine başvurulur. Bu işlemde, bir anjiyo gibi kasıktan veya bilekten ince bir kateterle damarın içine girilir ve kontrast madde verilerek damarların filmi çekilir. DSA’nın en büyük avantajı, teşhis sırasında bir tıkanıklık saptandığında, aynı seansta işlemi tedaviye dönüştürerek balen veya stent ile o damarı açma imkanı sunmasıdır.

Bacağı Kurtarmak İçin Hangi Damar Tedavileri Uygulanır?

Diyabetik bir ayakta, kanlanma bozukluğu (iskemi) ile komplike olmuş bir yara varsa, uzvu kurtarmanın anahtarı, ayağa yeniden kan götürmektir. Bu işleme “revascularization” diyoruz. Amaç tıkalı veya daralmış damarları açarak yaranın iyileşmesi için gerekli olan oksijen ve besinlerin dokuya ulaşmasını sağlamaktır. Bir kalp ve damar cerrahı, bu amacı gerçekleştirmek için iki temel stratejiden birini veya bazen her ikisini birden kullanır: endovasküler tedavi (anjiyo yöntemi) ve açık cerrahi bypass.

Seçim, hastanın genel sağlık durumuna, yaşına, damar tıkanıklığının yapısına (kısa bir darlık mı, yoksa uzun ve tamamen tıkalı bir damar mı) ve hastanın kendi damarının bypass için uygun olup olmamasına göre kişiselleştirilir. Modern tıpta katı bir kural yoktur; “herkese anjiyo” veya “herkese bypass” gibi bir yaklaşım doğru değildir. Önemli olan o hasta için en iyi ve en kalıcı sonucu sağlayacak yöntemi seçmektir.

Endovasküler Tedavi (“Anjiyo” Yöntemi): Bu günümüzde genellikle ilk tercih edilen yaklaşımdır. Daha az invazivdir, yani büyük bir ameliyat kesisi gerektirmez. Genellikle kasıktan, koldan veya hatta doğrudan ayaktan küçük bir iğne deliğinden girilerek yapılır. Damarların içinde ince teller ve kateterler ile ilerlenerek tıkalı bölgeye ulaşılır. Bu yöntemde kullanılan bazı temel araçlar şunlardır:

  • Balon anjiyoplasti
  • Stent
  • İlaçlı balon
  • İlaçlı stent

Balon anjiyoplasti, daralmış damar segmentinin küçük bir balonla şişirilerek genişletilmesidir. Stent ise, damarı açık tutmak için kalıcı olarak yerleştirilen, metalden yapılmış küçük bir tüp veya kafestir. İlaçlı balonlar ve stentler, yüzeylerinde damarın tekrar daralmasını önleyen ilaçlar barındırır. Bu ilaçlar, işlem sonrası haftalar içinde yavaşça damar duvarına salınarak iyileşme sürecini olumlu yönde etkiler. Endovasküler yöntemler özellikle genel durumu hassas, yaşlı ve ek hastalıkları olan hastalar için daha güvenli bir seçenektir.

Açık Cerrahi Bypass (“Köprüleme” Ameliyatı): Bu yöntemde tıkalı damar segmentinin etrafından dolaşacak şekilde yeni bir damar yolu, yani bir “köprü” oluşturulur. Bu köprü için en ideal materyal, hastanın kendi bacağından alınan “safen veni” adı verilen toplardamardır. Bu damar, vücudun başka bir yerinde daha önemli bir işlevi olmadığı için rahatlıkla kullanılabilir. Bypass ameliyatı özellikle uzun damar segmentleri tamamen tıkalı olan ve damar yapısı anjiyo yöntemine uygun olmayan daha genç ve aktif hastalar için daha uzun ömürlü bir çözüm sunabilir.

Tedavi stratejisini belirlerken, “anjiyozom konsepti” adı verilen bir ilke de yol göstericidir. Ayak, farklı atardamarlar tarafından beslenen anatomik bölgelere ayrılmıştır. Bir yaranın iyileşmesi için en etkili yol, doğrudan o yaranın bulunduğu bölgeyi besleyen damarı açmaktır. Bu bahçenin sadece kuru olan kısmını sulamaya benzer. Doğru damarı hedeflemek, yara iyileşme oranlarını ve uzuv kurtarma başarısını önemli ölçüde artırır.

Amputasyon Ne Zaman ve Nasıl Yapılır?

Tüm uzuv kurtarma çabalarına, damar açma tedavilerine ve yara bakımına rağmen, bazen amputasyon kaçınılmaz ve hayat kurtarıcı bir seçenek haline gelir. Enfeksiyon kontrol altına alınamayıp tüm vücudu tehdit eden bir sepsise dönüştüğünde, doku ölümü (kangren) çok geniş bir alana yayıldığında veya kanlanma bozukluğuna bağlı ağrı hiçbir şekilde dindirilemediğinde, amputasyon hastayı acıdan kurtarır, enfeksiyonu ortadan kaldırır ve ona gelecekte yeniden hareketli bir yaşam için bir şans verir.

Modern cerrahi yaklaşımında amputasyon, bir başarısızlık değil bir rekonstrüktif (yeniden yapılandırıcı) cerrahi olarak kabul edilir. Buradaki amaç sadece hastalıklı kısmı kesip çıkarmak değildir. Amaç geride kalan güdüğü, hastanın ileride rahatça protez kullanabileceği, dayanıklı ve işlevsel bir yeni uzuv haline getirmektir.

Amputasyon cerrahisindeki en hayati karar, seviyenin doğru belirlenmesidir. Buradaki temel ilke, tüm hastalıklı dokuyu tamamen çıkarırken, hastanın fonksiyonu için kritik öneme sahip olan her santimetreyi korumaktır. Bu denklemin en önemli parçası ise diz eklemidir. Diz eklemini korumak, hastanın gelecekteki yaşam kalitesi için yapılabilecek en büyük iyiliktir. Diz altından ampute olan bir hasta, diz üstünden ampute olan bir hastaya göre çok daha az enerji harcayarak yürüyebilir ve protez kullanma olasılığı kat kat daha fazladır.

Başlıca amputasyon seviyeleri şunlardır:

  • Parmak veya Ray Amputasyonu
  • Transmetatarsal Amputasyon (TMA)
  • Diz Altı Amputasyonu (BKA)
  • Dizden Amputasyon (TKD)
  • Diz Üstü Amputasyonu (AKA)

Parmak veya ray amputasyonu gibi küçük amputasyonlar, kangrenin veya enfeksiyonun sadece bir veya birkaç parmakla sınırlı olduğu durumlarda yapılır. TMA, ayağın ön kısmının tarak kemikleri seviyesinden kesilmesidir. Diz Altı Amputasyonu (BKA), en sık yapılan büyük amputasyondur. Bu ameliyatın modern tekniğinde, arka baldır kaslarından ve derisinden oluşan uzun ve kalın bir kapak hazırlanır. Bu kapak, kesilen kaval ve kamış kemiklerinin ucunu bir yastık gibi örtmek için öne getirilir. Bu hem kemik ucunu korur hem de ameliyat izinin protezin baskı yapacağı yerden uzakta, önde kalmasını sağlar. Diz Üstü Amputasyonu (AKA) ise enfeksiyonun veya kangrenin dize veya daha yukarıya yayıldığı durumlar için son çaredir. Bu ameliyattaki en önemli teknik detaylardan biri, uyluğun iç kısmındaki güçlü bir kasın (adduktor magnus) kesik kemik ucuna dikilmesidir. Bu “adduktör miyodezi” adı verilen işlem güdüğün zamanla bükülmüş ve yana açık bir pozisyonda kalmasını engelleyerek protez kullanımını mümkün kılar.

Amputasyon Sonrası İyileşme Sürecinde Nelere Dikkat Edilmelidir?

Bir amputasyon ameliyatının başarısı, cerrahın son dikişi atmasıyla bitmez. Asıl önemli süreç ameliyattan sonra başlar. Bu dönem, yaranın sorunsuz iyileşmesini sağlamak, tehlikeli komplikasyonları önlemek ve hastayı hem fiziksel hem de psikolojik olarak yeni hayatına hazırlamak için kritik bir öneme sahiptir.

Ameliyattan hemen sonraki dönemde odaklanılan bazı temel hedefler vardır:

  • Güdükte şişlik (ödem) oluşumunu kontrol altına almak
  • Ağrıyı yönetmek (buna “fantom ağrısı” da dahildir)
  • Yara yerini dış darbelerden korumak
  • Eklem sertliklerini (kontraktür) önlemek

Özellikle kontraktürlerin önlenmesi, zamana karşı bir yarıştır. Diz altı amputasyonundan sonra dizin, diz üstü amputasyonundan sonra ise kalçanın bükülü pozisyonda sabitlenmesi çok yaygın bir risktir. Bu durum hastanın rahat etmek için ekleminin altına yastık koyması veya sürekli bükülü tutmasıyla hızla gelişebilir. Bir kontraktür oturduğunda, güdük protez için uygun pozisyona getirilemez ve bu durum teknik olarak mükemmel yapılmış bir amputasyonu işlevsel olarak işe yaramaz hale getirebilir. Bunu önlemek için bazı basit ama hayati adımlar atılmalıdır.

Kontraktürleri önlemek için yapılması gerekenler şunlardır:

  • Ameliyatlı bacağın altındaki eklemin (diz veya kalça) altına asla yastık koymamak
  • Doktorun ve fizyoterapistin gösterdiği eklem hareket açıklığı egzersizlerini düzenli yapmak
  • Günde birkaç kez 20-30 dakika yüzüstü yatarak kalça eklemini germek
  • Otururken veya yatarken güdüğün doğru pozisyonda olduğundan emin olmak

Rehabilitasyon süreci, yara iyileştikçe ilerler. Güdüğün hassasiyetini azaltmak için hafif masajlar ve farklı dokularla temas ettirme gibi teknikler uygulanır. Hastanın transferlerini yapabilmesi ve ileride protezle yürüyebilmesi için kalan bacak, kollar ve gövde kaslarını güçlendirecek egzersizlere başlanır. Bu süreç sabır ve multidisipliner bir ekip çalışması gerektirir.

Amputasyon Sonrası Uzun Dönemde Hastayı Neler Bekler?

Bir amputasyon, akut bir enfeksiyon veya kangren krizini çözerek hayat kurtaran bir müdahale olsa da hem hastanın hem de ailesinin bu durumun altta yatan sistemik hastalığı ortadan kaldırmadığını anlaması çok önemlidir. Şeker hastalığına bağlı bir uzuv kaybı yaşayan bir kişinin uzun dönemli seyri, maalesef oldukça ciddidir ve bu durum bir “uyarı işareti” olarak kabul edilmelidir.

Bu uyarı işaretinin işaret ettiği bazı önemli gerçekler şunlardır:

  • Artmış Mortalite (Hayatını Kaybetme) Riski
  • Yeniden Amputasyon Riski
  • Karşı Ayakta Yara Açılma Riski
  • Kardiyovasküler Olay Riski

Yapılan büyük bilimsel çalışmalar diyabetik ayak nedeniyle büyük bir amputasyon geçiren hastalarda 5 yıllık ölüm oranlarının endişe verici derecede yüksek olduğunu ve bazı agresif kanser türleriyle benzerlik gösterdiğini ortaya koymuştur. Bu ölümlerin birincil nedeni, güdükle ilgili sorunlar değil amputasyona yol açan altta yatan yaygın damar sertliğinin neden olduğu kalp krizleri ve inmelerdir. Bir ayağın kesilmesi, aslında tüm vücuttaki damar sisteminin ciddi şekilde hasta olduğunun en görünür kanıtıdır.

Hayatta kalanlar için ise riskler devam eder. İlk amputasyona yol açan sebepler (sinir hasarı, damar hastalığı) ortadan kalkmamıştır. Bu nedenle yeniden uzuv kaybı yaşama riski oldukça yüksektir. 5 yıl içinde yeniden amputasyon (aynı bacağın daha yukarıdan kesilmesi veya karşı bacağın kesilmesi) oranı %40’ları aşabilmektedir. Özellikle sağlam kalan karşı ayak, artık tüm vücut yükünü taşıdığı için aşırı stres altındadır ve burada yeni yaralar açılma riski çok fazladır. Bu nedenle bir amputasyon sonrası takip, sadece güdüğün bakımına odaklanmamalıdır. Bu tüm vücudu kapsayan, kardiyovasküler risk faktörlerinin (tansiyon, kolesterol, kan şekeri) agresif bir şekilde kontrol altına alındığı ve sağlam kalan ayağın özenle korunduğu yeni bir yaşam tarzının başlangıcı olmalıdır.

Sıkça Sorulan Sorular

Diyabetik ayak amputasyonu hangi durumlarda zorunlu hale gelir?

Diyabetik ayak amputasyonu, enfeksiyonun ilerlemesi, kangren gelişimi veya dolaşımın tamamen bozulması durumlarında zorunlu hale gelir. Amaç, hayatı tehdit eden komplikasyonların önüne geçmektir.

Diyabetik ayak amputasyonundan önce hangi tedavi yöntemleri uygulanır?

Amputasyon öncesinde enfekte dokuların temizlenmesi, antibiyotik tedavisi, damar açıcı ilaçlar ve gerekirse revaskülarizasyon cerrahisi uygulanabilir. Hedef, uzvun korunabileceği son noktaya kadar çabalamaktır.

Diyabetik ayak amputasyonu sonrası iyileşme süreci ne kadar sürer?

İyileşme süresi amputasyon seviyesine, hastanın genel sağlık durumuna ve kan şekeri kontrolüne bağlı olarak değişir. Genellikle 6 ila 12 hafta arasında tam yara iyileşmesi sağlanabilir.

Diyabetik ayak amputasyonundan sonra protez kullanımı mümkün müdür?

Evet, yara tamamen iyileştikten ve kalan uzuv uygun hale geldikten sonra kişiye özel protez tasarlanabilir. Fizyoterapi desteğiyle yürüyüş yeteneği ve denge yeniden kazandırılabilir.

Diyabetik ayak amputasyonu sonrası enfeksiyon riski nasıl azaltılır?

Kan şekeri kontrolünün sağlanması, yara bakımının düzenli yapılması ve hijyen kurallarına dikkat edilmesi enfeksiyon riskini azaltır. Ayrıca sigara bırakılması dolaşımı iyileştirir ve iyileşmeyi hızlandırır.

Diyabetik ayak amputasyonu sonrası psikolojik destek neden önemlidir?

Amputasyon sonrası yaşanan kayıp hissi ve adaptasyon zorlukları depresyona yol açabilir. Psikolojik destek, hastanın süreci kabullenmesini ve sosyal hayata yeniden uyum sağlamasını kolaylaştırır.

Diyabetik ayak amputasyonunu önlemek için hangi adımlar atılmalıdır?

Düzenli kan şekeri takibi, uygun ayakkabı seçimi, ayak muayenesi ve küçük yaraların erken tedavisi amputasyon riskini büyük ölçüde azaltır. Ayrıca sigara ve alkol kullanımından kaçınmak önemlidir.

Diyabetik ayak amputasyonunun en sık nedenleri nelerdir?

Kronik enfeksiyonlar, sinir hasarı (nöropati) ve damar tıkanıklıkları en yaygın nedenlerdir. Bu durumlar ayakta yara oluşumuna ve ilerleyen süreçte doku kaybına yol açar.

Diyabetik ayak amputasyonu sonrası tekrar amputasyon riski var mıdır?

Evet, özellikle kan şekeri kontrolü kötü olan ve dolaşım sorunları devam eden hastalarda ikinci amputasyon riski bulunur. Düzenli takip ve ayak bakımı bu riski azaltır.

Diyabetik ayak amputasyonu geçiren bir hasta günlük yaşamına nasıl uyum sağlar?

Protez kullanımı, fizik tedavi ve beslenme düzeniyle yaşam kalitesi artırılabilir. Psikolojik destek ve aile desteği, hastanın sosyal ve fiziksel açıdan uyumunu kolaylaştırır.

Son Güncellenme: 13 November 2025
Call Now Button