Yalancı kalp çarpıntısı, tıbbi literatürde psikojenik palpitasyon olarak tanımlanan, kalbin yapısal veya elektriksel işleyişinde herhangi bir fiziksel bozukluk bulunmamasına rağmen kişinin şiddetli ve rahatsız edici vuruşlar hissetmesi durumudur. Genellikle yoğun stres, anksiyete, panik atak veya aşırı kafein tüketimi gibi faktörlerin sinir sistemini tetiklemesiyle ortaya çıkan bu tablo kalbin aslında sağlıklı olduğu ancak vücudun yanlış bir alarm durumuna geçtiği fizyolojik bir reaksiyondur. Organik ritim bozukluklarından farklı olarak kalp dokusunda kalıcı hasara veya hayati riske neden olmayan bu durum yarattığı yoğun korku ve kalp krizi şüphesi nedeniyle mutlaka uzman kontrolüyle organik nedenlerden ayırt edilmelidir.
Yalancı Kalp Çarpıntısı Nedir ve Neden Olur?
“Yalancı kalp çarpıntısı” terimi, hastaların sıkça kafa karışıklığı yaşadığı, biz hekimlerin ise üzerinde titizlikle durduğu bir kavramdır. Buradaki “yalancı” ifadesi, sizin hissettiğiniz rahatsızlığın gerçek olmadığı anlamına kesinlikle gelmez. Siz o çarpıntıyı, o korkuyu ve o fiziksel rahatsızlığı sonuna kadar gerçek bir şekilde yaşıyorsunuz. Tıbbi literatürde bu durumu genellikle “psikojenik palpitasyon” veya yapısal bir bozukluğa dayanmayan çarpıntı olarak tanımlarız.
Bunu şöyle düşünebilirsiniz: Bir arabanın motoru mekanik olarak sapasağlamdır; pistonları, valfleri, yakıt sistemi harika çalışıyordur. Ancak sürücü yani beyniniz ve sinir sisteminiz, gaza gereğinden fazla ve ani basmaktadır. Araba bağırır, sarsılır ve hızlanır, ancak motorun kendisinde bir arıza yoktur. İşte yalancı kalp çarpıntısında da kalbinizde damar tıkanıklığı, kalp yetmezliği veya ciddi bir kapak hastalığı gibi “organik” bir sorun bulunmayabilir. Bunun yerine, kalbinizi yöneten sinir sistemi, dış faktörler veya duygusal durumunuz nedeniyle kalbe “hızlan” veya “güçlü kasıl” emri gönderir. Sonuç olarak hissettiğiniz şey, sağlıklı bir kalbin strese verdiği abartılı bir yanıttır.
Ancak bu ayrımı yapabilmek için, kalbin o motorunun gerçekten sağlam olduğundan emin olmamız gerekir. Bu süreçte hastanın yaşadığı hisler genellikle çok yoğundur ve fiziksel bir zemine oturmadığına inanmakta güçlük çekebilirler. Özellikle gece yatağa yattığınızda sessiz ortamda kalbinizin sesini kulağınızda duymanız veya boynunuzda damar atışlarını hissetmeniz, bu durumun tipik özelliklerindendir.
Stres ve Kaygı Kalp Çarpıntısı Yapar mı?
Vücudumuz, insanlık tarihinin en eski hayatta kalma mekanizması olan “savaş ya da kaç” tepkisiyle donatılmıştır. Atalarımız vahşi bir hayvanla karşılaştığında beyinleri vücuda muazzam miktarda adrenalin ve kortizol pompalardı. Bu hormonların ilk görevi, kaslara daha fazla kan gitmesini sağlamak için kalbi hızlandırmaktır. Günümüzde vahşi hayvanlarla karşılaşmıyoruz ama iş stresi, geçim sıkıntısı, trafik veya ikili ilişkilerdeki gerilimler beynimiz tarafından aynı “tehdit” algısıyla işleniyor.
Kronik stres veya yoğun kaygı yaşadığınızda, vücudunuz sürekli bir alarm durumundadır. Sinir sisteminiz sempatik aktiviteyi yani gaz pedalını artırır. Siz sakince koltuğunuzda otururken bile, beyninizdeki kaygı merkezleri kalbinize koşuyormuşsunuz gibi çalışması emrini verir. Bu durum kalp atışlarınızın sadece hızlanmasına değil aynı zamanda vuruş şiddetinin artmasına da neden olur. Hastalar bunu genellikle “Kalbim ağzımdan çıkacakmış gibi atıyor” şeklinde tarif ederler. Bu kalbinizin yapısal bir hastalığı olduğu anlamına gelmez; sadece sistemin aşırı uyarıldığını gösterir.
Bu durumun en uç noktası panik ataktır. Panik atak, vücudun tehlike alarmının sebepsiz yere ve en üst seviyede çaldığı bir durumdur. O kadar güçlü bir fiziksel tepki yaratır ki belirtileri kalp krizi ile neredeyse birebir örtüşür. Göğüste sıkışma, nefes alamama hissi, sol kolda uyuşma, ölüm korkusu, terleme ve tabii ki şiddetli çarpıntı bu tablonun parçasıdır. Bir panik atak sırasında kalbiniz dakikada 120, hatta 140 atıma kadar çıkabilir. Ancak burada asıl sorun kalpte değil kalbi yöneten “komuta merkezindedir”.
Günlük Yaşamda Karşılaştığımız Çarpıntı Tetikleyicileri Nelerdir?
Bazen suçlu ne kalbiniz ne de psikolojinizdir; suçlu, vücudunuza aldığınız maddeler veya yaşam düzeninizdir. Modern yaşamın getirdiği alışkanlıklar, kalbin elektriksel sistemini doğrudan etkileyen tetikleyicilerle doludur. Bu tetikleyicileri hayatınızdan çıkardığınızda veya azalttığınızda, şikayetlerin büyük oranda gerilediğini görebilirsiniz.
Sıklıkla karşılaştığımız tetikleyiciler şunlardır:
- Kahve
- Çay
- Enerji içecekleri
- Alkol
- Sigara
- Bazı soğuk algınlığı ilaçları
- Ağrı kesiciler
- Uykusuzluk
- Yorgunluk
Özellikle kafein, üzerinde durulması gereken en önemli maddelerden biridir. Kahve, çay ve enerji içeceklerinde bulunan yüksek doz kafein, kalbin uyarıcı sistemlerini doğrudan harekete geçirir. Bazı insanlar kafeine genetik olarak daha duyarlıdır; bir fincan kahve bile onlarda saatlerce süren huzursuzluk ve çarpıntı hissi yaratabilir. Eğer çarpıntı şikayetiniz varsa, ilk yapmanız gereken şey kafein tüketiminizi sıfıra indirmek veya çok kısıtlamaktır.
Bunun yanı sıra uyku düzeni hayati önem taşır. Uykusuzluk, vücudun stres hormonlarını temizlemesine engel olur. Yorgun bir vücut, ayakta kalabilmek için daha fazla adrenalin salgılar ve bu da doğrudan kalp ritmine yansır. Düzenli ve kaliteli bir uyku, ritim bozukluklarının en doğal ilacıdır.
Hangi Sistemik Hastalıklar Kalp Çarpıntısı Yapar?
Kalp, vücudun geri kalanından izole bir organ değildir; tüm sistemin orkestra şefidir. Vücudun başka bir yerindeki sorun, kendini kalp çarpıntısı olarak gösterebilir. Bu durumlara “kardiyak olmayan nedenler” diyoruz. Kalbiniz aslında sağlamdır, ancak vücudun başka bir yerindeki arızayı telafi etmek için fazla mesai yapmaktadır.
Bu sistemik hastalıklar şunlardır:
- Hipertiroidi
- Anemi
- Hipoglisemi
- Enfeksiyonlar
- Yüksek ateş
- Elektrolit dengesizliği
Bunların başında tiroid bezi bozuklukları gelir. Hipertiroidi dediğimiz zehirli guatır durumunda, tiroid bezi çok fazla hormon üretir. Bu hormonlar vücudun metabolizma hızını belirler. Fazla olduklarında metabolizma gaza basar ve kalp, istirahat halindeyken bile koşuyormuş gibi hızlı atar.
Bir diğer önemli neden kansızlıktır. Kanınızda yeterli oksijen taşıyan hemoglobin yoksa, kalp organlara yeterli oksijeni ulaştırabilmek için daha hızlı ve daha güçlü pompalamak zorunda kalır. Hastalar bunu genellikle “En ufak harekette kalbim güm güm atıyor” şeklinde ifade ederler. Bu durumda kalbi tedavi etmek değil kansızlığı düzeltmek gerekir. Bu nedenle çarpıntı şikayetiyle gelen bir hastada sadece kalbe bakmak yetmez, tiroid fonksiyonlarına ve kan değerlerine de mutlaka bakılmalıdır.
Benzer şekilde kan şekeri düşüklüğü de sıklıkla atlanan bir nedendir. Uzun süre aç kaldığınızda kan şekeriniz düşer. Vücut, kan şekerini tekrar yükseltmek için bir savunma mekanizması olarak adrenalin deşarjı yapar. Bu ani adrenalin patlaması, ellerde titreme ve soğuk terlemeyle birlikte şiddetli bir çarpıntı hissi yaratır.
Gerçek Kalp Hastalığı ile Yalancı Çarpıntı Arasındaki Farklar Nelerdir?
Bu nokta, bir hekim olarak bizim devreye girdiğimiz ve hastaları uyardığımız en kritik eşiktir. Her çarpıntı masum değildir ve bazı belirtiler altta yatan ciddi bir “organik” soruna işaret eder. Yalancı çarpıntılar genellikle dinlenme anında, stres altındayken veya gece yatakta hissedilirken, organik kalp hastalıkları kendini eforla belli eder.
Dikkat edilmesi gereken tehlike işaretleri şunlardır:
- Bayılma
- Göz kararması
- Göğüs ağrısı
- Nefes darlığı
- Baş dönmesi
Eğer çarpıntınız eforla başlıyorsa, yani yürürken, merdiven çıkarken veya yük taşırken ortaya çıkıyor ve dinlenince geçiyorsa bu kalbinizin oksijen ihtiyacını karşılayamadığının bir işareti olabilir. Çarpıntıya eşlik eden bayılma veya bayılacak gibi olma hissi varsa, bu durum kalbin beyne yeterli kan pompalayamadığı ciddi bir ritim bozukluğunu gösterir ve acil tetkik gerektirir.
Ayrıca çarpıntının karakteri de önemlidir. Kalbinizin aniden, bir düğmeye basılmışçasına çok hızlı atmaya başladığı ve yine aniden durduğu durumlar kalbin elektriksel yollarında bir kısa devre olduğuna işaret edebilir. Eğer çarpıntınız düzensizse, yani bir ritim tutturamıyorsa, kalbiniz adeta “pır pır” ediyorsa, bu durum daha ciddi bir takibin gerektiğini gösterir. Ailenizde genç yaşta ani kalp ölümü öyküsü varsa, en ufak bir çarpıntı bile ciddiye alınmalı ve genetik geçişli kalp hastalıkları açısından araştırılmalıdır.
Atriyal Fibrilasyon Nedir ve Neden Tehlikelidir?
Çarpıntı tipleri arasında en çok çekindiğimiz ve en sık rastladığımız tür Atriyal Fibrilasyon’dur. Normalde kalbin üst odacıkları düzenli bir şekilde kasılarak kanı alt odacıklara gönderir. Bu durumda ise bu üst odacıklar kasılmak yerine titreşir. Bu titreşim hastada çok rahatsız edici, düzensiz bir çarpıntı hissi yaratır.
Ancak asıl tehlike hissi değil sonucudur. Odacıklar tam kasılamadığı için kanın bir kısmı içeride göllenir ve pıhtılaşmaya meyilli hale gelir. Bu pıhtı kalpten çıkıp beyne giderse inmeye yani felce neden olabilir. Dolayısıyla bu tip bir çarpıntı asla “strese bağlıdır geçer” denilerek geçiştirilmemelidir. Hem ritmin düzenlenmesi hem de kan sulandırıcı tedavilerle pıhtı riskinin önlenmesi hayati önem taşır.
Atriyal fibrilasyonun belirtileri şunlardır:
- Düzensiz kalp atışı
- Halsizlik
- Çabuk yorulma
- Göğüste huzursuzluk
- Nefes darlığı
Bu durum bazen hiçbir belirti vermeden de ilerleyebilir. Bu yüzden belli bir yaşın üzerindeki herkesin rutin kontrollerini yaptırması önemlidir. Tedavi edilmeyen bu ritim bozukluğu, uzun vadede kalp yetmezliğine de yol açabilir. Kalp sürekli yüksek hızda ve düzensiz çalıştığı için zamanla yorulur ve kasılma gücünü kaybeder.
Kalp Kapak Hastalıkları Çarpıntı Yapar mı?
Kesinlikle evet ve bu bizim cerrahi pratiğimizin en önemli alanlarından biridir. Kalbinizde dört adet kapakçık bulunur. Bu kapakçıklar, kanın doğru yönde akmasını sağlayan, her kalp atışında açılıp kapanan kapılardır. Eğer bu kapaklarda bir sorun varsa kalbin iş yükü artar ve bu da ritim bozukluklarına zemin hazırlar.
En sık karşılaştığımız sorunlar şunlardır:
- Mitral kapak yetmezliği
- Mitral kapak darlığı
- Aort kapak darlığı
- Triküspit kapak sorunları
Örneğin mitral kapak yetmezliği dediğimiz durumda kapak tam kapanamaz ve kan geriye kaçar. Kalp, sızdıran bir kapağı telafi etmek için daha fazla çalışmak zorunda kalır. Zamanla bu aşırı yük, kalp odacıklarının genişlemesine neden olur. Kalp dokusu bir balon gibi gerildikçe, üzerindeki elektriksel yollar bozulur ve aritmi dediğimiz ritim bozuklukları ortaya çıkar.
Kapak hastalığına bağlı çarpıntılar genellikle sinsi ilerler. Başlangıçta sadece yorucu aktivitelerde hissedilirken, zamanla kapak yapısı bozuldukça dinlenme anında da hissedilmeye başlanır. Bu tip çarpıntılar “yalancı” veya “psikojenik” değildir; tamamen mekanik bir arızanın sonucudur. Bu noktada ilaç tedavileri semptomları baskılasa da altta yatan mekanik sorunu yani bozuk kapağı düzeltmez. Çözüm genellikle cerrahi müdahale ile kapağın tamiri veya değişimidir.
Tanı Koymak İçin Hangi Yöntemler Kullanılır?
Bir hasta çarpıntı şikayetiyle geldiğinde, amacımız “yalancı” ile “gerçek” olanı birbirinden kesin çizgilerle ayırmaktır. Bunun için kademeli bir protokol izleriz. Hekim olarak bizim görevimiz, hissettiğiniz şeyin organik bir kökeni olup olmadığını kanıtlamaktır.
Kullandığımız temel testler şunlardır:
- EKG
- Holter monitörizasyonu
- Ekokardiyografi
- Kan tahlilleri
- Efor testi
İlk adım EKG yani elektrokardiyografidir. Bu kalbin o andaki elektriksel fotoğrafını çekmektir. Ancak çarpıntı her zaman olmaz; bazen günde bir kez, bazen haftada bir kez gelir. EKG çekildiği anda kalp normalse, sorunu göremeyebiliriz. Bu yüzden tek başına EKG çoğu zaman yeterli değildir.
İşte bu noktada devreye Holter girer. Belinize takılan küçük bir cihazla 24 saat, bazen 48 veya 72 saat boyunca hayatınıza devam edersiniz. Cihaz, kalbinizin her atışını kaydeder. Siz “Şu an çarpıntım oldu” dediğinizde, biz o saatteki kayda bakarız. Eğer siz çarpıntı hissederken Holter kaydında ritim tamamen normalse, bu tanının “yalancı” çarpıntı olduğunu kanıtlar. Ancak o anda bir ritim bozukluğu görürsek, tedavi planı tamamen değişir.
Yapısal sorunları görmek için ise Ekokardiyografi kullanırız. Bu kalbin ultrasonudur. Kapaklarda kaçak var mı, kalp duvarları kalınlaşmış mı, kalp kasılma gücü yerinde mi? Bu soruların cevabını bu test verir. Eğer burada ciddi bir kapak hastalığı veya yapısal bozukluk saptarsak, bu hastayı cerrahi açıdan değerlendirmeye alırız.
Hangi Durumlarda Cerrahi Müdahale Gerekir?
Çoğu yalancı çarpıntı veya basit ritim bozukluğu, yaşam tarzı değişiklikleri veya ilaçlarla takip edilir. Ancak bazı durumlar vardır ki ilaçlar yetersiz kalır veya sorun mekanik bir müdahale gerektirir. İşte o zaman biz cerrahlar devreye gireriz. Eğer kalpte mekanik bir arıza varsa, bunu ilaçla düzeltmek mümkün değildir; tamirat gerekir.
Cerrahi gerektiren durumlar şunlardır:
- İleri derece kapak yetmezlikleri
- İleri derece kapak darlıkları
- İlaçlara dirençli aritmiler
- Büyük kalp delikleri
- Kalp tümörleri
Öncelikle, ilerlemiş kapak hastalıkları cerrahi gerektirir. Eğer çarpıntınızın sebebi kalbinizin genişlemesine yol açan ciddi bir mitral kapak yetmezliği ise, o kapağı tamir etmeden ritmi düzeltmek mümkün değildir, düzeltilse bile kalıcı olmaz. Biz cerrahlar olarak minimal invaziv yöntemlerle yani küçük kesilerle veya robotik cerrahi ile bu kapakları onarırız. Kapağın onarılması, kalbin üzerindeki yükü kaldırır ve ritmin normale dönmesine büyük katkı sağlar.
İkinci büyük alanımız ise cerrahi ablasyon uygulamalarıdır. Özellikle ilaçlara dirençli atriyal fibrilasyon hastalarında veya başka bir kalp ameliyatı olacak hastalarda, aynı seansta ritim problemini de çözeriz. Kalbin içindeki anormal elektriksel yolları, özel enerji kaynakları kullanarak oluşturduğumuz kontrollü hatlarla bloke ederiz. Bu işlem elektriğin yanlış yollara sapmasını engelleyerek kalbi normal ritmine döndürür.
Maze Prosedürü Nedir ve Nasıl Uygulanır?
Maze prosedürü olarak da bilinen cerrahi ablasyon, kalıcı ritim bozukluklarına yönelik en kesin çözümlerden biridir. Bunu bir labirent oluşturmaya benzetebilirsiniz. Kalbin kulakçıklarında, elektriksel sinyalin sadece tek bir doğru yolu izlemesini sağlayacak, diğer kaçak yolları ise kapatacak bariyerler oluştururuz.
Bu işlemin avantajları şunlardır:
- Yüksek başarı oranı
- Felç riskinin azalması
- İlaç bağımlılığının bitmesi
- Kalp performansının artması
Bu işlem genellikle hasta zaten bir kalp ameliyatı için ameliyathanedeyken eş zamanlı olarak yapılır. Ancak tek başına, sadece ritim bozukluğunu gidermek için de uygulanabilir. Avantajı, kateter yöntemlerine göre daha derin ve kalıcı bir blokaj sağlamasıdır. Özellikle atriyal fibrilasyonu olan hastalarda, kalbin sol kulakçığında pıhtı oluşumuna en yatkın bölge olan “apendiks” kısmının da cerrahi olarak kapatılması veya çıkarılması, hastanın ömür boyu felç geçirme riskini inanılmaz derecede düşürür. Bu ilaçların tek başına sağlayamayacağı mekanik bir korumadır.

Prof. Dr. Yavuz Beşoğul, 25 yılı aşkın deneyime sahip bir Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanıdır. Türkiye’de kapalı kalp ve atan kalpte bypass ameliyatlarının öncülerindendir. Bugüne kadar binlerce başarılı ameliyat gerçekleştirmiş, ulusal ve uluslararası dergilerde 100’den fazla bilimsel makale yayımlamıştır.
