Venöz tromboz, toplardamar içinde kan pıhtısı oluşması sonucu ortaya çıkan ve damar içi kan akışını kısmen veya tamamen engelleyen ciddi bir damarsal hastalıktır. Genellikle bacak toplardamarlarında görülür ve erken müdahale edilmezse ciddi komplikasyonlara yol açabilir.

Derin ven trombozu belirtileri arasında bacakta şişlik, ağrı, ısı artışı, kızarıklık ve gerginlik hissi yer alır. Pıhtının yerinden koparak akciğere gitmesi, hayatı tehdit eden pulmoner emboli riskini doğurur.

Venöz trombozun risk faktörleri arasında uzun süre hareketsizlik, cerrahi girişimler, travmalar, gebelik, hormon tedavileri, kan pıhtılaşma bozuklukları ve ileri yaş bulunur. Bu faktörler, pıhtı oluşma olasılığını artırır.

Venöz tromboz tedavisinde kan sulandırıcı ilaçlar, pıhtı eritici tedaviler ve gerektiğinde girişimsel yöntemler uygulanır. Erken tanı ve uygun tedavi, hem pıhtının büyümesini hem de tekrar oluşmasını önlemek için kritik öneme sahiptir.

Tanım Toplardamarlar (venler) içinde kan pıhtısının oluşması
Nedenler Uzun süre hareketsizlik, cerrahi operasyonlar, travma, gebelik, kanser, bazı ilaçlar (özellikle doğum kontrol hapları), genetik pıhtılaşma bozuklukları
Risk Faktörleri Yaş, ailede venöz tromboz öyküsü, obezite, gebelik, hormonal tedaviler, immobilizasyon, kanser, varis, kalp yetmezliği
Belirtiler Şişlik, ağrı, hassasiyet, kızarıklık, ısı artışı, tıkanan damarın yerleşimine göre semptomsuz seyredebilir
Tanı Yöntemleri Doppler ultrasonografi, D-dimer testi, venografi, BT veya MR-anjiyografi
Tedavi Yöntemleri Antikoagülan ilaçlar (kan sulandırıcılar), trombolitik tedavi, kompresyon çorapları, nadiren cerrahi müdahale
Komplikasyonlar Pulmoner emboli, posttrombotik sendrom, kronik venöz yetmezlik
Önleme Yöntemleri Erken mobilizasyon, kompresyon çorapları, antikoagülan profilaksi, sıvı alımının artırılması, risk faktörlerinden kaçınma

Venöz Tromboz Nedir?

Venöz tromboz, toplardamar içerisinde kan pıhtısının oluşmasıyla ortaya çıkan bir damarsal hastalıktır. En sık bacak toplardamarlarında görülür ve derin ven trombozu (DVT) olarak adlandırılır. Pıhtı, damar içinde kan akışını engelleyerek ağrı, şişlik ve kızarıklığa yol açabilir. Tedavi edilmezse pıhtı koparak akciğere gidip pulmoner emboliye neden olabilir. Erken tanı ve uygun tedavi, ciddi komplikasyonların önlenmesinde kritik öneme sahiptir.

Venöz Tromboz  Neden Ciddiye Alınmalıdır?

Venöz tromboz kavramını duyduğunuzda, aslında birbiriyle ilişkili iki önemli durumu anlamanız gerekir. Bu durumlar hastalığın farklı sahneleri gibidir ve ikisi birlikte venöz tromboembolizm olarak adlandırılır.

Birinci durum Derin Ven Trombozu (DVT) olarak bilinir. Bu pıhtının genellikle bacakların derinlerinde, kasların arasında gizlenmiş büyük toplardamarlarda oluşmasıdır. Bacak damarında oluşan bu pıhtı, kanın kalbe dönüş yolunu barikat gibi kapatır. Sonuç olarak kan pıhtının gerisinde birikmeye başlar, damar içindeki basınç artar ve bu durum bacakta şişlik, ağrı ve sıcaklık gibi belirtilere neden olur. DVT, kendi başına bile rahatsız edici ve tedavi gerektiren bir durumdur.

Ancak venöz trombozun en tehlikeli yüzü, bu pıhtının veya ondan kopan bir parçanın yerinden oynamasıyla ortaya çıkar. Kan akımına kapılan bu pıhtı parçasına emboli denir. Bu başıboş pıhtı, kan dolaşımında bir yolculuğa çıkar, kalbin sağ tarafından geçer ve nihayetinde soluk alıp vermemizi sağlayan akciğerlerin atardamarlarına ulaşır. Akciğer damarlarını tıkayan bu olaya ise Pulmoner Emboli (PE) veya halk arasında bilinen adıyla akciğere pıhtı atması denir. Bu son derece ciddi ve acil müdahale gerektiren hayati bir tehlikedir. Akciğerlere giden kan akışının aniden kesilmesi, oksijen alımını engeller ve ani nefes darlığına, göğüs ağrısına ve hatta maalesef ani ölüme bile yol açabilir. Bu nedenle DVT, sadece bir bacak sorunu olarak görülmemeli, potansiyel bir akciğer embolisi habercisi olarak ciddiyetle ele alınmalıdır.

Hangi Risk Faktörleri Venöz Tromboz Tehlikesini Artırır?

Venöz tromboz nadiren tek bir sebepten kaynaklanır. Genellikle bir bardağın yavaş yavaş dolup taşması gibi, birden fazla risk faktörünün zamanla birikmesi sonucu ortaya çıkar. Bir kişinin pıhtı oluşturma eşiği, bu faktörlerin birleşimiyle aşıldığında tromboz meydana gelir. Venöz tromboz risk faktörleri, pıhtı oluşumuna zemin hazırlayan durumlardır. Bu faktörler kan akışını yavaşlatarak, damar duvarına hasar vererek veya kanın kendi yapısını pıhtılaşmaya daha eğilimli hale getirerek etki gösterir.

Venöz tromboz riskini artıran başlıca faktörler şunlardır:

  • Büyük cerrahi operasyonlar (özellikle kalça, diz, karın ve kanser ameliyatları)
  • Ciddi kazalar, travmalar veya kemik kırıkları
  • Uzun süreli yatak istirahati
  • Felç gibi durumlara bağlı hareketsizlik
  • Aktif kanser hastalığı
  • Kemoterapi veya radyoterapi tedavileri
  • Gebelik ve doğum sonrası ilk altı haftalık dönem (lohusalık)
  • Doğum kontrol hapı veya hormon replasman tedavisi kullanımı
  • İleri yaş (risk yaşla birlikte artar)
  • Obezite (aşırı kilolu olmak)
  • Sigara kullanımı
  • Varislerin varlığı
  • Daha önce geçirilmiş DVT veya pulmoner emboli öyküsü
  • Kalıtsal pıhtılaşma bozuklukları (Trombofili)
  • Kalp yetmezliği veya kronik akciğer hastalığı
  • İltihaplı bağırsak hastalıkları (Crohn, Ülseratif Kolit)
  • Uzun süreli (4 saati aşan) uçak, otobüs veya araba yolculukları
  • Vücutta damar içi kateter veya kalp pili gibi cihazların bulunması

Bu listedeki faktörlerden “Trombofili” yani kalıtsal pıhtılaşma bozuklukları, kişinin genetik olarak kanının pıhtılaşmaya daha yatkın olması durumudur. Ailesinde genç yaşta pıhtılaşma öyküsü olan kişilerde bu durumdan şüphelenilebilir. Ancak tek başına genetik yatkınlığın olması, kişinin mutlaka pıhtı geliştireceği anlamına gelmez. Genellikle bu genetik zemin üzerine uzun bir yolculuk, bir ameliyat veya gebelik gibi ek bir risk faktörü eklendiğinde tromboz riski belirgin şekilde artar. Bu nedenle risk faktörlerini bir zincirin halkaları gibi düşünmek ve ne kadar çok halka birleşirse riskin o kadar büyüyeceğini bilmek önemlidir.

Venöz Tromboz Belirtileri Nelerdir?

Venöz trombozun belirtileri, pıhtının nerede olduğuna bağlı olarak tamamen değişebilir. Bazen, özellikle küçük pıhtılarda, hiçbir belirti vermeyebilir ve tesadüfen başka bir nedenle yapılan tetkiklerde saptanabilir. Ancak belirti verdiğinde, bu sinyalleri tanımak ve ciddiye almak hayati önem taşır.

Bacakta pıhtı (Derin Ven Trombozu – DVT) oluştuğunda görülebilecek yaygın belirtiler şunlardır:

  • Genellikle tek bacakta ortaya çıkan şişlik (iki bacak arasında gözle görülür çap farkı)
  • Baldırda veya uylukta hissedilen ağrı, kramp veya hassasiyet
  • Etkilenen bacakta diğerine göre belirgin sıcaklık artışı
  • Ciltte kızarıklık, morarma veya solukluk gibi renk değişiklikleri
  • Yüzeysel damarların normalden daha belirgin ve dolgun hale gelmesi
  • Ağrının özellikle yürürken veya ayakta dururken artması

Pıhtının akciğere atması (Pulmoner Emboli – PE) durumunda ortaya çıkan ve acil müdahale gerektiren belirtiler ise şunları içerir:

  • Ani ve açıklanamayan nefes darlığı
  • Derin nefes alırken, öksürürken veya eğilirken şiddetlenen keskin göğüs ağrısı
  • Genellikle kuru olan ama bazen kanlı balgamın da eşlik edebildiği inatçı öksürük
  • Kalbin normalden çok daha hızlı ve güçlü atması (çarpıntı)
  • Ciddi baş dönmesi, sersemlik hissi veya ani bayılma
  • Aşırı terleme ve soğuk, nemli bir cilt
  • Yoğun bir endişe veya ölüm korkusu hissi

Bu belirtilerden herhangi biri, özellikle DVT belirtilerinin ardından ortaya çıkarsa, bu durum pıhtının akciğere ulaştığının güçlü bir işareti olabilir. Pulmoner emboli şüphesi, saniyelerin bile önemli olduğu bir tıbbi acil durumdur ve derhal 112’yi arayarak veya en yakın hastanenin acil servisine başvurarak profesyonel yardım almak gerekir.

Venöz Tromboz Tanısı İçin Hangi Yöntemler Kullanılır?

Bir hastanın şikayetleri venöz tromboz şüphesi uyandırdığında, tanı koyma süreci dikkatli ve sistematik adımlarla ilerler. Amaç hem tanıyı kesinleştirmek hem de gereksiz testlerden kaçınmaktır. Bu süreç doktorun klinik şüphesini bir dizi testle doğrulaması veya dışlaması esasına dayanır.

İlk adım her zaman hastanın detaylı hikayesini dinlemek ve kapsamlı bir fizik muayene yapmaktır. Doktor, hastanın şikayetlerinin ne zaman ve nasıl başladığını, eşlik eden başka belirtiler olup olmadığını ve yukarıda listelenen risk faktörlerinden hangilerine sahip olduğunu sorgular. Örneğin yakın zamanda uzun bir yolculuk yapıp yapmadığı, bir ameliyat geçirip geçirmediği veya ailesinde benzer bir öykü olup olmadığı gibi bilgiler çok değerlidir. Fizik muayenede ise bacaklar arasındaki şişlik farkı ölçülür, renk değişikliği ve hassasiyet kontrol edilir. Bu ilk değerlendirme sonucunda doktor, özel klinik skorlama sistemleri (Wells veya Cenevre skoru gibi) kullanarak pıhtı olasılığını matematiksel olarak düşük, orta veya yüksek olarak tahmin eder. Bu olasılık skoru, bir sonraki adımın ne olacağını belirlemede kritik bir rol oynar.

Olasılık değerlendirmesinden sonra başvurulan temel tanı araçları şunlardır:

D-dimer Kan Testi: Vücutta bir pıhtı oluştuğunda ve vücudun doğal savunma mekanizmaları bu pıhtıyı yıkmaya çalıştığında D-dimer adı verilen bir protein parçacığı kana karışır. Bu test, kandaki bu parçacığın seviyesini ölçer. D-dimer testinin en önemli özelliği, pıhtı olasılığı düşük veya orta olan hastalarda, sonucu negatif geldiğinde venöz trombozu büyük bir güvenle (%99’un üzerinde) dışlayabilmesidir. Yani düşük riskli bir hastada D-dimer normalse, genellikle ileri bir tetkike gerek kalmaz. Ancak D-dimer seviyesinin yüksek çıkması, tek başına pıhtı var demek değildir. Çünkü gebelik, enfeksiyon, kanser, travma veya yaşlılık gibi birçok başka durum da bu seviyeyi yükseltebilir. Yüksek D-dimer, bir alarm zilidir ve “görüntüleme testleriyle daha derine inmeliyiz” mesajını verir.

Renkli Doppler Ultrasonografi: Derin ven trombozu tanısında ilk tercih edilen ve en güvenilir görüntüleme yöntemidir. Bu test, ses dalgalarını kullanarak damarların iç yapısını ve kan akışını gerçek zamanlı olarak gösterir. Tamamen ağrısız, zararsız ve radyasyon içermeyen bir yöntemdir. Test sırasında uzman, ultrason cihazının probuyla bacak damarlarının üzerine hafifçe bastırır. Sağlıklı bir toplardamar, bu bası altında kolayca ezilip duvarları birbirine değer. Ancak içinde pıhtı olan bir damar, içi dolu bir boru gibi olduğu için bu basıya direnir ve kapanmaz. Bu “kompresyon (bası) yapılamaması” bulgusu, DVT tanısı için en kesin işarettir. Ayrıca renkli Doppler özelliği sayesinde damar içindeki kan akışının varlığı, yönü ve hızı da değerlendirilebilir.

Bilgisayarlı Tomografi (BT) Pulmoner Anjiyografi: Akciğere pıhtı atması (pulmoner emboli) şüphesinde altın standart tanı yöntemidir. Bu test için hastanın kolundaki bir damardan iyotlu bir kontrast madde (boyalı ilaç) verilir. Bu madde kan dolaşımıyla hızla akciğer atardamarlarına ulaşırken, tomografi cihazı akciğerlerin kesitsel görüntülerini alır. Kontrast madde damarları parlak beyaz renkte gösterir. Eğer damar içinde bir pıhtı varsa, bu pıhtı kontrast maddenin geçişini engelleyerek damar içinde koyu renkli bir “dolum defekti” olarak net bir şekilde görülür. BT anjiyografi, pıhtının yerini ve boyutunu göstermesinin yanı sıra nefes darlığına neden olabilecek zatürre veya aort yırtılması gibi diğer akciğer ve kalp problemlerini de tespit etme avantajına sahiptir.

Güncel Venöz Emboli ve Tromboz Tedavisi Seçenekleri Nelerdir?

Venöz tromboz tedavisi, son yıllarda adeta bir devrim geçirmiştir. Eskiden seçenekler daha kısıtlıyken, bugün hastanın durumuna, pıhtının büyüklüğüne ve oluşturduğu riske göre kişiye özel, çok daha etkili ve güvenli tedavi planları oluşturabiliyoruz. Tedavideki temel hedeflerimiz; pıhtının büyümesini ve akciğerlere sıçramasını önlemek, yeni pıhtıların oluşumunu engellemek ve en önemlisi, pıhtının damarlarda bırakacağı kalıcı hasarı en aza indirerek hastanın uzun dönemdeki yaşam kalitesini korumaktır.

Kan Sulandırıcı İlaçlar (Antikoagülan Tedavi)

Bu tedavi, venöz tromboz yönetiminin temel direğidir ve neredeyse tüm hastalara uygulanır. Bu ilaçların halk arasında bilinenin aksine mevcut pıhtıyı doğrudan “eritmediğini” bilmek önemlidir. Kan sulandırıcılar, pıhtının daha fazla büyümesini ve yeni pıhtıların eklenmesini engeller. Bu sayede vücudun kendi doğal pıhtı çözücü sistemine (fibrinolitik sistem) zaman tanır ve bu sistemin mevcut pıhtıyı yavaş yavaş temizlemesine olanak sağlar.

Geleneksel Yaklaşım (Warfarin/Coumadin): Yıllarca standart tedavi, hastanede başlanan heparin türü iğnelerin ardından, evde ağızdan alınan warfarin etken maddeli ilaçlarla devam etmek şeklindeydi. Warfarin etkili bir ilaç olsa da doğru dozu bulmanın zor olması, etkisinin birçok gıda (özellikle yeşil sebzeler) ve ilaçla değişmesi, etkisini kontrol etmek için sürekli kan testi (INR takibi) gerektirmesi gibi birçok zorluğu vardı.

Yeni Nesil Ağızdan Antikoagülanlar (DOAC’lar): Son on yılda tedavide çığır açan bu ilaçlar, geleneksel tedavinin zorluklarını büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır. Sabit dozlarda kullanılmaları, rutin kan takibi gerektirmemeleri ve gıda etkileşimlerinin çok daha az olması sayesinde hem hasta hem de hekim için büyük bir konfor sağlarlar. Yapılan on binlerce hastayı içeren büyük bilimsel çalışmalar bu yeni nesil ilaçların en az warfarin kadar etkili olduğunu ve en korkulan yan etki olan beyin kanaması riskini belirgin şekilde daha aza indirdiğini göstermiştir. Bu nedenlerle günümüzde venöz emboli ve tromboz tedavisi için çoğu hastada ilk tercih haline gelmişlerdir.

Girişimsel Tedaviler (Pıhtı Eritme ve Temizleme)

Bazı durumlarda, özellikle kasıktan karına kadar uzanan ve bacakta ciddi şişlik, ağrı ve morarmaya neden olan büyük pıhtılarda (geniş iliofemoral DVT) veya hastanın hayatını tehdit eden büyük bir akciğer embolisinde, sadece kan sulandırıcı vermek yeterli gelmez. Bu durumlarda hedefimiz daha proaktiftir: Damarı tıkayan pıhtıyı aktif olarak ortadan kaldırmak. İşte bu noktada kalp ve damar cerrahlarının uyguladığı, vücuda büyük kesiler yapmadan, damar içinden girilerek gerçekleştirilen modern endovasküler yöntemler devreye girer.

Kateter Yönlendirmeli Tromboliz: Bu yöntemde anjiyografi laboratuvarında, genellikle diz arkasındaki bir toplardamardan ince bir iğne ile girilir. Bu iğnenin içinden, pıhtının kalbine kadar uzanan, üzerinde ilacın püskürtülmesini sağlayan çok sayıda küçük delik bulunan özel bir kateter (ince plastik boru) ilerletilir. Bu kateter aracılığıyla, pıhtıyı çözücü çok güçlü ilaçlar (tPA gibi) saatler boyunca yavaş yavaş ve doğrudan pıhtının içine verilir. Bu hedefe yönelik tedavi, ilacın tüm vücuda yayılmasını engelleyerek sistemik kanama riskini azaltır ve pıhtı üzerinde maksimum etki sağlar.

Mekanik Trombektomi (Pıhtının Fiziksel Olarak Temizlenmesi): Teknolojinin ilerlemesiyle, pıhtıyı sadece ilaçla eritmek yerine, fiziksel olarak parçalayan, emen veya her ikisini birden yapan sofistike cihazlar geliştirilmiştir. Bu yöntemler özellikle pıhtı eritici ilaçların kullanımının riskli olduğu hastalar için bir kurtarıcıdır. Bu cihazlar, damar içindeki pıhtıyı yüksek hızda dönen bir tel ile parçalayabilir, ses dalgaları (ultrason) ile dağıtabilir veya en modern yaklaşım olan aspirasyon trombektomi ile adeta güçlü bir vakum gibi pıhtıyı emerek vücut dışına alabilir. Özellikle pıhtı eritici ilaç kullanmadan, sadece vakumla damarın temizlenmesini sağlayan bu yöntemler kanama riski yüksek (örneğin yakın zamanda büyük bir ameliyat geçirmiş veya mide kanaması olan) hastalarda bile güvenle uygulanabilmekte ve tedavide yeni bir çığır açmaktadır. Bu girişimsel tedaviler, damarı hızla açarak hem akut dönemdeki şikayetleri giderir hem de bacakta kalıcı hasar (Post-Trombotik Sendrom) gelişme riskini önemli ölçüde düşürür.

Venöz Tromboz Sonrası Uzun Dönemde Hangi Komplikasyonlar Görülebilir?

Venöz trombozun akut tehlikesi atlatıldıktan sonra bile, olay ne yazık ki bazı hastalar için orada bitmeyebilir. Pıhtı, damar duvarında ve özellikle kanın geri kaçmasını engelleyen hassas kapakçıklarda kalıcı bir hasar bırakabilir. Bu hasar, yıllar içinde ortaya çıkan ve kişinin yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyen kronik sorunlara yol açar.

Post-Trombotik Sendrom (PTS): Derin ven trombozu geçiren hastaların yaklaşık %20 ila %50’sinde, özellikle de başlangıçta büyük bir pıhtısı olanlarda görülen en yaygın uzun dönemli komplikasyondur. Pıhtı, damar içindeki tek yönlü bir valf gibi çalışan kapakçıkları tahrip eder. Bu kapakçıklar bozulduğunda, kan yerçekimine karşı etkili bir şekilde kalbe pompalanamaz ve bacaklarda sürekli olarak göllenmeye başlar. Bu durum kronik venöz hipertansiyon olarak adlandırılır ve bir dizi rahatsız edici belirtiye yol açar.

Post-trombotik sendromun yol açtığı kronik şikayetler şunlardır:

  • Bacakta hiç geçmeyen veya gün içinde artan kronik ağrı, ağırlık ve yorgunluk hissi
  • Özellikle akşamları belirginleşen ve dinlenmekle zor geçen inatçı şişlik (ödem)
  • Ciltte, özellikle ayak bileği çevresinde kahverengi-kırmızı lekelenmeler şeklinde renk değişikliği
  • Cildin sertleşmesi, kalınlaşması ve esnekliğini kaybetmesi (lipodermatoskleroz)
  • Şiddetli kaşıntı ve egzama benzeri döküntüler
  • En ileri evrede ise, küçük bir travmayla bile kolayca açılan ve iyileşmesi aylarca, hatta yıllarca sürebilen ağrılı yaralar (venöz ülser)

PTS, hastanın günlük aktivitelerini, iş gücünü ve sosyal yaşamını ciddi şekilde kısıtlayabilen bir durumdur. Bu nedenle DVT’nin başlangıçta, özellikle de damarı tamamen açmayı hedefleyen girişimsel yöntemlerle etkin bir şekilde tedavi edilmesi, PTS gelişimini önlemedeki en önemli adımdır.

Kronik Tromboembolik Pulmoner Hipertansiyon (KTEPH): Akciğer embolisi geçiren hastaların küçük bir yüzdesinde (%0.5 – 4), akciğer damarlarındaki pıhtılar vücut tarafından tamamen temizlenemez. Zamanla bu pıhtılar erimek yerine organize olur, sertleşir ve damar duvarına yapışarak adeta bir yara dokusuna dönüşür. Bu kalıcı tıkanıklıklar, akciğer atardamarlarında kan akışına karşı ciddi bir direnç oluşturur ve bu da akciğer tansiyonunun tehlikeli seviyelere yükselmesine neden olur. Bu nadir ama çok ciddi duruma KTEPH denir. İlerleyici nefes darlığı, yorgunluk ve sonunda sağ kalp yetmezliğine yol açar. KTEPH’in en önemli ve umut verici özelliği ise, diğer birçok akciğer tansiyonu türünün aksine, cerrahi ile potansiyel olarak tamamen tedavi edilebilir olmasıdır. Pulmoner Tromboendarterektomi (PTE) adı verilen bu çok özellikli ve karmaşık açık kalp ameliyatında, cerrah akciğer atardamarlarının içini açarak bu organize olmuş, kronik pıhtı materyalini bir zar gibi dikkatlice soyar ve temizler. Başarılı bir PTE ameliyatı hastanın akciğer damarlarını tamamen açarak kan akışını normale döndürür ve hastayı bu ciddi hastalıktan tamamen kurtarabilir. Bu nedenle akciğer embolisi sonrası geçmeyen nefes darlığı olan hastaların bu açıdan mutlaka uzman bir merkezde değerlendirilmesi hayati önem taşır.

Hastanede Yatarken Venöz Trombozdan Korunma Yolları Nelerdir?

Tüm venöz tromboz vakalarının önemli bir kısmı, hastanede yatış sırasında veya büyük bir ameliyat sonrası dönemde gelişir. Hareketsizlik, cerrahinin kendisi ve altta yatan hastalık, pıhtı oluşumu için adeta mükemmel bir fırtına ortamı yaratır. Bu nedenle hastaneye yatan hemen her hastanın pıhtı riskinin değerlendirilmesi ve bu riski azaltmak için önleyici tedbirlerin (profilaksi) alınması, modern tıpta bir hasta güvenliği standardıdır.

Hastanelerde pıhtı oluşumunu önlemek için başvurulan başlıca yöntemler şunlardır:

Düşük Doz Kan Sulandırıcı İlaçlar: Risk altındaki hastalara, kanın pıhtılaşma eğilimini azaltmak için genellikle karın cildinin altına yapılan, düşük dozda heparin türü iğneler verilir. Bazı durumlarda ağızdan alınan düşük dozlu kan sulandırıcı haplar da kullanılabilir.

Basınçlı (Varis) Çorapları: Bu özel çoraplar, bacağa ayak bileğinden yukarı doğru azalan bir basınç uygulayarak derin venlerdeki kanın göllenmesini engeller ve kanın kalbe doğru akışını hızlandırır.

Aralıklı Pnömatik Kompresyon Cihazları: Özellikle kan sulandırıcıların kullanımının riskli olduğu (örneğin beyin cerrahisi hastaları) veya çok yüksek riskli hastalarda ek bir önlem olarak kullanılır. Bu cihazlar, hastanın bacaklarına sarılan manşonları belirli aralıklarla şişirip indirerek adeta bacak kaslarına masaj yapar ve kan dolaşımını mekanik olarak destekler.

Erken Hareket (Mobilizasyon): Belki de en basit ama en etkili yöntemlerden biridir. Ameliyat sonrası hastaların mümkün olan en kısa sürede yatak kenarında oturtulması, ayağa kaldırılması ve koridorlarda yürümesi, kas pompasını çalıştırarak kan dolaşımını canlandırır ve pıhtı riskini doğal yoldan azaltır.

Son Güncellenme: 28 August 2025
Call Now Button