Stent, daralmış veya tıkanmış damarların açık kalmasını sağlamak amacıyla damar içine yerleştirilen ince, ağ şeklinde metal veya polimer tüptür. Genellikle koroner arter hastalıklarında, kalp kasına giden kan akışını yeniden sağlamak için kullanılır.

Stent çeşitleri arasında ilaç kaplı stentler ve çıplak metal stentler bulunur. İlaç kaplı stentler, damar içinde yeniden daralma riskini azaltacak şekilde özel kaplamalar içerirken, metal stentler mekanik destek sağlar.

Stent yerleştirme işlemi, genellikle balon anjiyoplasti ile birlikte yapılır. Kateter aracılığıyla damara ulaşılarak stent dar bölgeye yerleştirilir ve damar duvarına sabitlenir. İşlem lokal anestezi altında ve minimal invaziv şekilde gerçekleştirilir.

Stent sonrası, kanın pıhtılaşmasını önlemek için antikoagülan veya antiagregan ilaç tedavisi uygulanır. Düzenli doktor kontrolleri, sağlıklı yaşam tarzı ve risk faktörlerinin kontrolü, stentin uzun süreli başarısı için önemlidir.

Tıbbi Adı Stent Uygulaması (Perkütan Koroner Girişim)
Sık Kullanım Alanları – Koroner arter hastalığı (kalp damar tıkanıklıkları)- Periferik damar hastalıkları- Böbrek, beyin, safra yolları tıkanıklıkları
Nedenleri – Damar tıkanıklığı veya daralması- Akut miyokard enfarktüsü (kalp krizi)- Kronik iskemik hastalıklar
Risk Faktörleri – Hipertansiyon- Yüksek kolesterol- Diyabet- Sigara kullanımı- İleri yaş
Komplikasyonlar – Stent içinde yeniden daralma (restenoz)- Kanama- Damar yırtılması veya diseksiyonu- Kan pıhtısı oluşumu (stent trombozu)
Tanı Yöntemleri – Anjiyografi- Doppler ultrason (periferik damarlar için)- Bilgisayarlı tomografi anjiyografi (BT anjiyo)
Tedavi Yöntemleri – Stent sonrası antiplatelet ilaçlar (kan sulandırıcılar)- Yaşam tarzı değişiklikleri- Düzenli takip ve kontrol
Önleme Yöntemleri – Sağlıklı beslenme- Düzenli egzersiz- Sigara ve alkol kullanımının bırakılması- Tansiyon ve kolesterol kontrolü

Stent Nedir?

Stent, daralmış veya tıkanmış damarları açık tutmak amacıyla damarın içine yerleştirilen küçük, metalik veya polimer yapılı tüp şeklinde bir tıbbi cihazdır. En yaygın kullanım alanı, kalp damarlarında kan akışını sağlamak amacıyla yapılan koroner anjiyoplasti işlemleridir. Stent yerleştirildikten sonra damar içinde kalıcı olarak kalır ve damarın yeniden daralmasını önler. İlaçlı ve ilaçsız olmak üzere farklı türleri bulunmaktadır.

Stent nasıl çalışır?

Stenti daha iyi anlamak için çökmek üzere olan bir tüneli düşünün. Tünelin içine yerleştirilen güçlü bir iskele, tünelin duvarlarını destekleyerek çökmesini önler ve trafiğin güvenle akmasını sağlar. Stent de damar içinde bu görevi görür. Damar sertleşmesi (ateroskleroz) nedeniyle daralmış olan bölgeye yerleştirildiğinde, bir iskele gibi davranarak damarı genişletir ve sürekli açık kalmasını sağlar. Bu sayede kanın ve dolayısıyla oksijenin dokulara ve organlara ulaşmasının önündeki engel kaldırılmış olur.

Stentler, tek tip cihazlar değildir. Kullanılacakları yere ve amaca göre farklı materyallerden üretilirler. Bu materyaller, stentin hem dayanıklılığını hem de vücutla uyumunu belirler. Günümüzde kullanılan stentlerin üretiminde çeşitli ileri teknoloji malzemelerden yararlanılır.

Kullanılan başlıca stent malzemeleri şunlardır:

  • Paslanmaz çelik
  • Kobalt-krom alaşımları
  • Platin-krom alaşımları
  • Poli-L-laktik asit (eriyebilen stentlerde)
  • Magnezyum alaşımları (eriyebilen stentlerde)
  • Silikon (solunum yolu stentlerinde)
  • Polyester kumaş (aort damarı için kullanılan stent-greftlerde)

Bu malzemelerden kobalt-krom ve platin-krom alaşımları, hem çok güçlü olmaları hem de çok ince tellerle üretilebilmeleri sayesinde günümüzdeki modern kalp stentlerinin temelini oluşturur. Daha ince teller, stentin daha esnek olmasını, damarın en kıvrımlı yerlerine bile kolayca ulaşabilmesini ve damar duvarına daha az hasar vermesini sağlar. Bu da iyileşme sürecini hızlandırır ve uzun vadeli başarıyı artırır.

Anjiyo stent nedir ve hangi durumlarda takılması gerekir?

Halk arasında sıkça kullanılan “anjiyo stent” tabiri, aslında bir stent yerleştirme işlemini ifade eder. Bu işlem genellikle “koroner anjiyografi” adı verilen teşhis yönteminin devamında gerçekleştirilir. Anjiyografi sırasında damarlardaki darlıklar net bir şekilde saptandığında, eğer darlık kritik seviyedeyse aynı seansta stent takılarak tedavi edilebilir. Yani “anjiyo stent”, anjiyografi ile tespit edilen sorunun stent ile çözüldüğü birleşik bir tedavi sürecidir.

Stent uygulaması, vücuttaki pek çok farklı damar probleminde hayat kurtarıcı veya yaşam kalitesini artırıcı bir rol oynar. Sadece kalp damarlarıyla sınırlı bir teknoloji değildir.

Stent takılmasını gerektiren başlıca durumlar aşağıdaki gibidir:

  • Koroner Arter Hastalığı
  • Karotis Arter Hastalığı (Şah Damarı Tıkanıklığı)
  • Periferik Arter Hastalığı (Bacak ve Kol Damarı Tıkanıklıkları)
  • Aort Anevrizmaları (Damar Balonlaşması)
  • Renal Arter Stenozu (Böbrek Damarı Darlığı)
  • Safra Yolu Tıkanıklıkları
  • Üreter (İdrar Kanalı) Darlıkları
  • Solunum Yolu Darlıkları

Bu durumlar arasında en yaygın olanı şüphesiz Koroner Arter Hastalığı’dır. Kalbi besleyen atardamarların daralması veya tıkanması sonucu ortaya çıkan bu hastalık, göğüs ağrısı (anjina) ve kalp krizinin ana nedenidir. Kalp krizi sırasında, tıkalı damarın balon ve stent ile hızla açılması, kalp kasının kalıcı hasar görmesini engeller ve hastanın hayatını kurtarır. Kronik, stabil durumlarda ise stent, özellikle ilaç tedavisine rağmen geçmeyen göğüs ağrısı şikayeti olan hastalarda yaşam kalitesini önemli ölçüde artırmak için kullanılır. Şah damarı darlıkları, beyne giden kan akışını tehlikeye atarak felç riskini artırır. Uygun hastalarda stent uygulaması, bu riski azaltmak için etkili ve daha az invaziv bir yöntemdir. Bacak damarlarındaki darlıklar ise yürürken ağrıya (kladikasyo) ve ileri vakalarda kangrene yol açabilir. Stentler, bu damarları açarak kan akışını yeniden sağlar, ağrıyı giderir ve uzuv kaybını önleyebilir.

Stent teknolojisi yıllar içinde nasıl bir gelişim gösterdi?

Stentlerin tarihi, karşılaşılan her soruna daha akıllı bir çözüm bulma arayışının öyküsüdür. Bu yolculuk, basit bir mekanik çözümden, biyolojik süreçleri yöneten akıllı cihazlara doğru evrilmiştir. Her şey, 1970’lerin sonunda damarları sadece bir balonla genişletme fikriyle başladı. “Balon anjiyoplasti” adı verilen bu yöntem devrim niteliğindeydi ancak ciddi eksiklikleri vardı. Genişletilen damar, balon çıkarıldıktan kısa bir süre sonra bir lastik gibi geri büzülerek tekrar daralabiliyordu (elastik geri çekilme). Daha da kötüsü, hastaların önemli bir kısmında, damar aylar içinde vücudun aşırı bir iyileşme tepkisi göstermesiyle yeniden tıkanıyordu.

Bu mekanik “geri büzülme” sorununa çözüm olarak 1980’lerin ortasında ilk Çıplak Metal Stentler (Bare-Metal Stents – BMS) geliştirildi. Bu stentler, damarın içine kalıcı bir metal iskele yerleştirerek damarın açık kalmasını garantiledi. Bu büyük bir adımdı ve stentlemeyi güvenilir bir prosedür haline getirdi. Ancak bu sefer de yeni bir sorun ortaya çıktı. Vücut, bu metal stenti bir yabancı cisim olarak algılıyor ve ona karşı bir savunma mekanizması geliştiriyordu. Stentin üzerinde ve içinde, yara iyileşmesine benzer şekilde yoğun bir hücre tabakası (neointima) oluşuyordu. Bu durum “stent içi restenoz” olarak adlandırılan ve stentin içinin aylar içinde yeniden daralmasına neden olan biyolojik bir yanıttı. Çıplak metal stent takılan hastaların yaklaşık %20-30’unda bu sorun görülüyordu.

Bilim insanları bu biyolojik soruna farmakolojik, yani ilaçlı bir çözüm buldular. 2000’lerin başında İlaç Salınımlı Stentler (Drug-Eluting Stents – DES) sahneye çıktı. Bu akıllı cihazlar, metal iskeletin üzerine kaplanmış özel bir polimer taşıyıcı içeriyordu. Bu polimer, stent içindeki aşırı hücre büyümesini engelleyen bir ilacı haftalar boyunca yavaş yavaş damar duvarına salıyordu. Sonuçlar muhteşemdi. İlaç salınımlı stentler, stent içi daralma oranını %5’in altına düşürerek tedavide çığır açtı ve günümüzün altın standardı haline geldi.

Ancak arayış bitmedi. Kalıcı bir metal implantın çok uzun vadede (yıllar sonra) damar duvarında kronik bir reaksiyona neden olabileceği veya nadir de olsa geç dönemde pıhtı oluşumuna zemin hazırlayabileceği düşünüldü. Bu düşünce, “tedavi et ve yok ol” felsefesini doğurdu. Sonuç, Eriyebilen Damar İskeletleri (Bioresorbable Vascular Scaffolds – BVS) oldu. Bu cihazlar, damarı iyileşmesi için gereken kritik 6-12 ay boyunca destekledikten sonra, 2-4 yıl içinde yavaş yavaş eriyerek vücut tarafından tamamen emilecek şekilde tasarlanmıştır. Amaç geride sadece iyileşmiş ve doğal fonksiyonlarını geri kazanmış bir damar bırakmaktır. İlk nesil eriyebilen stentler bazı teknik zorluklar yaşasa da bu teknoloji üzerindeki çalışmalar geleceğin daha da biyouyumlu ve etkili tedavilerine ışık tutmaktadır.

Günümüzde kullanılan stent çeşitleri nelerdir?

Bir hekimin kullanacağı stenti seçmesi, bir ustanın iş için doğru aleti seçmesine benzer. Her hastanın damar yapısı, darlığın özellikleri ve genel sağlık durumu farklıdır. Bu nedenle bu farklı ihtiyaçlara cevap verebilecek çok çeşitli stentler geliştirilmiştir. Stentleri birkaç ana başlık altında sınıflandırabiliriz.

Temel teknolojisine göre stent uygulaması şu şekildedir:

  • Çıplak Metal Stentler (BMS)
  • İlaç Salınımlı Stentler (DES)
  • Eriyebilen Damar İskeletleri (BVS)

İlaç Salınımlı Stentler (DES), günümüzde koroner arter hastalığı tedavisinde ezici bir üstünlükle en çok tercih edilen stent türüdür. Başarı oranlarının yüksekliği ve tekrar daralma riskinin çok düşük olması, onları standart tedavi haline getirmiştir.

Yerleştirme yöntemine göre stent işlemi de farklılık gösterebilir:

  • Balonla Genişleyen Stentler
  • Kendiliğinden Genişleyen Stentler

Kalp damarlarında kullanılan stentlerin neredeyse tamamı balonla genişleyen tiptedir. Bu stentler, bir balonun üzerine sıkıca monte edilmiş haldeyken dar bölgeye ilerletilir ve orada balonun şişirilmesiyle damar duvarına yerleştirilir. Kendiliğinden genişleyen stentler ise genellikle bacak damarları gibi sürekli hareket ve bükülmeye maruz kalan bölgelerde tercih edilir. Bu stentler özel bir metal alaşımından (Nitinol) yapılır ve üzerindeki kılıf çekildiğinde, önceden programlanmış şekillerine kendiliğinden geri dönerler.

Kullanım alanına göre de stentler büyük farklılıklar gösterir:

  • Koroner (Kalp) Stentleri
  • Stent-Greftler (Aort için)
  • Periferik (Bacak, Kol) Stentleri
  • Karotis (Şah Damarı) Stentleri

Her bir stent, yerleştirileceği damarın boyutuna, kan akış hızına ve maruz kalacağı mekanik güçlere göre özel olarak tasarlanmıştır. Örneğin vücudun en büyük damarı olan aorttaki bir anevrizmayı (balonlaşma) tedavi etmek için kullanılan stent-greft, metal bir iskeletin sızdırmaz bir kumaşla kaplandığı dev bir yapıyken, kalbin incecik damarlarına takılan bir stent bir pirinç tanesinden daha küçüktür.

Kalbe stent nasıl takılır ve stent ameliyatı ne kadar sürer?

Hastaların sıkça “stent ameliyatı” olarak adlandırdığı bu işlem aslında açık bir cerrahi operasyon değildir. Perkütan Koroner Müdahale (PCI) olarak isimlendirilen bu yöntem vücutta büyük bir kesi yapmadan, minimal invaziv bir şekilde gerçekleştirilir. İşlem genellikle “kateter laboratuvarı” adı verilen, gelişmiş röntgen cihazları ve monitörlerle donatılmış özel bir odada yapılır ve ortalama olarak 30 dakika ile 2 saat arasında sürer.

Planlı bir işlem öncesinde hastanın genellikle gece yarısından sonra aç kalması istenir. Kan sulandırıcı gibi sürekli kullanılan ilaçların nasıl alınacağı hekim tarafından detaylıca anlatılır. Hastaneye gelindiğinde damar yolu açılır, kalp ritmini takip etmek için vücuda elektrotlar yapıştırılır ve hastanın rahatlaması için hafif bir sakinleştirici verilir. Hasta işlem sırasında uyanıktır ve konuşabilir.

İşlemin tamamı, tek bir küçük iğne deliğinden yapılır. Günümüzde bu giriş için ezici bir çoğunlukla el bileğindeki atardamar (radyal arter) tercih edilir. “Önce bilek” yaklaşımının tercih edilmesinin sebebi, kanama gibi komplikasyon riskinin çok daha düşük olması ve hastanın işlem sonrası hemen ayağa kalkabilmesidir. Bu durum hem hasta konforunu artırır hem de hastanede kalış süresini kısaltır. Kasıktaki femoral arter ise daha karmaşık işlemler veya bilek damarının uygun olmadığı nadir durumlar için bir alternatiftir.

Seçilen giriş yeri lokal anestezi ile uyuşturulduktan sonra, bu bölgeden “kılıf” adı verilen ince bir boru yerleştirilir. Bu borunun içinden, “rehber kateter” denilen uzun ve esnek bir tüp, röntgen görüntülemesi altında ilerletilerek kalbi besleyen damarların başlangıcına ulaştırılır. Bu kateterin içinden “kontrast madde” denilen özel bir boya verilir. Bu boya damarların içini doldurarak bir yol haritası çıkarır ve röntgen altında damarlardaki tüm darlıkları, tıkanıklıkları ve bunların derecelerini net bir şekilde gösterir.

Tıkanıklık saptandıktan sonra tedavi aşamasına geçilir. Çok ince bir kılavuz tel (yaklaşık 0.35 mm), darlığın içinden dikkatlice geçirilir. Bu tel, adeta bir demiryolu rayı gibi görev yapar. Önce bu telin üzerinden bir balon kateteri ilerletilir ve darlığın içinde şişirilerek damar ön genişletmeye tabi tutulur. Bu işlem plağı ezer ve damar yolunu açar. Ardından bu balon çıkarılır ve üzerinde sıkıştırılmış halde duran stentin monte edildiği yeni bir balon kateteri aynı tel üzerinden ilerletilir. Stent, darlığın tam ortasına konumlandırıldıktan sonra balon yüksek bir basınçla şişirilir. Bu stentin tamamen genişlemesini ve damar duvarına sıkıca yapışmasını sağlar. Son olarak balon ve tel geri alınır, stent ise kalıcı bir iskele olarak damarı açık tutmak üzere yerinde bırakılır.

İşlemin mükemmel olduğundan emin olmak için, özellikle karmaşık vakalarda, hekimler damar içi görüntüleme yöntemlerine başvurabilirler. IVUS (damar içi ultrason) veya OCT (optik koherens tomografi) adı verilen bu teknikler, damarın içine ultrason veya ışık probu göndererek duvar yapısını ve stentin durumunu 360 derece görmemizi sağlar. Bu stentin genişleyip genişlemediğini, duvara tam oturup oturmadığını ve kenarlarında bir sorun olup olmadığını teyit etmenin en güvenilir yoludur ve uzun vadeli başarıyı önemli ölçüde artırır.

Stent takılması sonrası nelere dikkat edilmeli?

Stent takılması, tedavinin sonu değil sağlıklı bir geleceğe atılan ilk adımdır. Stentin uzun yıllar sorunsuz bir şekilde çalışması, sadece işlemin başarısına değil aynı zamanda hastanın işlem sonrası hayat tarzına ve tedavisine ne kadar özen gösterdiğine bağlıdır. Bu süreç hekim ve hasta arasında bir ortaklık gerektirir.

En kritik ve üzerinde en çok durulması gereken konu, ilaçların düzenli kullanılmasıdır. Stent, vücut için yabancı bir maddedir ve kanın pıhtılaşmasından sorumlu olan trombosit hücreleri, stentin metal yüzeyine yapışma eğilimindedir. Bu durum stentin aniden pıhtıyla tıkanmasına (stent trombozu) yol açabilir ki bu kalp krizi anlamına gelen çok tehlikeli bir durumdur. Bu riski ortadan kaldırmak için “ikili antiplatelet tedavi” (DAPT) adı verilen, halk arasında kan sulandırıcı olarak bilinen ilaçlar reçete edilir. Bu tedavi genellikle Aspirin ve ikinci bir güçlü kan sulandırıcının (klopidogrel, tikagrelor veya prasugrel gibi) birleşiminden oluşur. Bu ilaçları, hekiminizin belirttiği süre boyunca (genellikle 6 ay ile 1 yıl veya daha uzun) tek bir gün bile aksatmadan kullanmak hayati öneme sahiptir.

İlaç tedavisine ek olarak yaşam tarzınızda yapacağınız kalıcı değişiklikler, hem stentinizi hem de diğer tüm damarlarınızı korumanın en etkili yoludur.

Uymanız gereken temel yaşam tarzı kuralları şunlardır:

  • Sigarayı kesinlikle bırakın.
  • Akdeniz tipi beslenmeyi benimseyin (sebze, meyve, tam tahıllar, zeytinyağı).
  • İşlenmiş gıdalardan, aşırı tuz ve doymuş yağdan kaçının.
  • Hekiminizin onayladığı düzenli bir egzersiz programına başlayın (genellikle tempolu yürüyüş).
  • Fazla kilolarınızdan kurtulun.
  • Stresle başa çıkma yöntemleri geliştirin.
  • Yüksek tansiyon, diyabet ve yüksek kolesterol gibi diğer risk faktörlerinizi kontrol altında tutun.
  • Belirlenen doktor kontrollerinizi asla aksatmayın.

Stent takılan hasta kaç yıl yaşar ve olası riskler nelerdir?

“Stent takıldıktan sonra ne kadar yaşarım?” sorusu, hastaların en çok merak ettiği ve endişe duyduğu konuların başında gelir. Bu sorunun net ve herkes için geçerli tek bir cevabı yoktur. Çünkü bir stentin varlığı, tek başına yaşam süresini belirleyen bir faktör değildir. Stent, bir hastalığı (damar tıkanıklığını) tedavi etmek için kullanılan bir araçtır, hastalığın kendisini tamamen ortadan kaldırmaz. Dolayısıyla yaşam beklentisi; kişinin genel sağlık durumuna, kalbinin ne kadar etkilendiğine, eşlik eden başka hastalıkları olup olmadığına ve en önemlisi, stent takıldıktan sonra yaşam tarzı değişikliklerine ve ilaç tedavisine ne kadar uyum gösterdiğine bağlıdır.

Doğru olan şudur: Kritik bir darlığı açmak veya kalp krizi sırasında hayat kurtarmak için takılan bir stent, yaşam süresini ve kalitesini önemli ölçüde artırır. Tıkanmak üzere olan bir damarı açarak büyük bir kalp krizini önler ve kişinin sağlıklı bir yaşam sürmesi için ona ikinci bir şans tanır. Bu şansı iyi kullanan, ilaçlarını düzenli alan, sağlıklı beslenen ve spor yapan bir hasta, stent takılmamış sağlıklı bir birey kadar uzun ve kaliteli bir ömür sürebilir.

Stent sonrası uzun vadede karşılaşılabilecek iki temel risk vardır ve bu ikisini birbirinden ayırmak çok önemlidir.

Stent İçi Daralma (Restenoz): Bu en sık görülen ancak daha az tehlikeli olan durumdur. Stentin içinde, aylar veya yıllar içinde yavaş yavaş yeni bir doku tabakasının oluşarak damarı tekrar daraltmasıdır. Bu bir pıhtılaşma değildir, aşırı bir iyileşme yanıtıdır. Belirtileri genellikle yavaş yavaş başlar ve hastanın stent takılmadan önceki şikayetlerine (örneğin eforla gelen göğüs ağrısı) benzer. Bu bir acil durum değildir, ancak fark edildiğinde hekime başvurulması gerekir. Günümüzdeki modern ilaçlı stentler sayesinde görülme oranı %5’in altına düşmüştür ve genellikle ilaç kaplı balonlar veya yeni bir stent ile kolayca tedavi edilebilir.

Stent Pıhtılaşması (Tromboz): Bu çok daha nadir görülen (%1’den az) ancak son derece ciddi ve acil bir durumdur. Stentin içinde aniden bir kan pıhtısı oluşarak damarı tamamen tıkamasıdır. Bu durum büyük bir kalp kriziyle sonuçlanır ve ani, şiddetli göğüs ağrısı gibi belirtilerle kendini gösterir. Stent trombozunun en önemli nedeni, kan sulandırıcı ilaçların düzensiz kullanılması veya hekime danışılmadan aniden kesilmesidir. İlaç tedavisine tam uyum, bu hayati riski minimuma indirmenin en etkili yoludur.

Stent teknolojisinin geleceği bize neler vadediyor?

Stent teknolojisindeki inovasyon, baş döndürücü bir hızla devam ediyor. Gelecekteki hedef, sadece tıkalı bir damarı mekanik olarak açmak değil aynı zamanda damarın doğal yapısını ve fonksiyonlarını tamamen geri kazanan, vücutla bütünleşen ve hatta akıllı özellikler taşıyan biyolojik çözümler geliştirmektir. “Tedavi et ve yok ol” felsefesi, bu geleceğin temelini oluşturuyor.

Yakın gelecekte bizi bekleyen heyecan verici gelişmeler şunlardır:

  • Daha ince ve güçlü eriyebilen stentler
  • Sensörlü akıllı stentler
  • Nanoteknoloji ile kaplanmış biyoaktif yüzeyler
  • Kişiye özel 3D/4D baskı stentler

Geliştirilmekte olan yeni nesil eriyebilen stentler, metal stentler kadar güçlü ancak zamanla tamamen kaybolan magnezyum gibi metal alaşımlarından üretiliyor. Üzerine yerleştirilecek minyatür sensörler sayesinde “akıllı stentler”, kan akışını, basıncı veya pıhtılaşma riskini sürekli olarak ölçüp hekime kablosuz olarak bilgi gönderebilecek. Bu sorunlar henüz belirti vermeden çok önce saptanmasını sağlayabilir. Nanoteknoloji, stent yüzeylerini damar dostu hücrelerin büyümesini teşvik edecek, pıhtı hücrelerini ise itecek şekilde tasarlamamıza olanak tanıyacak. En heyecan verici gelişmelerden biri de her hastanın kendi damar anatomisine birebir uyan, 3D yazıcılarla kişiye özel üretilmiş stentlerdir. Tüm bu teknolojik ilerlemeler, damar tedavisini daha güvenli, daha etkili ve daha kişisel hale getirmeyi vaat ediyor. Ancak unutulmamalıdır ki en gelişmiş teknoloji bile hastanın kendi sağlığına olan özeni ve tedaviye katılımının yerini tutamaz.

Sıkça Sorulan Sorular

Stent genellikle koroner arterlerde daralma veya tıkanıklık olduğunda, kalp kasının yeterli oksijen alamaması riskini azaltmak için takılır. Ayrıca bazı damar hastalıklarında ve anjiyo sonrası da tercih edilebilir.
Kalp krizi geçiren, koroner arter hastalığı bulunan, diyabetik, hipertansiyonlu ve sigara kullanan kişiler stent ihtiyacı açısından risk altındadır. Bu gruplarda damar sertliği daha hızlı ilerler.
Gebelikte stent uygulanması çok nadir durumlarda ve annenin hayatını tehdit eden ciddi kalp-damar sorunlarında yapılır. Uygulama yüksek riskli olduğu için multidisipliner bir ekip tarafından değerlendirilir.
Stent sonrası düzenli ilaç kullanımı, sigaranın bırakılması, tuz ve yağ kısıtlamalı beslenme, düzenli egzersiz ve stres kontrolü önemlidir. Bu değişiklikler stentin tıkanmasını önler ve kalp sağlığını korur.
Evet, özellikle eski tip metal stentlerde tekrar daralma görülebilir. İlaç kaplı stentler bu riski azaltır, ancak tamamen ortadan kaldırmaz. Düzenli takip ve ilaç tedavisi tıkanma riskini düşürür.
Hastalara genellikle kan sulandırıcı ilaçlar, kolesterol düşürücüler ve gerektiğinde tansiyon ilaçları verilir. Bu tedavi stentin açık kalmasını sağlar ve kalp damar sağlığını destekler.
Evet, kontrollü egzersiz stent sonrası kalp sağlığı için faydalıdır. Ancak ağır aktivitelerden kaçınılmalı, doktor önerisine göre yürüyüş ve hafif sporlar tercih edilmelidir. Düzenli hareket dolaşımı destekler.
Stent takıldıktan sonra, iyileşme süreci tamamlandığında ve doktor onayıyla cinsel yaşama dönülebilir. Düzenli tedavi ve yaşam tarzı değişiklikleriyle cinsel fonksiyonlar genellikle korunur.
Evet, stent çıkarılmaz ve damar duvarına kalıcı olarak yerleşir. Ancak stentin tıkanmaması için ilaç kullanımı ve sağlıklı yaşam tarzı ömür boyu sürdürülmelidir. Kontrollerin düzenli yapılması çok önemlidir.
Stent sonrası düzenli takip, stentin açıklığını kontrol etmek, ilaçların etkinliğini değerlendirmek ve olası komplikasyonları erken fark etmek için zorunludur. Bu takip sayesinde uzun vadeli başarı sağlanır.
Son Güncellenme: 6 September 2025
Call Now Button