Kalp krizinde acil müdahalenin başarısı, doğru uygulanan 7 kritik adıma bağlıdır. Akut Miyokard Enfarktüsü (AMİ) şüphesiyle karşılaştığınızda izlemeniz gereken bu temel ilk yardım protokolü, hastanın hayatta kalma şansını maksimize eder ve kalıcı hasarı en aza indirir. Bu hayati adımlar sırasıyla; ortam güvenliği ve bilinç kontrolü, 112 Acil Servis araması, hastanın pozisyonlanması ve sakinleştirilmesi, hava yolu açıklığının sağlanması, Aspirin (ASA) çiğnetilmesi, gerektiğinde Temel Yaşam Desteği (KPR) başlatılması ve ileri tıbbi gözetimin (ambulans ekibine devir) sağlanmasıdır. Bu zincir, kritik reperfüzyon süresi için zaman kazandırır.
Kalp Krizi Anında Vücudumuzda Neler Oluyor ve Neden Zamanla Yarışıyoruz?
Kalbi besleyen damarların içinde yıllar boyunca biriken kireç ve yağ tabakaları, yani damar sertliği, bir anda çatlar ve orada bir pıhtı oluşturur. Bu durumu bahçe hortumunun üzerine aniden basılması gibi düşünebilirsiniz. Su akışı durduğunda, hortumun ucundaki çiçekler nasıl solarsa, kan akışı durduğunda da kalp kası öyle solmaya, yani ölmeye başlar.
Bu doku ölümü başladığı andan itibaren bizim için geriye sayım başlamış demektir. Eğer o damarı hızla açamazsak, kalp kası kalıcı olarak hasar görür ve kalbin pompalama gücü düşer. Ülkemizdeki verilere baktığımızda üzücü bir tabloyla karşılaşıyoruz. Hastaların ağrı başladıktan sonra hastaneye ulaşması ortalama 4 saati buluyor. Oysa bizim için her saniye altın değerindedir. İnsanlarımız genellikle “üşüttüm herhalde”, “hazımsızlıktır” diyerek durumu inkar etme eğilimindedir. Ancak bu inkar, kalp kasının sessizce ölmesine neden olur. Erken müdahale sadece o anı kurtarmakla kalmaz, hastanın ileride kalp yetmezliği yaşamadan kaliteli bir ömür sürmesini de sağlar.
Panik Yapmadan Önce Ortam Güvenliği Nasıl Sağlanır?
Birinin kalbini tutarak yere yığıldığını gördüğünüzde yaşayacağınız ilk duygu paniktir. Ancak panik, bir ilk yardımcının en büyük düşmanıdır. Derin bir nefes alıp soğukkanlılığınızı korumanız gerekir. İlk kural her zaman güvenliktir.
Müdahaleye başlamadan önce hem kendinizin hem de hastanın güvenli bir alanda olduğundan emin olmalısınız. Örneğin olay bir trafik kazası sonrası yaşanıyorsa veya işlek bir caddedeyseniz, önce güvenliği sağlamalısınız. Ardından hastanın yanına gidip omuzlarına hafifçe dokunarak ve yüksek sesle “İyi misiniz?” diye sormanız gerekir. Bu basit soru, hayati bir ayrımdır. Eğer hasta cevap veriyorsa bilinci açıktır, korkmayın. Ancak yanıt yoksa, durum ciddidir ve temel yaşam desteği gerektiren bir sürece girilmiş demektir. Bilinç kontrolü, tüm bu kurtarma operasyonunun başlangıç düğmesidir.
Neden Kendi Aracımızla Değil de Ambulansla Gitmek Hayati Önem Taşır?
Toplumumuzda çok sık yapılan ve bazen ölümcül sonuçlara yol açan bir hata vardır: Hastayı kucaklayıp apar topar şahsi araca bindirmek ve gazlamak. Bunu kesinlikle yapmamalısınız. Kendi aracınızla hastaneye gitmeye çalışmak, hastayı büyük bir riske atmaktır.
Trafik sıkışıklığı, hastanın arka koltukta fenalaşması veya kalbinin durması gibi durumlarda, özel araçta yapabileceğiniz hiçbir şey yoktur. Oysa ambulans, tam donanımlı bir acil servis gibidir. Sağlık ekipleri hastanın yanına ulaştığı anda tedavi başlar. Oksijen verilir, kalp şeridi (EKG) çekilir ve en önemlisi, kalbin durması durumunda elektroşok (defibrilatör) cihazı hazırdır. Bu yüzden 112 aranmalı ve ekipler beklenmelidir. Hastayı yormadan, hareket ettirmeden bekletmek, ona yapabileceğiniz en büyük iyiliklerden biridir.
Hasta Beklerken Hangi Pozisyonda Durmalı ki Kalp Yükü Azalsın?
Ambulansın gelmesini beklerken hastayı nasıl yatıracağınız, kalbin iş yükünü doğrudan etkiler. Hastayı ayakta tutmak, yürütmeye çalışmak veya tamamen dümdüz sırtüstü yatırmak yanlıştır. En ideal pozisyon, yarı oturur pozisyondur.
Bu pozisyon, hastanın sırtının arkasına yastıklar konularak yaklaşık 45 derecelik bir açıyla oturtulmasıdır. Bu duruşun fizyolojik bir nedeni vardır; kalbe dönen kan miktarını bir miktar azaltarak, zaten zor durumda olan kalbin yükünü hafifletir. Ayrıca karın organlarının aşağı doğru inmesini sağlayarak akciğerlerin daha rahat açılmasına ve hastanın daha kolay nefes almasına yardımcı olur. Hastayı bu pozisyonda tutarken onu sakinleştirmek, “Yanındayım, yardım yolda” demek de stres hormonlarını azaltarak kalbi korur.
Nefes Yolunu Açmak İçin Neler Yapılmalıdır?
Eğer hasta bilincini kaybetmişse, en büyük tehlikelerden biri dilin geriye kaçarak nefes borusunu tıkamasıdır. Oksijenin akciğerlere ve oradan da kana karışıp kalbe gitmesi gerekir. Bu yüzden hava yolu açıklığını sağlamak zorundasınız.
Bilinci kapalı hastada, bir elinizi alnına, diğer elinizin iki parmağını çenesine koyarak başı nazikçe geriye, çeneyi ise yukarıya doğru itmelisiniz. Bu manevra dil kökünü yukarı kaldırarak hava yolunu açar. Ayrıca hastanın boynunu sıkan kravat, gömlek düğmesi veya fular gibi aksesuarları hemen gevşetmelisiniz. Rahat bir hava yolu, beynin ve diğer organların oksijensiz kalmasını engeller.
Çiğnenecek Bir Aspirin Kalp Krizinde Nasıl Hayat Kurtarır?
Belki de en basit ama en etkili adımlardan biri aspirin kullanımıdır. Eğer hastanın bilinci açıksa, yutma refleksi yerindeyse ve bilinen bir aspirin alerjisi veya mide kanaması öyküsü yoksa, hemen aspirin verilmelidir. Ancak burada çok önemli bir detay var: Aspirin yutulmamalı, çiğnenmelidir.
Normalde 300 mg’lık bir aspirin tableti (veya 100 mg’lıktan 3 tane), çiğnetilerek yutturulmalıdır. İlacın çiğnenmesi, ağız içindeki damarlardan ve mideden çok daha hızlı emilmesini sağlar. Yutulan bir hapın etkisi 45 dakika sonra başlarken, çiğnenen aspirin dakikalar içinde kana karışır. Aspirin, kan pulcuklarının (trombositlerin) birbirine yapışmasını engelleyerek, damarı tıkayan pıhtının daha fazla büyümesini önler. Bu cerrahiye kadar bize zaman kazandıran muazzam bir ilk adımdır.
Aspirin Kullanımında Dikkat Edilmesi Gereken Durumlar Nelerdir?
Her ilaçta olduğu gibi aspirinde de dikkatli olunması gereken kontrendikasyonlar vardır. Rastgele ilaç vermek bazen fayda yerine zarar getirebilir. Bu yüzden hastanın geçmişini veya o anki durumunu hızlıca değerlendirmek gerekir.
Aspirin verilmemesi gereken durumlar şunlardır:
- Aktif mide kanaması
- Aspirin alerjisi
- Ciddi travma
- Kanama bozuklukları
- Şuur kaybı
Eğer bu durumlardan biri varsa aspirin verilmemeli, sadece sağlık ekipleri beklenmelidir.
Kalp Durursa Yapılacak Kalp Masajı (CPR) Nasıl Olmalıdır?
Eğer hasta tüm uyarılara rağmen tepki vermiyorsa, göğsü kalkıp inmiyor yani nefes almıyorsa ve nabzını hissedemiyorsanız, kalp durmuş demektir. Bu noktada kaybedecek tek bir saniyeniz bile yoktur. Derhal Temel Yaşam Desteği’ne, yani kalp masajına başlamalısınız.
Hastayı sert bir zemine yatırın. İki elinizi kenetleyerek göğüs kemiğinin (iman tahtası) alt yarısına yerleştirin. Kollarınızı bükmeden, vücut ağırlığınızla, dakikada 100-120 bası olacak şekilde hızlı ve güçlü bastırın. Göğüs kafesi en az 5 cm içeri çökmeli ve her basıdan sonra geri gelmelidir. Eğer suni solunum yapmayı bilmiyorsanız veya çekiniyorsanız, sadece ellerinizle durmaksızın kalp masajı yapın (Hands-Only CPR). Bu işlem ambulans gelene kadar kanı beyne ve kalbe pompalamaya devam etmenizi sağlar.
Sağlık Ekipleri Gelince Devreye Giren İleri Tıbbi Gözetim Nedir?
112 ekipleri olay yerine vardığında, sizin başlattığınız bu yaşam zincirini ileri tekniklerle desteklerler. Artık profesyonel ellerdesinizdir. Ancak sizin o ana kadar yaptıklarınız, ekiplerin başarısını doğrudan etkiler.
Ekiplerin uyguladığı protokolde öncelik oksijendir. Maske ile verilen yüksek akımlı oksijen, kriz geçiren kalbin oksijen açlığını giderir ve doku ölümünü yavaşlatır. Hemen damar yolu açılır ve hasta monitöre bağlanır. Tansiyon, nabız ve solunum sayısı sürekli takip edilir. Bu aşamada çekilen EKG, krizin türünü ve ciddiyetini belirleyerek hastanın hangi hastaneye götürüleceğine karar verilmesini sağlar. Anjiyo ünitesi olan bir merkeze gitmek hayati önem taşır.
Hastanede Uygulanan Kan Sulandırıcı Tedaviler Nelerdir?
Hasta acil servise girdiğinde veya ambulansta, pıhtılaşmayı durdurmak için daha güçlü silahlar devreye sokulur. Sizin verdiğiniz aspirine ek olarak damardan veya cilt altından uygulanan heparin türevi ilaçlar başlanır.
Bu ilaçların amacı bellidir: Mevcut pıhtının üzerine yeni pıhtıların eklenmesini önlemek ve damarın tamamen tıkanıp kalıcı hasarın büyümesini engellemektir. Bu tedavi, hastayı anjiyo masasına veya ameliyathaneye hazırlamanın en kritik aşamasıdır. Ancak bu ilaçlar verilirken kanama riski de titizlikle hesaplanır. Çünkü hasta eğer acil bir bypass ameliyatına alınacaksa, kanın pıhtılaşma dengesi bizim için cerrahi sırasında çok önemlidir.
Kalp Hızını Düşüren İlaçlar Hangi Durumlarda Kullanılır?
Kalp krizi sırasında kalp çok hızlı atma eğilimindedir çünkü strestedir ve vücuda kan yetiştirmeye çalışır. Bu hızlı atış, kalbin oksijen ihtiyacını daha da artırır. Bu kısır döngüyü kırmak için Beta-bloker dediğimiz, nabzı yavaşlatan ve kalbi rahatlatan ilaçları kullanırız.
Bu ilaçlar kalbin iş yükünü azaltarak infarktüs alanının, yani ölü dokunun genişlemesini sınırlar. Ancak bu ilaçlar her hastaya verilmez. Hastanın tansiyonu ve nabzı, ilacı verip vermeyeceğimizi belirler. Çok düşük tansiyonlu veya çok yavaş nabızlı hastalarda bu ilaçları kullanmak durumu kötüleştirebilir.
Beta-Bloker İlaçların Kullanılmaması Gereken Riskli Durumlar Nelerdir?
Bu ilaçlar çok faydalı olsa da bazı durumlarda hastayı şoka sokabilir. Bu yüzden hekim kontrolü olmadan asla alınmamalıdır. Biz cerrahlar ve kardiyologlar şu durumlarda bu ilaçlardan kaçınırız:
Riskli durumlar şunlardır:
- Bradikardi
- Hipotansiyon
- Kardiyojenik şok
- İleri evre kalp yetmezliği
- Bronşial astım
- Ağır KOAH
Özellikle astım hastalarında bu ilaçlar bronşları daraltarak nefes darlığını tetikleyebilir. Bu nedenle hastanın öyküsünü bilmek hayati önem taşır.
Ölümcül Ritim Bozuklukları ve İlaç Müdahaleleri Nasıl Yapılır?
Kalp krizinin en korkulan komplikasyonu, kalbin elektriksel sisteminin çökmesi ve ölümcül ritim bozukluklarının (Ventriküler Taşikardi veya Fibrilasyon) gelişmesidir. Bu durumda kalp kan pompalamaz, sadece titrer.
Bu ritim bozukluklarına karşı elimizdeki en güçlü silah defibrilatör (elektroşok) ve ritim düzenleyici ilaçlardır (Lidokain, Amiodaron gibi). Ayrıca nabzın çok düştüğü durumlarda Atropin, kalbin tamamen durduğu durumlarda ise Adrenalin gibi ilaçlar kullanılır. Sizin olay yerinde yaptığınız etkili kalp masajı, bu ilaçların ve elektroşokun işe yarama ihtimalini katbekat artırır. Çünkü masajla organlara kan göndererek hücreleri canlı tutmuş olursunuz.
Anjiyo mu Yoksa Bypass Ameliyatı mı Gereklidir?
Hastaneye ulaşıldığında nihai hedef “reperfüzyon” yani damarın tekrar açılmasıdır. Çoğu hasta için ilk seçenek anjiyografi ile damarın balon ve stent yardımıyla açılmasıdır. Bu işlem hızlıdır ve hayat kurtarıcıdır.
Ancak bazı durumlarda, özellikle tıkanıklık çoklu damardaysa veya ana damarın kritik bir yerindeyse, stent yeterli olmaz. İşte o zaman biz kalp damar cerrahları devreye gireriz ve acil Koroner Arter Bypass Greftleme (CABG) ameliyatı kararı alırız. Bypass, vücudun başka yerinden alınan damarlarla tıkalı bölgenin ilerisine yeni bir köprü kurma işlemidir. Bu kararı verirken hastanın genel durumu yaşı ve damar yapısı etkilidir.
Kadınlarda Kalp Krizi Belirtileri Neden Farklıdır?
Televizyonlarda gördüğümüz “göğsünü tutup yere yığılan adam” sahnesi her zaman gerçeği yansıtmaz. Özellikle kadınlarda kalp krizi çok daha sinsi ve farklı belirtilerle gelebilir. Bu da tanının gecikmesine ve tedavinin aksamasına neden olabilir.
Kadınlarda sık görülen atipik belirtiler şunlardır:
- Sırt ağrısı
- Boyun ve çene ağrısı
- Aşırı halsizlik
- Nefes darlığı
- Mide bulantısı
Bu belirtiler genellikle “yorgunluktandır” veya “midemi üşüttüm” denilerek geçiştirilir. Ancak risk grubundaki bir kadında bu şikayetler varsa mutlaka kalp krizi şüphesiyle yaklaşılmalıdır.
Kalp Krizinden Sonra Böbrekler Neden Takip Edilmelidir?
Kalp ve böbrekler, vücutta birbirine sıkı sıkıya bağlı iki organdır. Biri hasar gördüğünde diğeri de etkilenir. Kalp krizi sonrası kalbin pompalama gücünün azalması, böbreklere giden kanı da azaltır.
Yapılan araştırmalar, kriz sonrası idrarda albümin (protein) kaçağının artmasının, hasarın ciddiyetini gösterdiğini ortaya koymuştur. Bu durum sadece kalbin değil tüm damar sisteminin ve organların stres altında olduğunu gösterir. Bu yüzden taburcu olduktan sonra sadece kalbinizi değil böbrek fonksiyonlarınızı da takip ettirmelisiniz. Erken dönemde tespit edilen sorunlar, ileride diyalize kadar gidebilecek süreçleri engeller.

Prof. Dr. Yavuz Beşoğul, 25 yılı aşkın deneyime sahip bir Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanıdır. Türkiye’de kapalı kalp ve atan kalpte bypass ameliyatlarının öncülerindendir. Bugüne kadar binlerce başarılı ameliyat gerçekleştirmiş, ulusal ve uluslararası dergilerde 100’den fazla bilimsel makale yayımlamıştır.
