Dolaşım sistemi, vücuttaki organ ve dokulara oksijen, besin ve hormonları ulaştıran; atık maddeleri uzaklaştıran kapalı bir damar ağı ve kalpten oluşur. Bu sistem, yaşamın devamı için gerekli olan madde alışverişinin düzenli şekilde sürmesini sağlar.

Dolaşım sistemi anatomisi ve bölümleri, kalp, atardamarlar, toplardamarlar ve kılcal damarlardan oluşur. Büyük dolaşım oksijenli kanı vücuda taşırken, küçük dolaşım oksijensiz kanı akciğerlere götürerek gaz değişimini sağlar.

Dolaşım sistemi hastalıkları ve nedenleri arasında ateroskleroz, hipertansiyon, kalp yetmezliği, damar tıkanıklıkları ve anevrizmalar yer alır. Bu hastalıklar, yaşam kalitesini düşürür ve tedavi edilmediğinde ciddi komplikasyonlara yol açabilir.

Dolaşım sistemi sağlığını koruma yöntemleri, dengeli beslenme, düzenli egzersiz, sigaradan uzak durma ve stres yönetimini içerir. Düzenli sağlık kontrolleri, erken tanı ve tedavi ile dolaşım sistemi hastalıklarının önlenmesinde etkilidir.

Tıbbi Adı Dolaşım Sistemi (Kardiyovasküler Sistem)
Ana Organları – Kalp- Arterler (atardamarlar)- Venler (toplardamarlar)- Kılcal damarlar
Görevleri – Oksijen ve besin maddelerinin dokulara taşınması- Karbondioksit ve atık maddelerin uzaklaştırılması- Hormon ve ısı dağılımı
Sık Görülen Hastalıklar – Hipertansiyon- Koroner arter hastalığı- Kalp yetmezliği- Varis- Periferik arter hastalığı
Risk Faktörleri – Obezite- Yüksek tansiyon- Diyabet- Sigara ve alkol kullanımı- Yüksek kolesterol- Fiziksel hareketsizlik
Komplikasyonlar – Kalp krizi- İnme- Organlarda dolaşım bozukluğu- Bacaklarda ülser ve yara oluşumu
Tanı Yöntemleri – Fizik muayene- EKG- Ekokardiyografi- Anjiyografi- Kan testleri- Doppler ultrasonografi
Tedavi Yöntemleri – Yaşam tarzı değişiklikleri (diyet, egzersiz)- İlaç tedavisi (tansiyon, kolesterol, kan sulandırıcılar)- Cerrahi veya girişimsel işlemler (stent, bypass vb.)
Önleme Yöntemleri – Sağlıklı beslenme- Düzenli egzersiz- Sigara ve alkolü bırakmak- Tansiyon, şeker ve kolesterolün düzenli kontrolü

Yazı İçeriği

Dolaşım Sistemi Nedir?

Dolaşım sistemi, kalp, damarlar ve kan olmak üzere üç ana bileşenden oluşur ve vücudun her yerine oksijen, besin maddeleri, hormonlar ve diğer hayati maddeleri taşır. Aynı zamanda karbondioksit ve atık ürünlerin uzaklaştırılmasını sağlar. Sistemik ve pulmoner dolaşım olmak üzere iki koldan işler. Sağlıklı bir dolaşım sistemi, organların düzgün çalışması ve yaşamın sürdürülebilmesi için kritiktir.

Vücudumuzun Motoru Olan Dolaşım Sistemi Nasıl Çalışır?

Dolaşım sistemini bir orkestraya benzetebiliriz. Bu orkestranın şefi kalp, müzisyenleri ise atardamarlar, toplardamarlar ve kılcal damarlardır. Hepsi birbiriyle kusursuz bir uyum içinde çalışarak hayat melodimizin devamlılığını sağlar.

Göğüs kafesimizin merkezinde yer alan, ortalama bir yumruk büyüklüğündeki kaslı organ olan kalp, bu sistemin yorulmak bilmeyen motorudur. Onun temel görevi, kanı durmaksızın pompalamaktır. Bu görevi dört odacıklı yapısı sayesinde yerine getirir. Vücutta kullanılıp oksijenini kaybetmiş olan kan, ana toplardamarlar aracılığıyla kalbin sağ kulakçığına gelir. Buradan sağ karıncığa geçer ve temizlenmek üzere akciğerlere gönderilir. Akciğerlerde taze oksijenle dolan kan, bu kez kalbin sol kulakçığına döner. Son durak, kalbin en güçlü ve en kaslı bölümü olan sol karıncıktır. Sol karıncık, bu temiz kanı büyük bir güçle kasılarak vücudun ana atardamarı olan “aort”a pompalar ve kan, buradan tüm organlara ve dokulara doğru yolculuğuna başlar.

Bu yolculuk sırasında kanın hep ileriye, doğru yönde akmasını sağlayan dört adet kapakçık bulunur. Bu kapakçıklar, odacıklar arasında ve büyük damarların çıkışında yer alan, kanın geri kaçmasını engelleyen hassas kapılar gibidir. Onların düzenli açılıp kapanması, sistemin verimli çalışması için kritik öneme sahiptir.

Damarlar ise bu sistemin yollarıdır. Onları üç ana gruba ayırabiliriz. Atardamarlar, temiz kanı kalpten alıp vücuda dağıtan kalın duvarlı, güçlü yollardır. Toplardamarlar, vücutta kullanılmış kanı toplayıp tekrar kalbe getiren, daha ince duvarlı dönüş yollarıdır. Kılcal damarlar ise bu iki yol ağını birbirine bağlayan, gözle görülemeyecek kadar ince ara sokaklardır. Asıl mucizenin gerçekleştiği, yani oksijen ve besinlerin dokulara bırakılıp atıkların kana alındığı yer bu kılcal damarlardır. Vücudumuzdaki tüm bu dolaşım sistemleri, küçük ve büyük dolaşım olmak üzere iki ana hatta ayrılır ve hayat boyu kesintisiz bir döngüde çalışır.

Genel Dolaşım Sistemi Hastalıkları Belirtileri Nelerdir?

Vücudumuz, bir şeyler yolunda gitmediğinde bize sinyaller gönderir. Dolaşım sistemiyle ilgili sorunlar da genellikle bazı ortak belirtilerle kendini gösterir. Bu belirtileri erken fark etmek, doğru teşhis ve tedavi için hayati önem taşır. Sıkça karşılaşılan bazı belirtiler şunlardır:

  • Nefes darlığı (özellikle eforla veya yatınca artan)
  • Göğüste hissedilen baskı, sıkışma veya ağrı
  • Bacaklarda veya ayak bileklerinde şişlik (ödem)
  • Yürürken bacaklarda veya kalçada oluşan kramp tarzı ağrılar
  • Baş dönmesi veya bayılma hissi
  • Çarpıntı veya kalbin düzensiz attığı hissi
  • Normalden çabuk yorulma ve halsizlik
  • El ve ayaklarda sürekli üşüme veya morarma
  • İyileşmeyen yaralar (özellikle bacaklarda)

Bu belirtilerden bir veya birkaçını yaşıyorsanız, bu durum mutlaka ciddi bir sorun olduğu anlamına gelmez. Ancak bu sinyalleri görmezden gelmemek ve bir hekime danışmak en doğru yaklaşımdır. Bazen çok hafif başlayan bir belirti, ilerleyici bir hastalığın ilk habercisi olabilir. Erken teşhis, tedavinin başarısını doğrudan etkileyen en önemli faktördür.

En Yaygın Dolaşım Sistemi Hastalığı Olan Koroner Arter Hastalığı Nedir?

Kalp, tüm vücuda kan pompalarken kendisinin de beslenmeye ihtiyacı vardır. Bu görevi, kalbin yüzeyinde bir taç gibi uzanan ve “koroner arterler” adı verilen özel atardamarlar üstlenir. Koroner arter hastalığı, işte bu damarların zamanla daralması veya tıkanması durumudur. Bu tüm dünyada en sık görülen ve en ciddi dolaşım sistemi hastalıkları arasında ilk sırada yer alır.

Bu hastalığın temelindeki süreç “ateroskleroz” yani damar sertliğidir. Bunu, evimizdeki temiz su borularının içinde zamanla kireç birikmesine benzetebiliriz. Yıllar içinde, özellikle yüksek kolesterol, sigara, yüksek tansiyon ve şeker hastalığı gibi faktörlerin etkisiyle damarların iç duvarında “plak” adı verilen yağlı ve kireçli birikintiler oluşur. Bu plaklar büyüdükçe damarın içini daraltır ve kalbe giden kan akışını engeller.

Kalp kası, özellikle efor sarf ettiğimizde (merdiven çıkmak, hızlı yürümek gibi) daha fazla oksijene ihtiyaç duyar. Daralmış damar bu ihtiyacı karşılayamadığında, “angina pektoris” olarak bilinen, göğüste baskı veya sıkışma hissiyle kendini gösteren o tipik ağrı ortaya çıkar. Eğer bir plağın üzeri aniden yırtılır ve üzerinde hızla bir pıhtı oluşarak damarı tamamen tıkarsa, bu durum kalp krizine (miyokard enfarktüsü) yol açar. Kalp krizi, kalbin o bölgesindeki kasların kalıcı olarak hasar görmesi anlamına gelir ve acil müdahale gerektirir.

Dolaşım Sistemi ve Kan Hastalıkları İçin Risk Faktörleri Nelerdir?

Damarlarımızın sağlığını ve dolayısıyla dolaşım sistemimizin geleceğini etkileyen bazı risk faktörleri vardır. Bunları iki ana gruba ayırabiliriz: değiştirebileceklerimiz ve değiştiremeyeceklerimiz. Önemli olan değiştirebileceğimiz faktörleri kontrol altına alarak riskimizi en aza indirmektir.

Değiştirebileceğimiz (kontrol edilebilir) risk faktörleri şunlardır:

  • Sigara ve tütün ürünleri kullanımı
  • Yüksek tansiyon (Hipertansiyon)
  • Yüksek kan kolesterolü ve trigliserid düzeyleri
  • Şeker hastalığı (Diyabet)
  • Fazla kilo ve obezite
  • Hareketsiz bir yaşam tarzı
  • Sağlıksız beslenme alışkanlıkları
  • Yoğun ve yönetilemeyen stres

Değiştiremeyeceğimiz (kontrol edilemeyen) risk faktörleri ise aşağıdaki gibidir:

  • İleri yaş
  • Erkek cinsiyeti (kadınlarda menopoz sonrası risk artar)
  • Ailede erken yaşta kalp hastalığı öyküsü (genetik yatkınlık)

Bu risk faktörlerinin birkaçı bir araya geldiğinde, birbirlerinin olumsuz etkilerini artırarak damar sertliği sürecini hızlandırırlar. Örneğin sigara içen bir şeker hastasının kalp krizi geçirme riski, sadece bir risk faktörüne sahip olan birine göre katlanarak artar. Bu nedenle yaşam tarzı değişiklikleri ve düzenli doktor kontrolleri büyük önem taşır.

Koroner Arter Hastalığı Tedavisinde Dolaşım Sistemi Tıp Alanı Neler Sunar?

Koroner damarlardaki darlıklar ilaç tedavisi veya stent gibi yöntemlerle aşılamayacak kadar ciddiyse, en etkili ve kalıcı çözüm genellikle cerrahidir. Bu noktada “koroner arter bypass ameliyatı” devreye girer. Ameliyatın mantığı son derece basittir: tıkalı damarın ilerisine kan götürmek için yeni bir yol, adeta bir köprü (bypass) oluşturmak. Bu sayede kalp kasının kansız kalan bölgeleri yeniden canlanır.

Bu köprüleme işlemi için genellikle hastanın kendi vücudundan alınan damarlar kullanılır. Kullanılan greft (damar) türlerinden bazıları şunlardır:

  • Göğüs duvarı atardamarı (en sık sol taraf kullanılır ve LIMA olarak bilinir)
  • Koldan alınan atardamar (Radial arter)
  • Bacaktan alınan toplardamar (Safen veni)

Bu greftler arasında en değerlisi, göğüs duvarından alınan atardamardır. Çünkü bu damarın yapısı, damar sertliğine karşı doğal bir dirence sahiptir ve yıllar boyu açık kalma oranı çok yüksektir. Bu nedenle özellikle kalbin en önemli damarına bu greftin kullanılması, ameliyatın uzun dönemdeki başarısını doğrudan etkiler.

Bypass ameliyatı geleneksel olarak kalp durdurularak, hastanın kanı bir kalp-akciğer makinesine bağlanarak yapılır. Bu yöntem cerraha hareketsiz ve kansız bir alanda, özellikle çok ince damarlara bile son derece hassas dikişler atma imkânı tanır. Ancak bazı yüksek riskli hastalarda, kalp-akciğer makinesinin potansiyel yan etkilerinden kaçınmak için “çalışan kalpte bypass” tekniği tercih edilebilir. Bu teknikte ise özel aletler yardımıyla kalbin sadece dikiş atılacak küçük bir bölgesi sabitlenir ve ameliyat, kalp normal ritminde atmaya devam ederken gerçekleştirilir. Hangi tekniğin seçileceği, hastanın genel durumuna, damarlarının yapısına ve cerrahın tecrübesine göre “Kalp Takımı” tarafından ortaklaşa verilen bir karardır.

Bir Dolaşım Sistemi Bozuklukları Türü Olan Kalp Kapak Hastalıkları Nelerdir?

Kalbimizin içindeki dört kapakçık, kan akışını düzenleyen tek yönlü kapılar gibidir. Bu kapaklarda zamanla veya doğuştan gelen nedenlerle sorunlar ortaya çıkabilir. Bu sorunlar genellikle iki şekilde kendini gösterir: darlık (stenoz) veya yetersizlik (kaçak). Darlıkta kapak tam açılamaz ve kanın ileriye geçişi zorlaşır. Yetersizlikte ise kapak tam kapanamaz ve kan geriye doğru sızar. Her iki durum da kalbin normalden fazla çalışmasına, yorulmasına ve zamanla büyüyerek kalp yetmezliğine girmesine neden olur. Özellikle aort ve mitral kapaklar, bu tür hastalıklardan en sık etkilenenlerdir.

Aort Kapak Hastalığı Nasıl Tedavi Edilir?

Aort kapağı, temiz kanın kalpten tüm vücuda pompalandığı ana çıkış kapısıdır. Bu kapaktaki darlık veya yetersizlik, hayati önem taşır. Tedavide amaç kalbin yükünü hafifletmek ve hastanın yaşam kalitesini artırmaktır.

Geleneksel ve altın standart tedavi, “cerrahi aort kapak replasmanı” yani açık kalp ameliyatı ile hastalıklı kapağın çıkarılıp yerine protez bir kapak takılmasıdır. Bu ameliyatta iki tür kapak seçeneği bulunur ve bu seçim, hastanın yaşına, yaşam tarzına ve beklentilerine göre yapılır.

Mekanik kapakların özellikleri aşağıdaki gibidir:

  • Malzemesi titanyum ve karbondur.
  • Dayanıklılığı ömür boyudur.
  • Pıhtılaşmayı önlemek için hayat boyu kan sulandırıcı ilaç kullanımı zorunludur.
  • Genellikle 65 yaş altı, kan sulandırıcı kullanmasında sakınca olmayan genç hastalarda tercih edilir.

Biyolojik kapakların özellikleri ise şunlardır:

  • Sığır veya domuz kalp zarından üretilir.
  • Dayanıklılığı 10-20 yıl ile sınırlıdır.
  • Genellikle kan sulandırıcı ilaç gerektirmez.
  • İleri yaştaki veya kan sulandırıcı kullanamayacak hastalar için uygundur.

Son yıllarda, özellikle ameliyat riski yüksek olan hastalar için “TAVR” adı verilen yeni bir yöntem geliştirilmiştir. TAVR, kasıktan girilerek, kateter yardımıyla yeni bir biyolojik kapağın kalbe ulaştırılması ve hastalıklı kapağın içine yerleştirilmesi işlemidir. Bu yöntem sayesinde açık kalp ameliyatına gerek kalmaz. Günümüzde TAVR’ın kullanım alanı, başarılı sonuçlar sayesinde orta ve hatta düşük riskli hastalara kadar genişlemiştir. Bir hasta için en uygun yöntemin hangisi olduğuna (cerrahi mi, TAVR mı?), kalp cerrahı, kardiyolog ve diğer uzmanlardan oluşan “Kalp Takımı” birlikte karar verir.

Mitral Kapak Hastalığı Yönetiminde Sistem Hastalıkları Dolaşım Sistemi Yaklaşımı Nasıldır?

Mitral kapak, kalbin sol tarafında, akciğerlerden gelen temiz kanın vücuda pompalanacak son odaya geçişini kontrol eder. Bu kapağın, özellikle de geriye kan kaçırması (mitral yetersizliği), sık karşılaşılan bir sorundur. Mitral kapak hastalıklarının tedavisindeki modern yaklaşım eğer mümkünse kapağı değiştirmek yerine “tamir etmektir”.

Kapak tamiri, hastanın kendi dokusunu koruduğu için pek çok üstünlük sunar. Bunlar arasında daha düşük ameliyat riski, kalbin doğal yapısının ve fonksiyonlarının daha iyi korunması ve kan sulandırıcı ilaç kullanma zorunluluğunun olmaması sayılabilir. Kapak tamiri, adeta bir terzilik işidir. Cerrah, kapağın bozulan kısımlarını onarır, gerekirse yapay iplikçiklerle (korda) destekler ve tamirin kalıcılığını sağlamak için kapağın etrafına bir halka (anuloplasti halkası) diker.

Mitral kapak tamirinde sıkça uygulanan bazı teknikler şunlardır:

  • Kapağın sarkan veya fazla hareketli kısımlarının yeniden şekillendirilmesi
  • Kopmuş veya uzamış olan kapak iplikçiklerinin yapay olanlarıyla değiştirilmesi
  • Genişlemiş olan kapak halkasının bir ring ile daraltılarak desteklenmesi
  • Yapışmış kapakçıkların açılması

Bu hassas tamir işlemleri, günümüzde artık sadece göğüs kafesini tamamen açarak değil sağ taraftan yapılan küçük bir kesiyle (minimal invaziv cerrahi) veya “robotik cerrahi” ile de yapılabilmektedir. Robotik cerrahi, birkaç küçük delikten girilerek, cerrahın bir konsoldan yönettiği robotik kollar aracılığıyla, üç boyutlu ve büyütülmüş bir görüntü altında operasyonun gerçekleştirilmesidir. Bu yöntem cerraha insan elinin ulaşamayacağı bir hassasiyet ve hareket kabiliyeti sunarken, hasta için daha az ağrı, daha hızlı iyileşme ve daha iyi kozmetik sonuçlar anlamına gelir.

Vücudun Ana Atardamarı Aortun Dolaşım Sistemleri Hastalıkları Nelerdir?

Aort, vücudumuzun en büyük atardamarıdır ve kalpten aldığı kanı tüm organlara dağıtan ana hattır. Bu dev damarda ortaya çıkabilecek sorunlar, tüm dolaşım sistemini tehdit eder. En sık görülen iki ana aort hastalığı anevrizma ve diseksiyondur.

Aort anevrizması, aort duvarının zayıflayarak bir balon gibi genişlemesidir. Bu balonlaşma, karın bölgesinde (abdominal aort anevrizması) veya göğüs bölgesinde (torasik aort anevrizması) olabilir. Anevrizmalar genellikle sinsi bir şekilde büyür ve belirti vermez. En büyük tehlike, bu balonun patlaması (rüptür), yani yırtılmasıdır. Bu durum acil müdahale edilmezse ölümcül olan şiddetli bir iç kanamaya yol açar. Bu nedenle anevrizmalar, belirli bir çapa ulaştıklarında yırtılma riski artmadan tedavi edilmelidir. Tedavide iki ana yaklaşım vardır: açık cerrahi ile anevrizmalı bölgenin sentetik bir damarla değiştirilmesi veya kasıktan girilerek anevrizmanın içine bir stent-greft (EVAR/TEVAR) yerleştirilmesi.

Aort diseksiyonu ise çok daha ani ve tehlikeli bir durumdur. Damarın iç duvarında küçük bir yırtık oluşur ve kan, bu yırtıktan damar duvarının katmanları arasına girerek duvarı boydan boya ayırır. Bu durum beyin, kalp, böbrekler gibi hayati organlara giden damarların ağzını tıkayabilir veya damarın tamamen yırtılmasına yol açabilir. Özellikle kalpten çıkan aort bölümünü (asendan aort) tutan diseksiyonlar (Tip A) mutlak cerrahi aciliyet gerektirir ve hastanın hemen ameliyata alınması gerekir. Ameliyatta, yırtığın bulunduğu aort bölümü çıkarılarak yerine sentetik bir damar grefti konur.

İleri Evre Kalp Yetmezliği İçin Tedavi Seçenekleri Nelerdir?

Kalp yetmezliği, koroner arter hastalığı, kapak hastalıkları veya yüksek tansiyon gibi nedenlerle kalbin zamanla yorulup, vücudun ihtiyaçlarını karşılayacak kadar kan pompalayamadığı son evre bir durumdur. İlaç tedavilerinin artık yetersiz kaldığı bu noktada modern tıp hastalara yeni umutlar sunmaktadır.

Bu seçeneklerden ilki, “ventriküler destek cihazları” yani kalp pompalarıdır. Genellikle LVAD olarak bilinen bu cihazlar, zayıflamış kalbin pompalama görevini üstlenen mekanik pompalardır. Cihaz, bir ucu kalbin sol karıncığına, diğer ucu aort damarına bağlanarak kanı kalpten alıp doğrudan vücuda pompalar. Bu cihazlar, kalp nakli bekleyen hastalar için “nakle köprü” görevi görebilir veya nakil için uygun olmayan ileri yaştaki hastalar için kalıcı bir çözüm (“hedef tedavi”) olabilir. Bu teknoloji sayesinde, eskiden yaşam şansı olmayan pek çok hasta, aktif bir hayata geri dönebilmektedir.

İleri evre kalp yetmezliği için en kesin ve en ideal tedavi ise “kalp nakli”dir. Uygun hastalarda, hastanın kendi hastalıklı kalbi çıkarılır ve beyin ölümü gerçekleşmiş bir bağışçıdan alınan sağlıklı kalp ile değiştirilir. Kalp nakli, hastalara normal veya normale yakın bir yaşam kalitesi sunan, adeta ikinci bir hayat şansıdır. Ancak nakil sonrası hastaların, vücudun yeni organı reddetmesini önlemek için ömür boyu bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar kullanması ve düzenli kontrollerini aksatmaması gerekir.

Dolaşım Sistemini Korumak İçin Hangi Yaşam Tarzı Değişiklikleri Yapılabilir?

Modern tıbbın sunduğu tüm bu ileri teknoloji tedaviler elbette çok değerli. Ancak unutmamak gerekir ki en iyi tedavi, hastalıktan korunmaktır. Dolaşım sistemimizin sağlığını korumak ve gelecekte bu tür ciddi sorunlarla karşılaşma riskini azaltmak bizim elimizde. Atacağınız basit adımlarla büyük farklar yaratabilirsiniz.

Beslenmenize dikkat etmek, atılacak ilk ve en önemli adımdır. Sofranızı Akdeniz diyeti gibi, taze ve doğal gıdalarla zenginleştirmek, damarlarınız için yapacağınız en büyük iyiliktir.

Tüketilmesi önerilen bazı gıda grupları:

  • Yeşil yapraklı sebzeler (ıspanak, pazı, roka)
  • Renkli meyveler (orman meyveleri, nar, turunçgiller)
  • Tam tahıllar (yulaf, bulgur, tam buğday ekmeği)
  • Baklagiller (mercimek, nohut, fasulye)
  • Sağlıklı yağlar içeren balıklar (somon, sardalya)
  • Ceviz, badem gibi kuruyemişler
  • Zeytinyağı

Kaçınmanız veya sınırlamanız gerekenler ise şunlardır:

  • Paketlenmiş ve işlenmiş tüm gıdalar
  • Şekerli içecekler ve hazır meyve suları
  • Aşırı tuz ve tuzlu yiyecekler
  • Katı ve trans yağlar (margarin, fast-food ürünleri)
  • Kırmızı etin aşırı tüketimi
  • Hamur işleri ve beyaz unlu mamuller

Beslenmenin yanı sıra düzenli fiziksel aktivite de damarların esnekliğini korur, kan basıncını ve kiloyu kontrol altında tutar. Haftanın çoğu günü en az 30 dakika tempolu yürüyüş yapmak bile harikalar yaratabilir. Sigarayı hayatınızdan tamamen çıkarmak, damarlarınıza yapabileceğiniz en büyük iyiliktir. Sigara, damar duvarına doğrudan zarar vererek damar sertliği sürecini inanılmaz derecede hızlandırır. Son olarak stresi yönetmeyi öğrenmek de kalp sağlığı için kritik öneme sahiptir. Yoga, meditasyon, sevdiğiniz bir hobiyle uğraşmak veya sadece doğada vakit geçirmek, hem ruhunuza hem de kalbinize iyi gelecektir. Sağlıklı bir yaşam tarzı, en güçlü ilacınızdır.

Sıkça Sorulan Sorular

Dolaşım sistemi hastalıklarının en yaygın nedeni damar sertliğidir. Kolesterol ve tansiyon yüksekliği damar yapısını bozarak kalp krizi, felç veya periferik damar tıkanıklıklarına yol açabilir.
Ailede kalp hastalığı öyküsü, bireyin dolaşım sistemi hastalıklarına yakalanma riskini artırır. Genetik yatkınlık özellikle erken yaşlarda görülen kalp ve damar problemlerinde belirleyicidir.
Yorgunluk, nefes darlığı, göğüs ağrısı, bacaklarda şişlik ve soğukluk dolaşım sistemi hastalıklarının sık görülen belirtileridir. Bu şikayetler göz ardı edilmemeli, erken tanı için doktora başvurulmalıdır.
Dengeli beslenme, düzenli egzersiz, sigarayı bırakma ve stresi yönetme dolaşım sistemini korur. Tansiyon, şeker ve kolesterol kontrolü de uzun vadede damar sağlığını destekler.
Evet, doğuştan kalp delikleri veya damar anomalileri gibi doğumsal hastalıklar çocuklarda görülebilir. Bu durumlar bazen erken çocuklukta, bazen de ergenlik döneminde belirti verebilir.
Gebelikte dolaşım sistemi üzerine binen yük artar. Kalp yetmezliği, yüksek tansiyon ve pıhtı oluşumu riski gebelerde daha ciddi sonuçlar doğurabilir. Yakın takip büyük önem taşır.
Beyne giden damarların tıkanması veya daralması, dolaşım sistemi hastalıklarının en ciddi sonuçlarından biridir. Bu durum, inme riskini yükselterek kalıcı sakatlık veya ölüme yol açabilir.
Evet, kalp ve damar hastalıkları yalnızca fiziksel değil, duygusal açıdan da yük oluşturur. Hastalarda depresyon, kaygı ve yaşam kalitesinde düşüş sıkça gözlenir.
İleri damar tıkanıklıkları, kalp kapak hastalıkları veya anevrizmalar cerrahi gerektirebilir. Stent, bypass veya damar onarımı gibi yöntemler hastalığın durumuna göre tercih edilir.
Erken dönemde fark edilmeyen tansiyon, şeker ve kolesterol sorunları ileride ciddi kalp-damar hastalıklarına yol açabilir. Düzenli kontroller sayesinde bu riskler önceden saptanabilir.
Son Güncellenme: 6 September 2025
Call Now Button