Emar (MR), manyetik rezonans görüntüleme yöntemi olarak bilinen, güçlü manyetik alan ve radyo dalgaları kullanarak vücudun iç yapılarının detaylı görüntülerini oluşturan ileri bir tanı teknolojisidir. Radyasyon içermemesi, güvenli kullanım avantajı sağlar.
Emar kullanım alanları arasında beyin, omurga, eklemler, kalp, damarlar ve karın içi organların değerlendirilmesi bulunur. Yumuşak doku çözünürlüğünün yüksek olması, tümör, iltihap, damar hastalıkları ve yaralanmaların tespitinde büyük avantaj sağlar.
Emar çekim süreci, hastanın cihazın içine uzanması ve hareketsiz kalmasıyla gerçekleştirilir. Gerekli durumlarda damar yoluyla kontrast madde verilerek lezyonların ve damar yapılarının daha net görüntülenmesi sağlanır.
Emar sonuçları, radyoloji uzmanı tarafından detaylı şekilde incelenir ve raporlanır. Bulgular, hastanın klinik öyküsü ve diğer tetkiklerle birlikte değerlendirilerek kesin tanıya ulaşılır.
| Tıbbi Adı | Manyetik Rezonans Görüntüleme (MR, MRI) |
| Sık Kullanım Alanları | – Beyin, omurga, eklemler, kalp ve damarlar, karın içi organlar- Tümör, kitle, enfeksiyon ve damar hastalıklarının teşhisi |
| Nedenleri | – Detaylı yumuşak doku ve organ değerlendirmesi gereksinimi- Diğer görüntüleme yöntemleriyle yeterli bilgi elde edilememesi |
| Risk Faktörleri | – Kalpte veya vücutta metalik implantlar (pacemaker, stent, protez vb.)- Kapalı alan korkusu (klostrofobi)- Gebelik (ilk 3 ayda dikkat) |
| Komplikasyonlar | – Kontrast maddeye alerjik reaksiyon (nadir)- Metalik implantlara bağlı riskler- Uzun süre hareketsiz kalmaya bağlı rahatsızlık |
| Tanı Yöntemleri | – Klinik muayene ve diğer görüntüleme yöntemleri ile ön değerlendirme |
| Tedavi Yöntemleri | – MR tedavi değil, tanı yöntemidir |
| Önleme Yöntemleri | – Metal eşyaların çıkarılması- Kontrast madde kullanılacaksa böbrek fonksiyonlarının değerlendirilmesi- Klostrofobiye yönelik önlemler |
Emar (MR) Nedir?
Emar (MR), manyetik rezonans görüntüleme anlamına gelir ve vücut içi yapıların detaylı görüntülerini elde etmek için güçlü manyetik alanlar ile radyo dalgaları kullanan bir tanı yöntemidir. Radyasyon içermez ve yumuşak dokuların, organların, eklemlerin ve sinir sisteminin ayrıntılı değerlendirilmesinde son derece etkilidir. Beyin, omurga, kas-iskelet sistemi ve iç organ hastalıklarının tanısında yaygın olarak kullanılır.
Emar (MR) Çalışma Prensibi Nasıldır?
Manyetik Rezonans (MR) nedir sorusunu en anlaşılır şekilde cevaplamak gerekirse, bu teknolojiyi vücudumuzdaki su moleküllerine soru sorup onlardan cevap alarak bir harita çıkarmaya benzetebiliriz. Emar çalışma prensibi, sanılanın aksine radyasyon veya X-ışını kullanmaz; temelinde dev bir mıknatıs, radyo dalgaları ve vücudumuzdaki suyun kendisi yatar.
İnsan vücudunun çok büyük bir kısmı sudan oluşur. Her su molekülünün içinde de hidrojen atomları bulunur. Bu hidrojen atomlarının çekirdeklerini, kendi etrafında dönen milyarlarca minik topaç olarak düşünebilirsiniz. Bu dönme hareketi, onlara “manyetik moment” adı verilen bir özellik kazandırır, yani her biri minicik bir mıknatıs gibi davranır. Normal koşullarda bu minik mıknatıslar, bir torbadaki bilyeler gibi vücudumuzda tamamen dağınık ve rastgele yönlere bakarlar.
Emar nasil cekilir diye merak ettiğinizde, süreç bu dağınık bilyeleri hizalamakla başlar. Hasta, tünel şeklindeki MR cihazının içine yattığında, cihazın son derece güçlü mıknatısı devreye girer. Bu manyetik alan o kadar güçlüdür ki vücudumuzdaki o milyarlarca minik mıknatısın (hidrojen çekirdeklerinin) önemli bir kısmını hizaya sokar ve hepsinin aynı yöne bakmasını sağlar. Tıpkı bir komutanın “sağa dön” komutuyla tüm askerlerin aynı yöne dönmesi gibi. Ancak bu hizalanma statik değildir; atomlar bu ana eksen etrafında titreşimli bir yalpalama hareketi yapmaya devam ederler. Her dokunun atomları, bu hareketi kendilerine özgü bir frekansta yapar.
Sıradaki adım, bu düzenli “askerlere” yeni bir komut vermektir. Cihaz, atomların titreşim frekansıyla aynı frekansta bir radyo dalgası gönderir. “Rezonans” kelimesi, bu frekansların mükemmel uyumunu ifade eder. Bu radyo dalgasını alan hidrojen atomları, bu enerjiyi soğurur ve hizalandıkları ana eksenden yana doğru geçici olarak “devrilirler”.
Görüntüyü oluşturan sihirli an ise bu radyo dalgası kapatıldığında yaşanır. Enerji yüklenmiş ve yoldan çıkmış atomlar, hızla eski düzenli konumlarına geri dönmeye çalışırlar. Bu “gevşeme” süreci sırasında, üzerlerindeki fazla enerjiyi bir fısıltı gibi, zayıf bir sinyal olarak dışarı yayarlar. Cihazın etrafına yerleştirilmiş son derece hassas alıcılar (antenler), bu fısıltıları duyar. Güçlü bir bilgisayar sistemi, milyonlarca fısıltıyı analiz ederek, onların vücudun neresinden ve ne tür bir dokudan geldiğini hesaplar. Bu verileri bir araya getirerek, organlarınızın, kaslarınızın ve damarlarınızın inanılmaz derecede detaylı, siyah-beyaz kesitsel görüntülerini oluşturur. Kısacası MR, vücudun içindeki suyun davranışını dinleyerek resim çizen bir teknolojidir.
Emar Neden Çekilir?
Emar neden çekilir sorusunun cevabı, bu teknolojinin sağladığı benzersiz bilgilerde gizlidir. Özellikle yumuşak dokuların görüntülenmesinde diğer yöntemlerden çok daha üstündür. Bir kalp ve damar cerrahisi uzmanı için MR, ameliyat öncesi, sırası ve sonrasında kritik kararlar almayı sağlayan değerli bilgiler sunar. Emar çekimi istenmesinin başlıca nedenleri şunlardır:
- Kalp kasının sağlığını değerlendirmek
- Kalp krizinin bıraktığı hasarı ölçmek
- Kalp yetmezliğinin altında yatan sebebi bulmak
- Kalp kapakçıklarındaki kaçakları hassas bir şekilde ölçmek
- Doğuştan gelen kalp hastalıklarını detaylı incelemek
- Ana atardamar (aort) gibi büyük damarlardaki problemleri saptamak
- Bypass veya stent gibi işlemler öncesi damar yapısını haritalamak
- Kalp içi veya çevresindeki tümör ya da kitleleri araştırmak
- Tedavinin başarısını ve kalbin iyileşme sürecini takip etmek
Emar Kaç Dakika Sürer?
Emar (MR) süresi, taranan vücut bölgesine ve kullanılan cihazın özelliklerine göre değişiklik gösterebilir. Genellikle bir emar çekimi 15 ila 45 dakika arasında sürer. Kontrast madde kullanılması veya birden fazla bölgenin incelenmesi durumunda bu süre uzayabilir. Hasta sabit kalmalı ve hareket etmemelidir; bu da sürenin etkili olmasını sağlar.
Emar Sonucu Kaç Günde Çıkar?
Emar sonuçları genellikle çekimden sonraki 1 ila 3 iş günü içinde çıkar. Ancak hastanenin yoğunluğu, çekimi yapan merkezin işleyişi ve uzman hekimin rapor hazırlama süresi bu süreyi etkileyebilir. Acil durumlarda sonuçlar daha hızlı verilebilirken, özel hastanelerde bu süreç kamu hastanelerine göre daha kısa sürebilir.
Emar Neden Gece Çekilir?
Emar cihazları gün boyunca yoğun kullanıldığından, bazı hastaneler gece saatlerinde de randevu verir. Gece emar çekimi; acil vakaların değerlendirilmesi, cihaz kapasitesinin verimli kullanılması ve yoğunluğun azaltılması amacıyla uygulanır. Ayrıca bazı özel durumlarda, hastanın hareket etme riski daha az olduğu için gece saatleri tercih edilebilir.
Emar’da Kullanılan T1 ve T2 Görüntüleri Ne Anlama Gelir?
MR raporlarında sıkça görülen T1 ve T2 terimleri, aslında farklı fotoğraf makinesi ayarlarına benzer. Her ayar, farklı bir detayı ön plana çıkarır. Radyo dalgasıyla uyarılan hidrojen atomlarının eski sakin hallerine dönme süreci (gevşeme), farklı dokularda farklı hızlarda gerçekleşir. İşte T1 ve T2 sekansları, bu hız farklarını kullanarak kontrast oluşturur.
T1 ağırlıklı görüntüler, genellikle anatominin detaylarını, yani organların normal yapısını ve sınırlarını net bir şekilde görmek için kullanılır. Bu sekansta, yağ içeren dokular enerjilerini çevrelerine hızla yaydıkları için parlak (beyaz) görünürler. Su oranı yüksek olan dokular ve sıvılar ise daha karanlık (siyah) görünür. T1 görüntüleri, bir organın şeklini, boyutunu ve komşu yapılarla ilişkisini anlamak için idealdir. Özellikle damardan kontrast madde (ilaç) verildikten sonra çekilen T1 ağırlıklı görüntüler, kanlanan dokuları veya anormal yapıları aydınlatarak daha belirgin hale getirir.
T2 ağırlıklı görüntüler ise patolojiyi, yani hastalıklı durumu saptamada bir numaralı yardımcımızdır. Bu sekansta tam tersi bir durum söz konusudur; su ve sıvı içeren dokular parlak (beyaz) görünür. Vücutta bir iltihaplanma (enflamasyon), enfeksiyon veya doku hasarı olduğunda, o bölgede ödem adı verilen sıvı birikimi olur. Bu sıvı birikimi, T2 görüntülerde adeta yanan bir ampul gibi parlar ve sorunun yerini hemen belli eder. Örneğin bir kalp kası iltihabından (miyokardit) şüphelendiğimizde, T2 görüntülerde kalp kasında gördüğümüz parlak alanlar bize oradaki ödemi göstererek teşhisi güçlendirir.
Emar’ın Radyasyon İçermemesi Neden Önemlidir?
MR görüntülemenin en temel ve paha biçilmez avantajlarından biri, iyonlaştırıcı radyasyon kullanmamasıdır. Bilgisayarlı Tomografi (BT), anjiyografi ve nükleer tıp yöntemleri (SPECT, PET gibi) X-ışınları veya gama ışınları kullanarak görüntü oluşturur ve bu ışınların kontrolsüz kullanımı uzun vadede riskler taşıyabilir. MR ise sadece manyetik alan ve insan vücuduna bilinen hiçbir kalıcı zararı olmayan radyo dalgaları ile çalışır. Bu güvenlik özelliği, bazı hasta gruplarında MR’ı alternatifsiz kılar. MR’ın radyasyon içermemesinin özellikle önemli olduğu durumlar vardır:
Çocuk hastalar: Çocukların gelişmekte olan dokuları, radyasyonun uzun dönemdeki olası olumsuz etkilerine karşı yetişkinlerden daha hassastır.
Doğuştan kalp hastalığı olanlar: Bu hastalar genellikle ömür boyu takip gerektirir ve MR, radyasyon birikimi endişesi olmadan defalarca çekilebilir.
Sık takip gerektiren kronik hastalar: Aort damarı genişlemesi (anevrizma) veya kalp kası hastalıkları gibi durumların ilerleyişini izlemek için yapılan seri çekimlerde hastayı radyasyondan korur.
Genç yetişkinler: Onlarca yıl takip gerektirebilecek kapak veya kalp kası rahatsızlıkları olan genç hastalarda, yaşam boyu maruz kalınacak radyasyon dozunu sıfırda tutar.
Hamileliğin belirli dönemleri: Özellikle ilk üç aydan sonra, anne veya bebek için başka bir görüntüleme yönteminin riskli olduğu durumlarda, radyasyonsuz bir seçenek olarak değerlendirilebilir.
Kalp Emarı (Kardiyak MR) Nedir ve Neden Altın Standart Kabul Edilir?
Kardiyak MR (KMR), MR teknolojisinin özellikle kalbin ve ona bağlı büyük damarların hareketli ve karmaşık yapısını görüntülemek üzere optimize edilmiş bir uygulamasıdır. Günümüzde kalbin odacıklarının (karıncıklar ve kulakçıklar) hacimlerini, kalp kasının kütlesini ve en önemlisi kalbin pompalama gücünü (ejeksiyon fraksiyonu) ölçmede en doğru ve en güvenilir sonuçları veren yöntemdir. Bu nedenle bilimsel çevrelerde “altın standart” olarak kabul edilir.
Bu üstünlüğünün sebebi, ölçüm yapma tekniğidir. Kalp ultrasonu olan ekokardiyografi, belirli açılardan aldığı iki boyutlu görüntüler üzerinden geometrik formüller kullanarak hacim tahmini yapar. Ancak kalp krizi geçirmiş veya farklı bir nedenle şekli bozulmuş bir kalpte bu tahminler yanıltıcı olabilir. Kardiyak MR ise kalbin tamamını, tabanından tepe noktasına kadar, bir somun ekmeği dilimler gibi peş peşe ve çok ince kesitlerle tarar. Bu dilimlerin hacimlerini tek tek toplayarak kalbin gerçek, üç boyutlu hacmini doğrudan ölçer. Bu varsayımsız ve doğrudan ölçüm, sonuçların çok daha hassas ve tekrarlanabilir olmasını sağlar. Bu hassasiyet, bir tedavinin işe yarayıp yaramadığını veya bir hastalığın ilerleyip ilerlemediğini en küçük değişiklikleri bile saptayarak göstermesi açısından paha biçilmezdir.
Kardiyak MR ile elde edilen bazı temel ve kritik ölçümler şunlardır:
- Kalbin kanla dolduğu andaki hacmi (End-diastolik volüm)
- Kanı pompaladıktan sonra içinde kalan hacim (End-sistolik volüm)
- Her atışta pompalanan kan miktarı (Stroke volüm)
- Kalbin pompalama gücü yüzdesi (Ejeksiyon fraksiyonu – EF)
- Kalp kasının toplam ağırlığı ve kalınlığı (Miyokardiyal kütle)
Özellikle yarım ay şeklindeki karmaşık yapısı nedeniyle diğer yöntemlerle değerlendirilmesi çok zor olan sağ karıncığı (sağ ventrikül) en doğru şekilde ölçen yöntem de yine Kardiyak MR’dır.
Kalp Krizinden Sonra veya Kalp Yetmezliğinde Emar Neden Çekilir?
Kardiyak MR’ın en devrimsel özelliği, kalbin sadece ne kadar iyi pompaladığını değil aynı zamanda kalp kası dokusunun neden iyi veya kötü çalıştığını da göstermesidir. Bu adeta kalbe dokunmadan, kansız bir şekilde biyopsi yapmak gibidir. Bu amaçla kullanılan en temel ve güçlü teknik “Geç Gadolinyum Tutulumu” (Late Gadolinium Enhancement – LGE) yöntemidir.
Bu yöntemin prensibi, damardan verilen “gadolinyum” isimli bir kontrast maddenin (ilaç), sağlıklı ve hasarlı kalp kası dokusundaki farklı davranışına dayanır. Sağlıklı kalp kası hücreleri sıkıca bir arada durur ve hücre zarları sağlamdır. Bu nedenle kontrast madde bu hücrelerin içine giremez ve hızla dokudan yıkanarak temizlenir. Kalp krizi veya başka bir nedenle hasar görmüş bölgede ise hücre zarları parçalanmış ve hücreler arası boşluk genişlemiştir. Kontrast madde bu genişlemiş alana dolar ve hasarlı kılcal damarlar nedeniyle oradan kolay kolay yıkanamaz.
Çekim sırasında, kontrast madde verildikten 10-15 dakika sonra özel bir görüntüleme tekniği uygulanır. Bu teknikle sağlıklı kalp kasından gelen sinyal bilgisayar tarafından silinir ve bu bölgeler tamamen siyah görünür. İçinde yüksek miktarda kontrast madde birikmiş olan hasarlı, yani ölü veya yara (skar) dokusu ise parlak beyaz renkte parlar. Ortaya çıkan görüntü, sağlam kalp kası (siyah) ile ölü doku (beyaz) arasında çarpıcı bir zıtlık sunar.
Bu bilgi, bir kalp ve damar cerrahı için hayati önem taşır. Bypass ameliyatı planlanan bir hastada, tıkalı olan damarın beslediği kalp kası bölgesinin canlı mı yoksa tamamen ölü bir dokuya mı dönüştüğünü anlamamızı sağlar. Eğer kas tamamen ölmüşse, o damarı açmanın bir faydası olmayacaktır. KMR, bu “canlılık” analizini en doğru şekilde yaparak, hangi hastanın ameliyattan fayda göreceğini belirlemede bize rehberlik eder.
LGE deseninin kalp kasındaki dağılımı, hastalığın kökeni hakkında da değerli bilgiler verir.
İskemik Desen (Damar Tıkanıklığına Bağlı): Hasar, kalp kasının iç yüzeyinden başlar ve belirli bir koroner arterin sulama alanıyla sınırlıdır.
Non-iskemik Desen (Kasa Özgü Hastalıklara Bağlı): Hasar, kasın ortasında, dış yüzeyinde veya yama tarzında, bir damar alanına uymayan bir dağılım gösterir.
Bu ayrım, kalp yetmezliğinin nedenini (örneğin miyokardit, sarkoidoz, amiloidoz gibi) ortaya çıkararak tedavinin tamamen farklı bir yöne çevrilmesini sağlayabilir.
Emar Anjiyo (MR Anjiyografi) Nedir ve MR ile MRG Arasında Ne Fark Vardır?
MR Anjiyografi (MRA), kan damarlarını görüntülemek için tasarlanmış özel bir MR tekniğidir. Bu yöntem kasık damarından bir kateter (ince bir boru) sokularak yapılan klasik anjiyografinin aksine, tamamen dışarıdan ve girişimsel olmayan bir işlemdir. MRA, iki temel şekilde yapılabilir: Bazen hiçbir ilaç vermeden, sadece akan kan ile sabit doku arasındaki sinyal farkından yararlanarak damarlar görüntülenir. Daha yüksek çözünürlük ve detay için ise genellikle damardan gadolinyum bazlı kontrast madde verilerek çekim yapılır.
“MR ve MRG fark” sorusu da sıkça akla gelir. Aslında ikisi arasında bir fark yoktur. MRG, “Manyetik Rezonans Görüntüleme”nin kısaltmasıdır ve yöntemin tam bilimsel adıdır. MR veya Emar ise bu yöntemin günlük dilde kullanılan, daha yaygın ve kısa ismidir. Anjiyografi ise bu teknolojinin damarları görüntülemek için kullanılan özel bir alt uygulamasıdır.
MRA, özellikle ana atardamar (aort) ve bacak atardamarları gibi büyük damarların değerlendirilmesinde kullanılır. Vasküler cerrahlar için MRA, adeta bir yol haritası sunar. Bacak damarlarında tıkanıklık olan bir hastada, MRA sayesinde darlığın nerede olduğunu, ne kadar uzun bir segmenti tıkadığını ve tıkanıklığın ilerisindeki damarların durumunu üç boyutlu olarak görebiliriz. Bu bilgi, yapılacak bypass ameliyatında damar greftinin nereye ve nasıl dikileceğini planlamak için kritik öneme sahiptir.
Aort Damarı Hastalıklarında Emar Neden Önemlidir?
Aort, kalpten çıkan ve vücuda temiz kanı dağıtan ana atardamarımızdır. Bu hayati damarda meydana gelen anevrizma (balonlaşma) ve diseksiyon (iç cidarında yırtık oluşması) acil ve ciddi durumlardır. Bu hastalıkların tanı, takip ve ameliyat planlamasında MR Anjiyografi (MRA) kritik bir rol oynar. Acil durumlarda genellikle hızından dolayı tomografi ilk tercih olsa da durumu stabil olan hastalarda ve özellikle ömür boyu sürebilecek takiplerde, radyasyon içermemesi nedeniyle MRA paha biçilmez bir alternatiftir.
Aort diseksiyonu (yırtılması) olan bir hastada MRA’nın cerrahi planlama için sağladığı temel bilgiler şunlardır:
- Yırtığın başladığı ve bittiği kesin noktalar
- Yırtık sonucu oluşan iki kan damarı yolu (gerçek ve yalancı lümen)
- Yırtığın beyin, kol veya bacak damarlarını etkileyip etkilemediği
- Yırtık hattı boyunca pıhtı oluşumu olup olmadığı
Bu bilgiler yapılacak ameliyatın türünü, aciliyetini ve stratejisini belirlemek için elzemdir. Aort anevrizmalarında ise MRA, anevrizmanın en geniş çapını, uzunluğunu, böbrek veya bağırsak damarlarıyla olan ilişkisini üç boyutlu olarak haritalandırarak, açık veya kapalı (endovasküler) ameliyat yöntemlerinden hangisinin uygun olduğuna karar vermemize yardımcı olur.
Vücutta Metal Varlığında Emar Çekilebilir mi?
Geçmişte vücutta herhangi bir metal implant varlığı, MR için mutlak bir engel olarak görülürdü. Güçlü mıknatısın metali çekerek zarar verebileceğinden endişe edilirdi. Ancak hem implant teknolojisindeki hem de güvenlik protokollerindeki devrimsel gelişmeler sayesinde bu durum kökten değişmiştir. Artık birçok metal implantla MR çekimi güvenle yapılabilmektedir.
Günümüzde vücutta bulunabilen implantların MR güvenliği durumu şöyledir.
Koroner Stentler: Kalp damarlarına takılan tüm modern stentler (ilaçlı veya ilaçsız) MR uyumludur. Titanyum, kobalt-krom gibi manyetik alandan etkilenmeyen materyallerden yapıldıkları için yerlerinden oynama veya ısınma riski taşımazlar. Stent takıldıktan hemen sonra bile güvenle MR çekilebilir.
Protez Kalp Kapakları: Cerrahi olarak takılan mekanik veya biyolojik tüm protez kalp kapakçıkları ve kapak tamirinde kullanılan halkalar (annuloplasti ringleri) MR uyumludur. Bu implantların oluşturduğu yapı kalbin kendi kasılma gücüyle kıyaslandığında manyetik alanın uygulayabileceği kuvvetten etkilenmeyecek kadar sağlamdır.
Kalp Pilleri ve Şok Cihazları (ICD’ler): En dikkatli olunması gereken grup budur. Eski nesil kalp pilleri MR için hala bir engeldir. Ancak günümüzde üretilen pillerin ve ICD’lerin büyük bir çoğunluğu “MR-Koşullu” (MR-Conditional) olarak tasarlanmıştır. Bu belirli şartlar altında (cihazın özel bir MR moduna ayarlanması, belirli bir manyetik alan gücünde çekim yapılması gibi) hastanın güvenle MR’a girebileceği anlamına gelir. Bu işlem mutlaka kardiyoloji ve radyoloji bölümlerinin birlikte yürüttüğü, çekim öncesi ve sonrası cihazın yeniden programlandığı, hastanın çekim boyunca yakından izlendiği sıkı bir protokolle yapılmalıdır.
Emar’da Kullanılan İlaç (Kontrast Madde) Güvenli midir?
MR çekimlerinin bir kısmında, görüntü kalitesini artırmak ve dokular arasındaki ayrımı netleştirmek için damardan “gadolinyum bazlı kontrast ajanlar” (GBCA) enjekte edilir. Bu maddeler, genellikle oldukça güvenlidir ve tomografide kullanılan iyotlu kontrast maddelere göre çok daha az alerjik reaksiyon riskine sahiptir. Ancak her tıbbi uygulamada olduğu gibi, nadir de olsa bazı potansiyel riskleri bilmekte fayda vardır:
Bu maddelerle ilgili bilinmesi gerekenler şunlardır:
Alerjik Reaksiyonlar: Ciddi alerjik reaksiyon riski son derece düşüktür. Genellikle bulantı, baş ağrısı veya enjeksiyon yerinde kısa süreli bir soğukluk hissi gibi hafif ve geçici yan etkiler görülebilir.
Böbrekler Üzerine Etki: Geçmişte, özellikle ciddi böbrek yetmezliği olan hastalarda kullanılan bazı eski tip gadolinyum ajanlarının “Nefrojenik Sistemik Fibrozis” adı verilen ciddi bir yan etkiye neden olduğu görülmüştür. Ancak günümüzde kullanılan yeni nesil, daha kararlı yapıdaki kontrast maddelerle bu risk neredeyse tamamen ortadan kalkmıştır. Yine de bilinen bir böbrek rahatsızlığınız varsa bunu doktorunuza mutlaka bildirmeniz gerekir.
Gadolinium Birikimi: Son yıllarda, bu kontrast maddelerin çok küçük bir miktarının tekrarlayan kullanımlar sonrası beyin ve kemik gibi dokularda birikebildiği keşfedilmiştir. Ancak bugüne kadar yapılan kapsamlı araştırmalarda, normal böbrek fonksiyonuna sahip hastalarda bu birikimin herhangi bir klinik hastalığa veya belirtiye neden olduğu kanıtlanamamıştır.
Emar Sonucunda Yazan Değerlendirme 44 Ne Demektir?
“Beyin MR değerlendirme 44 ne demek” veya “MR sonucu değerlendirme 44 ne demek” gibi sorular, hastaların raporlarında gördükleri teknik ifadelerle ilgili doğal bir meraktan kaynaklanır. Ancak bu sorunun internetten veya bir başkasından öğrenilebilecek evrensel ve tek bir cevabı yoktur ve bu şekilde araştırılması doğru değildir.
Radyoloji raporlamasında, bazı durumlar için (örneğin mamografide kullanılan BI-RADS sistemi gibi) uluslararası standartlaştırılmış sınıflandırma sistemleri kullanılır. Ancak “değerlendirme 44” gibi spesifik bir kod veya ifade, genellikle o hastanenin veya raporu yazan laboratuvarın kendine özgü bir iç kodlaması, bir faturalandırma kodu veya teknik bir detayın kısa adı olabilir. Bu dışarıdan bir hekim için bile tek başına bir anlam ifade etmeyebilir.
Bu nedenle MR raporunuzdaki herhangi bir ifade, bulgu veya kodlama hakkında yapılabilecek en doğru ve tek güvenilir şey, bu tetkiki isteyen doktorunuzla konuşmaktır. Doktorunuz, raporun tamamını, görüntülerin kendisini ve en önemlisi sizin şikayetlerinizi ve muayene bulgularınızı bir bütün olarak değerlendirerek bu ifadenin ne anlama geldiğini size en doğru şekilde açıklayacaktır. İnternetten veya başka kaynaklardan bu tür spesifik kodların anlamını bulmaya çalışmak, gereksiz yere endişelenmenize veya yanlış bilgilere ulaşmanıza neden olabilir.
Sıkça Sorulan Sorular
Emar (MR) hangi hastalıkların teşhisinde kullanılır?
Emar çektirmek zararlı mıdır?
Emar çektirirken kimler dikkatli olmalıdır?
Emar gebelikte güvenli midir?
Emar sırasında kontrast madde neden kullanılır?
Emar çektirirken hasta ne hisseder?
Emar ile tomografi arasındaki fark nedir?
Emar çekimi ne kadar sürer?
Emar sonrası günlük yaşama dönülebilir mi?
Emar sonuçları ne zaman çıkar?

Prof. Dr. Yavuz Beşoğul, 25 yılı aşkın deneyime sahip bir Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanıdır. Türkiye’de kapalı kalp ve atan kalpte bypass ameliyatlarının öncülerindendir. Bugüne kadar binlerce başarılı ameliyat gerçekleştirmiş, ulusal ve uluslararası dergilerde 100’den fazla bilimsel makale yayımlamıştır.
