Bakteriyel enfeksiyonlar, vücudun ana atardamarı olan aortun duvarına yerleştiğinde, enfektif aortit olarak bilinen durumu tetikler. Bu hastalığın aort üzerindeki temel etkisi, enfeksiyonun damar duvarının yapısal bütünlüğünü ve direncini yok etmesidir. Mikropların yol açtığı bu ilerleyici tahribat, aortun savunmasız kalarak anormal şekilde genişlemesine (anevrizma) veya hayatı tehdit eden ani yırtılmalara (rüptür) zemin hazırlar. Bu nedenle enfektif aortit, sadece bir iltihap olarak değil aortun taşıyıcı yapısını doğrudan hedef alan acil bir sağlık krizi olarak kabul edilir.

Tanım Aort duvarının enfeksiyon nedeniyle iltihaplanması
Neden Olan Etkenler Bakteriler (özellikle Salmonella spp., Staphylococcus aureus, Streptococcus pneumoniae), nadiren mantarlar
Risk Faktörleri Ateroskleroz, immünsupresyon, diabetes mellitus, invaziv girişimler, bakteriyemi
Belirtiler Ateş, göğüs/karın/sırt ağrısı, kilo kaybı, halsizlik, septik tablo
Tanı Yöntemleri Kan kültürleri, BT anjiyografi, manyetik rezonans görüntüleme (MRG), PET-CT
Komplikasyonlar Aort anevrizması, rüptür, sepsis, tromboz, distal embolizasyon
Tedavi Yöntemleri Antibiyotik tedavisi (uzun süreli, genellikle IV), cerrahi rezeksiyon ve greft ile rekonstrüksiyon
Takip ve İzlem Kan kültürleriyle enfeksiyon kontrolü, görüntüleme ile aortal yapının değerlendirilmesi
Önleme Yolları Enfeksiyon kaynaklarının kontrolü, invaziv işlemlerde steril teknik, bağışıklık sisteminin korunması

Enfektif Aortit nedir ve vücudun ana atardamarını nasıl bu kadar tehlikeli bir şekilde etkiler?

Enfektif aortit, vücudumuzun ana şahdamarı olan aortun duvarının bir mikrop tarafından istila edilmesiyle ortaya çıkan, hayatı tehdit eden bir enfeksiyondur. Aortu, şehrin tüm evlerine su taşıyan ana su borusuna benzetebiliriz. Bu boru ne kadar sağlamsa, sistem de o kadar güvendedir. Enfektif aortit, işte bu ana borunun duvarında bir sızıntı ve çürüme başlaması gibidir.

Hastalığın asıl tehlikesi, sadece enfeksiyonun kendisinden değil aort duvarında yarattığı fiziksel tahribattan gelir. Bakteriler aort duvarına yerleştiğinde, vücudumuz doğal olarak onlarla savaşmak için bölgeye savunma hücrelerini yollar. Ancak bu savaş sırasında, damar duvarını bir arada tutan ve ona esneklik kazandıran kolajen ve elastin gibi temel yapı taşlarını eriten çok güçlü enzimler salgılanır.

Sonuç olarak aort duvarı bir anda zayıflar, incelir ve içindeki yüksek kan basıncına karşı koyamaz hale gelir. Bu durum damarın tehlikeli bir şekilde balonlaşmasına (anevrizma), duvar katmanlarının bir kağıt gibi yırtılmasına (diseksiyon) veya en kötü senaryo olan tam kat yırtılmasına (rüptür) zemin hazırlar. Bu yüzden enfektif aortiti, sadece antibiyotiklerle geçiştirilecek bir enfeksiyon olarak görmemek gerekir. Bu vücudun en önemli altyapı sistemlerinden birinde acil müdahale gerektiren bir yapısal bütünlük kaybı sorunudur ve cerrahi müdahalenin neden bu kadar kritik olduğunu da bu durum açıklar.

Enfektif Aortit ile enfeksiyon kaynaklı olmayan aortit arasındaki temel farklar nelerdir?

Aort duvarı iltihabı olan “aortit” genel bir tanımdır ve temel olarak iki ana gruba ayrılır. Bu iki durumu birbirinden ayırt etmek, doğru tedaviyi seçmek ve hastanın hayatını kurtarmak için mutlak bir zorunluluktur. Çünkü birine iyi gelen tedavi, diğeri için felaketle sonuçlanabilir.

Enfeksiyöz olmayan aortit, genellikle vücudun kendi bağışıklık sisteminin şaşkınlıkla aort duvarına saldırdığı otoimmün veya romatizmal hastalıklardan kaynaklanır. Dev Hücreli Arterit veya Takayasu Arteriti gibi durumlarda, sorun içeridedir; vücudun kendi savunma sistemi yanlış hedefe kilitlenmiştir. Bu durumda tedavi, kortizon gibi ilaçlarla bu aşırı tepkili bağışıklık sistemini sakinleştirmeyi hedefler.

Enfektif aortit ise tam tersine, dışarıdan gelen bir düşmanın, yani bir bakteri veya mantarın neden olduğu aktif bir enfeksiyondur. Bu durumda bağışıklık sistemini baskılamak, düşmana kapıyı sonuna kadar açmakla eşdeğerdir. Tedavinin temelini, mikrobu yok etmek için yüksek doz antibiyotikler ve enfeksiyonun kaynağı olan hasarlı dokuyu cerrahi olarak tamamen temizlemek oluşturur.

Bu iki durumun temel özellikleri şunlardır:

Enfektif Aortit

  • Neden: Bakteri, mantar gibi bir mikrobun doğrudan saldırısı.
  • Sık Görülen Etkenler: Staphylococcus, Salmonella, Streptococcus.
  • İlerleme: Genellikle çok hızlı ve yıkıcı.
  • Tedavi: Antibiyotikler ve acil cerrahi müdahale.
  • Ana Tehlike: Kontrolsüz enfeksiyon (sepsis) ve ani damar yırtılması (rüptür).

Enfeksiyöz Olmayan Aortit

  • Neden: Vücudun kendi bağışıklık sisteminin hatası (otoimmün).
  • Sık Görülen Etkenler: Dev Hücreli Arterit, Takayasu Arteriti.
  • İlerleme: Genellikle daha yavaş ve kronik.
  • Tedavi: Bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar (kortikosteroidler).
  • Ana Tehlike: Yıllar içinde yavaş gelişen anevrizma veya damar tıkanıklığı.

Enfeksiyon aort duvarına nasıl yerleşir ve Enfektif Aortit sürecini nasıl başlatır?

Sağlıklı bir aort duvarı, pürüzsüz iç yüzeyi sayesinde enfeksiyonlara karşı doğal bir zırha sahiptir. Enfektif aortit, bu zırhta bir gedik açıldığında ortaya çıkar. Bu durumu bir “kırılganlık” hastalığı olarak düşünebiliriz; yani enfeksiyon, genellikle önceden var olan bir zayıflığa yerleşir.

Süreci iki adımlı bir senaryo gibi düşünebiliriz. İlk adım, aort duvarında bir hasar oluşmasıdır. Bunun en yaygın sebebi, damar sertliği olarak da bilinen aterosklerozdur. Yıllar içinde biriken kolesterol plakları, aortun iç yüzeyini pürüzlü ve engebeli hale getirir. Bu hasarlı yüzeyler, bakterilerin tutunması için mükemmel bir zemin oluşturur.

İkinci adım ise, bakterilerin bir şekilde kan dolaşımına girmesidir. Bu bir diş tedavisi, idrar yolu enfeksiyonu, ciltteki bir yara veya daha ciddi bir enfeksiyon sonrası olabilir. Kanda serbestçe dolaşan bu bakteriler, vücudu gezerken aorttaki o önceden hasar görmüş pürüzlü alana “yapışır” ve burada bir koloni kurarak çoğalmaya başlar.

Bakteriler bir kez yerleştiğinde, vücudun savunma mekanizması devreye girer ve yoğun bir iltihabi yanıt başlar. Ancak bu savaş sırasında, bölgeye hücum eden savunma hücreleri, bakterileri yok etmeye çalışırken, aynı zamanda aort duvarının yapısal proteinlerini eriten güçlü sindirim enzimleri salgılarlar. İşte bu “dost ateşi”, aort duvarının hızla zayıflamasına, incelmesine ve sonuçta bir kese gibi genişleyerek (sakküler anevrizma) yırtılmaya hazır hale gelmesine neden olur.

Enfektif Aortit’e en sık neden olan bakteri türleri hangileridir?

Enfektif aortit vakalarının arkasında pek çok farklı mikrop olabilse de bazıları bu tehlikeli duruma yol açmada daha sık karşımıza çıkar. En yaygın sorumlular şunlardır:

  • Staphylococcus türleri (Özellikle Staphylococcus aureus)
  • Salmonella türleri
  • Streptococcus türleri (Özellikle zatürreye neden olan Streptococcus pneumoniae)
  • Enterococcus
  • Escherichia coli (E. coli)

Kimler Enfektif Aortit geliştirme riski altındadır?

Enfektif aortit genellikle bir dizi risk faktörünün bir araya gelmesiyle oluşan bir “kusursuz fırtına” senaryosudur. Sağlıklı ve genç bir aortta gelişmesi çok nadirdir. Riski artıran başlıca durumlar şunlardır:

  • Önceden var olan aort hastalığı (en önemli faktör)
  • Damar sertliği (ateroskleroz)
  • Mevcut bir aort anevrizması
  • İleri yaş (genellikle 50 yaş üstü)
  • Zayıflamış bir bağışıklık sistemi
  • Diyabet (şeker hastalığı)
  • Kronik alkolizm
  • Kanser veya HIV gibi hastalıklar
  • Bağışıklık baskılayıcı ilaç kullanımı
  • Damar içi uyuşturucu kullanımı
  • Daha önce geçirilmiş aort ameliyatları (açık veya kapalı)
  • Vücutta uzun süre kalan damar kateterleri
  • Kalp kapakçığı enfeksiyonu (enfektif endokardit)

Enfektif Aortit varlığına işaret edebilecek belirtiler nelerdir?

Enfektif aortitin en aldatıcı yönlerinden biri, belirtilerinin genellikle çok belirsiz olması ve grip, bel fıtığı veya basit bir idrar yolu enfeksiyonu gibi birçok yaygın hastalıkla karışabilmesidir. Bu durum tanının gecikmesine ve değerli zamanın kaybedilmesine neden olabilir. Hastaların dikkat etmesi gereken başlıca belirtiler şunlardır:

  • Günlerce, hatta haftalarca süren inatçı ateş
  • Titreme nöbetleri
  • Sürekli veya gelip giden sırt, göğüs veya karın ağrısı
  • Açıklanamayan genel bir halsizlik ve yorgunluk
  • İştahsızlık
  • İstenmeyen kilo kaybı

Literatürde tanımlanan ateş, karın ağrısı ve karında elle hissedilen nabız atan bir kitle (pulsatil kitle) üçlüsü aslında hastaların çok az bir kısmında bir arada bulunur. Bu nedenle özellikle risk grubundaki bir kişide inatçı ateş ve ağrı varsa, bu nadir ama ciddi olasılık mutlaka akla getirilmelidir.

Doktorlar Enfektif Aortit tanısını kesinleştirmek için hangi testleri kullanır?

Enfektif aortit tanısı, tek bir testle değil bir yapbozun parçalarını birleştirmek gibi, bir dizi bulgunun bir araya getirilmesiyle konur. Bu süreçte başvurduğumuz temel yöntemler şunlardır:

  • Kan Kültürleri: Enfeksiyona neden olan mikrobun adını koymak ve hangi antibiyotiğin işe yarayacağını belirlemek için en değerli testimizdir.
  • İltihap Belirteçleri: Kandaki CRP ve sedimantasyon (ESR) gibi değerlerin yüksekliği, vücutta bir iltihap olduğunu gösterir ama yerini söylemez.
  • Beyaz Kan Hücresi Sayımı: Lökosit sayısındaki artış, aktif bir enfeksiyonun bir başka işaretidir.
  • Doku Biyopsisi: Ameliyat sırasında çıkarılan hastalıklı aort dokusunun patoloji laboratuvarında incelenmesi, tanıyı %100 kesinleştiren “altın standart” yöntemdir.

Enfektif Aortit tanısında BT, MR ve PET/BT gibi görüntüleme yöntemlerinin rolü nedir?

Laboratuvar testleri bize bir sorun olduğunu söylerken, görüntüleme yöntemleri sorunun nerede ve ne kadar büyük olduğunu gösterir. Bu yüzden tanı sürecinin vazgeçilmez bir parçasıdırlar.

  • Bilgisayarlı Tomografi Anjiyografi (BTA), genellikle ilk tercihimizdir. Damardan kontrast madde vererek aortun üç boyutlu haritasını çıkarır. BTA ile aort duvarındaki kalınlaşmayı, etrafındaki iltihabı, enfeksiyonun yarattığı kese şeklindeki anevrizmaları ve hatta bazen enfeksiyonu kanıtlayan hava kabarcıklarını bile görebiliriz.
  • Manyetik Rezonans Anjiyografi (MRA), radyasyon içermemesi nedeniyle özellikle böbrek fonksiyonları hassas olan hastalar için mükemmel bir alternatiftir. Aort duvarındaki ödemi ve aktif iltihabı göstermede oldukça başarılıdır.
  • 18F-FDG Pozitron Emisyon Tomografisi (PET/BT) ise bu alandaki en heyecan verici gelişmelerden biridir. Bu teknoloji, vücuttaki metabolik olarak aktif hücreleri, yani kanser hücreleri gibi çok çalışan iltihap hücrelerini tespit eder. Enfeksiyon bölgesinde toplanan iltihap hücreleri, yüksek miktarda şeker tükettiği için PET/BT taramasında parlak bir “sıcak nokta” olarak belirir. PET/BT’nin en büyük gücü, iltihabı, tomografide görülebilen yapısal hasar (anevrizma gibi) henüz oluşmadan çok daha erken bir evrede yakalayabilmesidir. Bu erken tedaviye başlamak ve ölümcül komplikasyonları önlemek açısından muazzam bir avantajdır.

Staphylococcus aureus kaynaklı Enfektif Aortit neden özellikle tehlikelidir?

Eğer enfektif aortitin bir “kişiliği” olsaydı, Staphylococcus aureus’un neden olduğu tür en agresif ve öngörülemez olanı olurdu. Bu bakteriyle oluşan enfeksiyon, genellikle tıbbi bir acil durum olarak ele alınır. Çünkü son derece hızlı ilerler ve tanı konulduktan çok kısa bir süre sonra bile aort duvarını parçalayarak rüptür gibi ölümcül sonuçlara yol açabilir. Hastaların durumu doğru antibiyotik tedavisi almalarına rağmen saatler veya günler içinde hızla kötüleşebilir. Bu hızlı yıkım, S. aureus’un aort duvarını eriten enzimleri ne kadar etkin bir şekilde ürettiğinin bir kanıtıdır. Bu nedenle bu bakteriden şüphelenildiğinde, zamanla yarışıldığı ve bir an önce hem medikal hem de cerrahi tedaviye başlanması gerektiği bilinmelidir.

Salmonella bakterisinin neden olduğu Enfektif Aortit’in belirgin özellikleri nelerdir?

Salmonella kaynaklı aortit, hastalığın “uyuyan ajanı” olarak tanımlanabilir. Bu türün en ilginç özelliği, aort enfeksiyonunun genellikle haftalar veya aylar önce geçirilmiş ve tamamen unutulmuş bir ishal atağını (gıda zehirlenmesi) takiben ortaya çıkmasıdır.

Bu durumun arkasındaki mekanizma oldukça sinsidir. Bağırsak enfeksiyonu sırasında kana karışan Salmonella bakterileri, damar sertliği plaklarının içine saklanarak orada aylarca, hatta yıllarca sessizce bekleyebilir. Daha sonra, vücut direncinin düştüğü bir anda yeniden aktifleşerek aort duvarında yıkıcı bir enfeksiyon başlatır. Bu “uyuyan ajan” doğası, tanıyı oldukça zorlaştırır. Çünkü ateş ve sırt ağrısı gibi belirtiler ortaya çıktığında, başlangıçtaki bağırsak enfeksiyonu çoktan unutulmuş olabilir. Bu nedenle özellikle risk faktörleri olan bir kişide Salmonella kaynaklı bir ishal öyküsü varsa, aortit şüphesi daha da önem kazanır.

Streptococcus kaynaklı Enfektif Aortit nasıl teşhis ve tedavi edilir?

Özellikle zatürre etkeni olarak bilinen Streptococcus pneumoniae’nin neden olduğu aortitler, genellikle daha sinsi bir başlangıç gösterir ve tanı konulması uzun sürebilir. Bu tür enfeksiyonların yönetiminden çıkarılacak en önemli ders, sadece antibiyotik tedavisinin neredeyse hiçbir zaman yeterli olmamasıdır. Klinik deneyimler, uygun antibiyotik tedavisine rağmen hastalığın ilerlemeye devam ettiğini ve zamanında cerrahi müdahale yapılmayan hastaların durumunun kötüleştiğini defalarca göstermiştir. Bu durum enfekte ve yapısal olarak zayıflamış aort dokusunu tamamen çıkarmanın ve damar bütünlüğünü yeniden sağlamanın bir seçenek değil bir zorunluluk olduğunu kanıtlamaktadır.

Enfektif Aortit tedavisinde neden hem antibiyotik tedavisi hem de cerrahi müdahale genellikle gereklidir?

Enfektif aortit tedavisini, yanan ve taşıyıcı kolonları çatlamış bir binaya müdahale etmeye benzetebiliriz. Bu durumda yapılması gereken iki şey vardır: önce itfaiyeyi çağırıp yangını söndürmek, sonra da mühendisleri ve inşaat ekibini çağırıp hasarlı kolonları onarmak ve binayı yıkılmaktan kurtarmak. Sadece birini yapmak, felaketle sonuçlanır.

  • Antibiyotik Tedavisi (İtfaiye Ekibi): Amacı, kan dolaşımındaki bakterileri temizleyerek “yangını” söndürmek ve enfeksiyonun diğer organlara sıçramasını (sepsis) engellemektir.
  • Cerrahi Müdahale (İnşaat ve Yıkım Ekibi): Amacı, enfeksiyonun ana kaynağı olan hasarlı, enfekte ve ölü aort dokusunu tamamen kazıyıp çıkarmak (binanın çürümüş kısımlarını yıkmak) ve en önemlisi, zayıflamış aort bölümünü sağlam bir yapay damar (greft) ile değiştirerek (binanın taşıyıcı kolonlarını yeniden inşa etmek) damarın yapısal bütünlüğünü yeniden sağlamak ve yırtılmayı önlemektir.

Sadece antibiyotik tedavisi ile ilerlemek, yani sadece yangını söndürüp binayı kendi haline bırakmak, duvarları zaten zayıflamış olan yapının eninde sonunda çökmesine neden olacaktır. Bu nedenle medikal ve cerrahi tedavinin bir kombinasyonu, bu hastalıkta standart ve en etkili yoldur.

Endovasküler Onarım (EVAR/TEVAR), Enfektif Aortit tedavisinde minimal invaziv bir alternatif midir?

Endovasküler onarım, yani kasıktan küçük bir kesiyle girilerek anevrizmanın içine bir stent-greft yerleştirilmesi, son yıllarda aort hastalıklarının tedavisinde bir devrim yaratmıştır. Ancak enfektif aortit tedavisinde kullanımı oldukça tartışmalıdır. Çünkü temel cerrahi prensiplerinden biri, “enfekte bir alana asla yabancı bir cisim yerleştirmemektir.” Endovasküler onarım, bunu yaparak, yani enfekte aort dokusunu temizlemeden içine bir stent-greft yerleştirerek bu kuralı ihlal eder.

Buna rağmen, endovasküler onarımın bu hastalıkta bir rolü vardır. Özellikle açık bir ameliyatı kaldıramayacak kadar yaşlı, zayıf veya ek ciddi hastalıkları olan hastalarda bir seçenek olabilir. Ayrıca anevrizması yırtılmış ve kanaması olan şoktaki bir hastada, kanamayı hızla kontrol altına almak için hayat kurtarıcı bir “köprüleme” veya “hasar kontrol” manevrası olarak kullanılabilir. Bu hastanın durumu stabil hale getirildikten sonra daha kalıcı bir çözüm planlamasına olanak tanır. Ancak bu yaklaşım hastanın genellikle ömür boyu antibiyotik kullanmasını ve çok yakın takip edilmesini gerektiren, dikkatle seçilmesi gereken bir yoldur.

Enfektif Aortit tedavi edilmezse hangi hayati tehlike taşıyan komplikasyonlar gelişebilir?

Enfeksiyon kontrol altına alınamazsa, aorttan başlayarak tüm vücudu etkileyen bir dizi felakete yol açar. Gelişebilecek başlıca ölümcül komplikasyonlar şunlardır:

  • Aort rüptürü (yırtılma)
  • Sepsis (kan zehirlenmesi)
  • Septik emboli (enfekte pıhtıların beyin, böbrek gibi organlara atması)
  • Felç (inme)
  • Böbrek yetmezliği
  • Uzuv kaybı
  • Aortoenterik fistül (aortun bağırsağa açılması ve sindirim sistemine kanaması)

Enfektif Aortit tanısı alan bir hastanın iyileşme prognozu ve hayatta kalma oranları nasıldır?

Enfektif aortitin prognozu, yani hastalığın seyri hakkındaki öngörü, ne yazık ki oldukça ciddidir. Tedavi edilmediğinde hastalık neredeyse her zaman ölümcüldür. Tanı konulup tedavi edilen hastalarda bile, tanının ne kadar erken konulduğuna ve komplikasyonların gelişip gelişmediğine bağlı olarak ölüm oranları hala yüksektir.

Ancak bu kasvetli tabloya rağmen umut vardır. Hayatta kalmayı belirleyen en önemli faktör, zamana karşı yapılan yarışı kazanmaktır. Erken tanı ve acil, uygun tedavi, prognozu tamamen değiştirebilir. Özellikle, şüphe anında başlanan etkili antibiyotik tedavisinin ve zamanında yapılan cerrahi müdahalenin hayatta kalma oranlarını önemli ölçüde artırdığı kanıtlanmıştır. Bu durum hastanın belirtiler ortaya çıktığında zaman kaybetmeden, bu nadir durumu tanıyabilecek ve yönetebilecek uzman bir merkeze ulaşmasının ne kadar hayati olduğunu vurgular.

Enfektif Aortit tedavisinden sonra hastaları nasıl bir uzun dönem takip süreci beklemektedir?

Enfektif aortit tedavisi, başarılı bir ameliyat ve antibiyotik kürü ile sona ermez. Aksine, bu hasta ile aort bakım ekibi arasında ömür boyu sürecek bir ortaklığın başlangıcıdır. Hastalığın kendisi veya altta yatan damar zayıflığı, gelecekte yeni sorunların ortaya çıkma riskini beraberinde getirir. Bu nedenle yakın ve düzenli takip esastır. Bu takip süreci şunları içerir:

  • Düzenli görüntüleme (BT veya MR anjiyografi)
  • Kan testleri ile iltihap belirteçlerinin takibi
  • Kan basıncının sıkı kontrolü
  • Diyabet gibi altta yatan hastalıkların iyi yönetimi
  • Herhangi bir yeni enfeksiyon belirtisinin (diş apsesi, idrar yolu enfeksiyonu vb.) derhal tedavi edilmesi

Bu takip, yerleştirilen greftin durumunu kontrol etmek ve en önemlisi, aortun başka bir bölümünde yeni bir anevrizma veya iltihaplanma gelişip gelişmediğini erken evrede saptamak için yapılır. Bu hastanın uzun vadeli sağlığını korumak için devam eden bir sorumluluktur.

Sıkça Sorulan Sorular

Aort damarının enfeksiyon nedeniyle iltihaplanmasıdır. Nadir ancak hayati tehlike taşıyan ciddi bir damarsal hastalıktır.

Genellikle Staphylococcus aureus, Salmonella türleri ve Treponema pallidum gibi bakteriler sorumludur.

Kan yoluyla vücuda yayılan enfeksiyonlar aort duvarına yerleşebilir. Özellikle bağışıklığı zayıf kişilerde daha sık görülür.

Yaşlılar, bağışıklık sistemi zayıf olanlar, kronik hastalığı olanlar ve damar içi uyuşturucu kullananlar risk altındadır.

Ateş, göğüs veya sırt ağrısı, halsizlik, kilo kaybı ve bazen sepsis belirtileri görülebilir.

BT veya MR anjiyografi, kan kültürleri ve laboratuvar testleri ile tanı konur.

Evet, enfeksiyon aort duvarını zayıflatarak anevrizma oluşumuna neden olabilir.

Enfeksiyonun yayılması, aort rüptürü, sepsis ve ölümle sonuçlanabilir.

Geniş spektrumlu antibiyotik tedavisi ile başlanır; bazen cerrahi müdahale gerekebilir.

Anevrizma, rüptür riski veya antibiyotiklere yanıt alınamayan durumlarda cerrahi gereklidir.

Antibiyotik tedavisi genellikle 4-6 hafta sürer; ancak duruma göre uzatılabilir.

Doğrudan bulaşıcı değildir; ancak altta yatan enfeksiyonlar kişiden kişiye geçebilir.

Evet, özellikle geç tanı konulan ve tedavi edilmeyen vakalarda yüksek ölüm oranına sahiptir.

Enfeksiyon hastalıkları, kardiyovasküler cerrahi ve radyoloji uzmanları birlikte tedavi planlar.

Hijyen kurallarına dikkat etmek, bağışıklık sistemini güçlendirmek ve kronik enfeksiyonların tedavisini ihmal etmemek gerekir.

Call Now Button