AVM hastalığı (Arteriovenöz Malformasyon), atardamarlar ile toplardamarlar arasında var olan doğuştan gelen anormal bir bağlantıdır. Bu durum “damar yumağı” olarak da bilinen ve kanın normal dolaşım yolunu atlamasına neden olan bir yapı oluşturur. Sağlıklı dokuların ihtiyaç duyduğu oksijen ve besinlerin azalmasına yol açarken, damar duvarlarında yarattığı aşırı basınç nedeniyle beyin kanaması gibi hayati riskler taşır. Bu nedenle beyinde damar yumağı varlığı, potansiyel olarak tehlikeli kabul edilen ve mutlaka uzman bir hekim tarafından değerlendirilmesi gereken önemli bir sağlık sorunudur.

Tıbbi Terim Arteriovenöz Malformasyon (AVM)
Tanım Arter ve venler arasında doğrudan bağlantıların olduğu, normal kapiller yataktan yoksun konjenital damar anomalisi
Görülme Yerleri En sık beyin ve omurilikte; cilt, akciğer, karaciğer ve ekstremitelerde de görülebilir
Başlıca Nedenler Konjenital (doğuştan) gelişimsel anomali – Nadiren edinsel olabilir
Belirtiler (Beyin AVM) Baş ağrısı, epileptik nöbetler, fokal nörolojik bulgular, bilinç kaybı, inme belirtileri
Belirtiler (Periferik AVM) Nabızlı kitle, ciltte kızarıklık, ısı artışı, ağrı, ülserasyon, kanama
Komplikasyonlar İntrakraniyal kanama, konjestif kalp yetmezliği (yüksek akımlı AVM’lerde), nörolojik hasar
Tanı Yöntemleri Beyin AVM: MRI, MRA, BT anjiyografi, serebral anjiyografi – Periferik AVM: Doppler USG, BT/MR anjiyografi
Tedavi Yöntemleri Cerrahi rezeksiyon, endovasküler embolizasyon, stereotaktik radyocerrahi (özellikle beyin AVM’lerinde)
Takip Süreci Semptomatik ve yüksek riskli AVM’lerde düzenli görüntüleme ve nörolojik değerlendirme önerilir

AVM Hastalığı nedir ve vücudumuzu nasıl etkiler?

Arteriovenöz malformasyon
Arteriovenöz malformasyon

AVM hastalığı, bahsettiğimiz bu anormal damar yumağının, özellikle beyin ve omurilik gibi hassas organlarda bulunması durumudur. Normalde kan, atardamarlardan kılcal damarlara geçerek yavaşlar ve dokuları besler. AVM’de ise bu kılcal damar ağı yoktur. Yüksek basınçlı kan, atardamardan doğrudan, bu basınca dayanıksız, ince duvarlı toplardamara hücum eder. Bu anormal kavşağa “nidus” yani yumak adı verilir.

Bu durumun vücuda, özellikle de beyne zarar verme şekli üç temel mekanizmaya dayanır. Birincisi, AVM’nin çevresindeki sağlıklı beyin dokusundan kan “çalmasıdır”. Kan, direncin az olduğu bu anormal yumağa doğru akmayı tercih ettiği için, komşu beyin hücreleri ihtiyaç duydukları oksijen ve besinden mahrum kalır. Bu “çalma fenomeni” yüzünden, AVM kanamamış olsa bile, zamanla o bölgedeki beyin hücreleri zayıflar ve ölebilir. Bu durum kendini nöbetler veya yavaş ilerleyen güçsüzlük gibi belirtilerle gösterebilir.

İkinci etki AVM yumağının zamanla büyüyerek bir kitle gibi davranmasıdır. Büyüyen bu yumak, beynin konuşma, hareket veya görme gibi önemli merkezlerine baskı yapabilir. Bu baskı, aynı zamanda beyni koruyan beyin omurilik sıvısının dolaşımını da bozarak, kafatasının içinde basıncın tehlikeli bir şekilde artmasına (hidrosefali) neden olabilir.

Üçüncü ve en korkulan etki ise kanamadır. Toplardamar duvarları, atardamardan gelen bu şiddetli basınca dayanamaz. Zamanla zayıflar, genişler, balonlaşır (anevrizma geliştirir) ve en sonunda yırtılabilir. İşte bu beyin kanamasıdır ve hemorajik inme olarak adlandırılır. Çoğu zaman hastaların doktora ilk başvuru sebebi bu ani kanamadır. Dolayısıyla “beyinde damar yumağı tehlikeli mi?” sorusunun yanıtı, maalesef evettir. İçerdiği kanama riski, AVM’yi oldukça tehlikeli bir durum haline getirir.

AVM Hastalığı’nın farklı türleri nelerdir ve en sık nerede görülür?

AVM’ler vücudun hemen her yerinde ortaya çıkabilse de en sık ve en önemli olanları merkezi sinir sisteminde bulunanlardır. Bulundukları yere ve yapılarına göre çeşitli türleri vardır. Başlıca AVM türleri şunlardır:

  • Beyin AVM’leri
  • Omurilik AVM’leri
  • Periferik AVM’ler (kol, bacak, yüz veya iç organlarda)
  • Dural Arteriovenöz Fistüller (DAVF)
  • Galen Veni Malformasyonu (VOGM)

Bu türler arasında en sık görüleni beyin AVM’leridir. AVM’nin beynin neresinde olduğu, yol açtığı şikayetleri doğrudan belirler. Örneğin beynin görmeyle ilgili olan arka kısmındaki bir AVM, görme alanı kayıplarına neden olurken, hareketle ilgili bir bölgedeki AVM kolda veya bacakta güçsüzlüğe yol açabilir.

Omurilik AVM’leri daha nadirdir ama bel ve sırt ağrıları, bacaklarda ilerleyici güçsüzlük, uyuşma ve hatta felce kadar varabilen ciddi sorunlara neden olabilirler.

Burada anlaşılması gereken en kritik nokta şudur: Bir AVM’nin büyüklüğünden çok, beynin ne kadar “kıymetli” bir arazisinde yer aldığı önemlidir. Konuşma, anlama, hareket gibi hayati fonksiyonları yöneten bölgelere “eloquent” yani fonksiyonel olarak önemli alanlar deriz. Bu bölgelerdeki küçücük bir AVM, beynin daha sessiz bir bölgesindeki daha büyük bir AVM’den çok daha tehlikeli olabilir ve tedavisi de o denli risklidir. Bu yüzden her hastanın durumu parmak izi gibi kendine özgüdür ve tedavi planı kişiye özel olarak çizilir.

AVM Hastalığı neden olur ve kanama riskini artıran faktörler nelerdir?

AVM’lerin büyük çoğunluğunun doğuştan geldiği, yani anne karnındaki gelişim sırasında damar sisteminde meydana gelen bir “imalat hatası” olduğu düşünülmektedir. Neden bazı insanlarda bu hatanın oluştuğu ise bilinmiyor. Genellikle kalıtsal bir durum değildir, yani aileden çocuğa doğrudan geçmez. Ancak Osler-Weber-Rendu sendromu (HHT) gibi bazı nadir genetik hastalıklarda AVM görülme sıklığı artar.

Bir AVM’nin varlığı başlı başına bir risk olsa da her AVM’nin kanama riski aynı değildir. Peki AVM hastalığı ölümcül müdür? Bu sorunun cevabı, AVM’nin taşıdığı risk faktörlerine bağlıdır. Bir AVM’nin kanama olasılığını artıran bazı önemli faktörler bulunmaktadır:

  • Daha önce kanamış olması
  • Beynin derininde yerleşmesi
  • Kanı beynin derinindeki toplardamarlara boşaltması
  • Yumak içinde veya besleyici damar üzerinde ek anevrizmaların (baloncuk) varlığı

Bu faktörlerden herhangi birinin varlığı, yıllık kanama riskini genel ortalama olan %2-4’ün üzerine çıkarır. Özellikle daha önce kanamış bir AVM, en yüksek riski taşır. İlk kanamayı takip eden bir yıl içinde tekrar kanama ihtimali oldukça yüksektir. Bu nedenle bir hastanın gerçek riski, bu özelliklere bakılarak kişisel olarak hesaplanır. Bu neden bazı hastalara “bekle ve gör” denirken, bazılarına acil tedavi önerildiğini açıklar.

AVM Hastalığı belirtileri nelerdir?

AVM’si olan pek çok kişi, hayatı boyunca hiçbir belirti yaşamayabilir ve bu durum başka bir nedenle yapılan beyin filmi sırasında tesadüfen ortaya çıkabilir. Ancak belirti verdiğinde, bunlar AVM’nin kanayıp kanamadığına göre farklılık gösterir.

Henüz kanamamış bir AVM, yerine ve büyüklüğüne göre çeşitli belirtiler verebilir:

  • Nöbetler (epilepsi)
  • Genellikle tek taraflı, zonklayıcı veya migren benzeri baş ağrıları
  • Vücudun bir tarafında giderek artan kas güçsüzlüğü veya uyuşma
  • Görme sorunları (bulanıklık, çift görme, görme alanı kaybı)
  • Baş dönmesi, denge ve koordinasyon güçlüğü
  • Konuşma veya söylenenleri anlama zorluğu
  • Hafıza, planlama ve konsantrasyon sorunları
  • Nadiren, sadece stetoskopla duyulabilen veya hasta tarafından da hissedilebilen uğultu sesi (bruit)

AVM’nin yırtılmasıyla ortaya çıkan kanama ise çok daha ani ve şiddetli belirtilere yol açar ve acil tıbbi müdahale gerektirir:

  • “Hayatımın en kötü baş ağrısı” şeklinde tanımlanan, aniden başlayan ve dayanılmaz şiddetteki baş ağrısı
  • Bulantı ve kusma
  • Ense sertliği
  • Işığa karşı aşırı hassasiyet
  • Bilinç bulanıklığı, uyku hali veya tam bilinç kaybı (koma)

Burada unutulmaması gereken en önemli mesaj şudur: Belirtilerin hafif olması veya hiç olmaması, AVM’nin tehlikesiz olduğu anlamına gelmez. Kanama riski en yüksek olan bazı AVM’ler, yırtılana kadar tamamen sessiz kalabilirler. Güvenliğin ölçüsü hastanın nasıl hissettiği değil AVM’nin görüntüleme yöntemleriyle ortaya konan anatomik özellikleridir.

AVM Hastalığı tanısı nasıl konur?

Bir hastada AVM’den şüphelenildiğinde, tanı yolculuğu genellikle birkaç adımdan oluşur. Bu süreç yapbozun parçalarını birleştirerek tam bir resim elde etmeye benzer. İlk adım, hastanın şikayetlerini dikkatle dinlemek ve detaylı bir nörolojik muayene yapmaktır. Kesin tanı için ise modern görüntüleme teknolojilerinden yararlanılır.

Genellikle ilk başvurulan test Bilgisayarlı Tomografi (BT) olur. BT, özellikle acil servise ani ve şiddetli baş ağrısıyla gelen bir hastada beyin kanaması olup olmadığını saniyeler içinde gösterir. Eğer kanama yoksa veya daha detaylı bir inceleme gerekiyorsa, bir sonraki adım Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG) olur. MRG, beynin yumuşak dokusunu ve AVM yumağının kendisini çok daha ayrıntılı gösterir. AVM’nin nerede olduğunu, boyutunu ve beynin önemli merkezleriyle olan komşuluğunu anlamamızı sağlar.

Ancak AVM tedavisini planlamak için altın standart yöntem Serebral Anjiyografi (DSA)’dir. Bu bir tür damar röntgenidir. Kasıktaki veya bilekteki bir atardamardan çok ince bir kateterle girilerek beyin damarlarına kadar ulaşılır. Buradan verilen özel bir boya maddesi sayesinde kan damarlarının filmi çekilir. Anjiyografi bize AVM’nin adeta bir yol haritasını sunar: hangi atardamarların onu beslediğini, yumağın iç yapısının ne kadar karmaşık olduğunu ve kanın hangi toplardamarlar aracılığıyla boşaldığını net bir şekilde gösterir. Bu detaylı harita olmadan, güvenli ve etkili bir tedavi planlamak mümkün değildir.

Beyin AVM Hastalığı nasıl derecelendirilir ve bu neden önemlidir?

Tüm AVM’lerin riski ve tedavi zorluğu aynı değildir. Bu nedenle cerrahlar, özellikle ameliyat riskini objektif bir şekilde değerlendirmek için standart bir sistem kullanır. Bu sistemlerin en bilineni Spetzler-Martin Derecelendirme Sistemi’dir. Bu sistem, AVM’nin karmaşıklığını ve cerrahi riskini 1’den 5’e kadar bir puanla ifade eder. Puanlama yapılırken üç ana kritere bakılır:

  • AVM yumağının (nidus) boyutu
  • Komşu beyin dokusunun fonksiyonel önemi (kıymetli bir bölgede olup olmadığı)
  • Kanı boşaltan toplardamarların derin veya yüzeysel olması

Bu üç kriterden alınan puanlar toplanarak AVM’nin derecesi belirlenir. Düşük dereceli (Derece I-II) AVM’ler, ameliyat riski en az olanlardır. Yüksek dereceli (Derece IV-V) AVM’ler ise en zorlu ve riskli vakalardır; bu vakalarda genellikle ameliyat dışı yöntemler veya kombine tedaviler tercih edilir.

Bu derecelendirme sistemi, doktorların dünya genelinde aynı dili konuşmasını sağlayan evrensel bir araçtır. Bir hastaya neden belirli bir tedavinin önerildiğini somut verilerle açıklama imkanı tanır. “Ameliyatınız riskli” gibi genel bir ifade yerine, “AVM’niz büyük ve beynin hareket merkezine yakın olduğu için Derece IV, bu nedenle önce riski azaltacak başka bir yöntem deneyeceğiz” demek, hastanın tedavi sürecine daha bilinçli katılmasını sağlar.

AVM Hastalığı için tedavi seçenekleri nelerdir?

AVM tedavisinde herkese uyan tek bir reçete yoktur. Karar, hastalığın doğal seyrindeki kanama riski ile tedavinin riskleri arasında bir terazi kurmaya benzer. En doğru seçeneği bulmak için hastanın yaşı, genel sağlık durumu ve AVM’nin derecesi, konumu gibi birçok faktör bir arada değerlendirilir. Ana tedavi yaklaşımları şunlardır:

  • Gözlem ve Takip
  • Cerrahi Rezeksiyon (Ameliyatla Çıkarma)
  • Endovasküler Embolizasyon (Damar İçinden Tıkama)
  • Stereotaktik Radyocerrahi (Odaklanmış Işın Tedavisi)

Modern AVM tedavisinde bu yöntemler genellikle tek başlarına değil bir stratejinin parçaları olarak birlikte kullanılırlar. Örneğin büyük bir AVM’yi ameliyat etmeden önce, embolizasyon ile yumağı besleyen bazı damarlar tıkanarak küçültülebilir ve ameliyat daha güvenli hale getirilebilir. Ya da ameliyatla çıkarılamayan bir kalıntı parça için radyocerrahi uygulanabilir. Bu nedenle tedavi, tek bir işlemden çok, birkaç adımdan oluşan bir yolculuk olabilir.

AVM Hastalığı tedavisinde cerrahi rezeksiyon ne zaman düşünülür?

Cerrahi rezeksiyon, yani AVM yumağının açık beyin ameliyatı ile tamamen çıkarılması, bu hastalıktan kurtulmak için en kesin ve anında sonuç veren yöntemdir. Başarıyla tamamlandığında, kanama riskini o anda ve kalıcı olarak ortadan kaldırır. Bu nedenle özellikle düşük dereceli, beynin yüzeyine yakın ve cerrahi olarak güvenle ulaşılabilecek AVM’ler için altın standart tedavi olarak kabul edilir. AVM ameliyatı olanlar için başarılı bir operasyon hastalığın tamamen tedavi edildiği anlamına gelir.

Ameliyat, genel anestezi altında, bir operasyon mikroskobu kullanılarak yapılır. Cerrah, AVM yumağını sağlıklı beyin dokusundan bir heykeltıraş titizliğiyle ayırır. Önce yumağı besleyen atardamarları bulup kapatır, ardından yumağı çıkarır ve en son olarak kanı boşaltan toplardamarları keser. Ameliyatın temel prensibi “ya hep ya hiç”tir. Amacımız yumağın tamamını çıkarmaktır, çünkü geride bırakılan küçücük bir parça bile kanama riskinin devam etmesi, hatta artması anlamına gelebilir. Bu cerrahın bir AVM’yi tamamen çıkaramayacağını düşünüyorsa, daha güvenli başka bir tedavi alternatifi önereceği konusunda hastaya güvence verir.

AVM Hastalığı tedavisinde endovasküler embolizasyonun rolü nedir?

Endovasküler embolizasyon, açık ameliyat gerektirmeyen, daha az invaziv bir yöntemdir. Bunu, bir tesisatçının tıkalı veya sorunlu bir boruyu duvarı kırmadan, içeriden özel malzemelerle onarmasına benzetebiliriz. Bu işlemde, girişimsel bir nöroradyolog, kasıktaki veya bilekteki atardamardan girerek çok ince ve esnek bir kateteri beyin damarlarına, doğrudan AVM’nin içine kadar ilerletir.

Kateter doğru yere ulaştığında, içinden Onyx adı verilen özel bir sıvı yapıştırıcı veya minik metal sarmallar (koiller) enjekte edilir. Bu malzeme, AVM’yi besleyen damarları tıkayarak içindeki kan akışını azaltır veya tamamen durdurur. Embolizasyon, nadiren tek başına tam bir tedavi sağlar. Asıl rolü, diğer tedavilere yardımcı olmaktır. Ameliyat öncesi AVM’deki kan akışını azaltarak ameliyatı kolaylaştırmak veya radyocerrahi öncesi büyük bir AVM’yi küçülterek ışın tedavisinin daha etkili olmasını sağlamak gibi stratejik amaçlarla kullanılır. Başarısı, AVM’yi ne kadar yok ettiğiyle değil bir sonraki asıl tedaviyi ne kadar güvenli ve etkili kıldığıyla ölçülür.

Hangi AVM Hastalığı vakaları stereotaktik radyocerrahi için uygundur?

Stereotaktik radyocerrahi (Gamma Knife veya benzeri teknolojiler), isminde “cerrahi” kelimesi geçse de aslında bir ameliyat değildir; neşter veya kesi kullanılmaz. Bu yöntemi, yüzlerce farklı açıdan gelen zayıf güneş ışınını bir büyüteçle tek bir noktaya odaklayarak o noktayı yakmaya benzetebiliriz. Her bir ışın tek başına zararsızken, hepsi AVM yumağının üzerinde birleştiğinde çok güçlü bir etki yaratır.

Bu yüksek dozdaki radyasyon, AVM’yi oluşturan damarların duvarlarına hasar verir. Bu hasar, damarların zamanla yavaş yavaş kalınlaşmasına, kapanmasına ve sonunda bir yara dokusuna dönüşmesine neden olur. Bu sürecin en önemli özelliği, anında olmamasıdır. Tedavinin tam etkisini göstermesi ve AVM’nin tamamen kapanması 2 ila 3 yıl sürebilir. Bu bekleme süresi boyunca hasta, kanama riskini taşımaya devam eder.

Bu yöntem özellikle şu durumlar için idealdir:

  • Ameliyatın çok riskli olacağı, beynin derin ve hassas bölgelerinde yer alan AVM’ler.
  • Boyutu 3 cm’den küçük olan AVM’ler.
  • Genel sağlık durumu açık beyin ameliyatına uygun olmayan hastalar.

Radyocerrahi, hastaya açık ameliyatın anlık risklerinden kaçınma şansı verir, ancak bunun karşılığında belirsizliğin ve kanama riskinin devam ettiği uzun bir bekleme dönemini kabul etmeyi gerektirir. Bu sadece tıbbi değil aynı zamanda bir yaşam tarzı kararıdır.

AVM Hastalığı tedavi seçenekleri arasındaki temel farklar nelerdir?

Bu üç ana tedavi yöntemini karşılaştırmak, hangi yolun neden seçildiğini daha iyi anlamanıza yardımcı olabilir.

Hız ve kesinlik açısından baktığımızda, cerrahi açık ara öndedir. Ameliyat masasında sorun çözülür ve kanama riski anında ortadan kalkar. Radyocerrahi ise yelpazenin diğer ucundadır; sabır gerektiren, sonuçları yıllar içinde alınan yavaş ama etkili bir yöntemdir. Embolizasyon ise genellikle bu ikisi arasında bir köprü görevi görür, süreci hızlandırır veya daha güvenli hale getirir.

Risk ve iyileşme süreci açısından ise durum tam tersidir. Açık beyin ameliyatı doğası gereği en yüksek anlık riski ve en uzun iyileşme sürecini içerir. Hasta haftalar, hatta aylar sürebilecek bir toparlanma dönemine girer. Embolizasyon ve radyocerrahi ise çok daha konforludur. Hastalar genellikle bir gün sonra normal yaşamlarına dönebilirler. Ancak radyocerrahinin getirdiği uzun bekleme süresi boyunca devam eden kanama riski de kendi başına bir yüktür.

Sonuçta seçim, “hemen ama daha yüksek riskle mi, yoksa daha güvenli ama bekleyerek mi?” sorusuna verilecek cevaba bağlıdır. Bu karar, AVM’nin yapısı ve hastanın öncelikleri göz önünde bulundurularak birlikte verilir.

AVM Hastalığı tedavisi sonrası süreç ve uzun dönem beklentiler nasıldır?

AVM tedavisinden sonraki hayat, uygulanan tedaviye ve tedavinin ne kadar başarılı olduğuna göre şekillenir. Cerrahi ile AVM’si tamamen çıkarılmış bir hasta için prognoz genellikle mükemmeldir. Kanama riski ortadan kalktığı için normal bir yaşam sürmesi ve normal bir yaşam beklentisine sahip olması beklenir. Radyocerrahi sonrası ise AVM’nin tamamen kapandığı anjiyografi ile teyit edildiğinde, aynı olumlu sonuç elde edilir.

İyileşme süreci, en uzun ve meşakkatli olanı açık ameliyat sonrasıdır. Haftalar süren yorgunluk ve bazen rehabilitasyon (fizik tedavi, konuşma terapisi) gerektiren bir dönem olabilir. Embolizasyon ve radyocerrahi sonrası ise fiziksel iyileşme çok daha hızlıdır.

Tedavi ne olursa olsun, yolculuk hastaneden taburcu olunca bitmez. AVM’nin tamamen yok olduğunu doğrulamak ve çok nadir de olsa nüks etmediğinden emin olmak için uzun yıllar boyunca periyodik MRG veya anjiyografi takipleri gerekir. Özellikle avm hastaları yorumları ve deneyimleri, bu takip sürecine sadık kalmanın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Peki, avm hastaları nelere dikkat etmeli?

Tedavi sonrası dönemde genel olarak önerilen bazı noktalar vardır:

  • Doktor randevularını ve takip görüntülemelerini asla aksatmamak.
  • Baş ağrısı, nöbet veya yeni ortaya çıkan herhangi bir nörolojik belirtide derhal doktora başvurmak.
  • Doktor onayı olmadan, kafa içi basıncı artırabilecek ağır kaldırma gibi zorlayıcı aktivitelerden kaçınmak.
  • Kan basıncını kontrol altında tutmak ve genel olarak sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek.
  • Özellikle kanama geçirmiş ve kalıcı nörolojik hasar (güçsüzlük, konuşma bozukluğu vb.) yaşamış hastalar, sosyal ve yasal haklardan yararlanmak için AVM hastalığı engelli raporu başvurusunda bulunabilirler.

AVM hastalığı, hem hasta hem de ailesi için zorlu bir süreç olabilir. Ancak günümüzün gelişmiş tanı ve tedavi yöntemleri, multidisipliner bir yaklaşımla birleştiğinde, bu zorluğun üstesinden gelmek ve hastalara sağlıklı bir gelecek sunmak çoğu zaman mümkündür.

Call Now Button