Kalp tümörü, nefes darlığından çarpıntıya, göğüs ağrısından pıhtı atmasına bağlı inme riskine kadar geniş bir yelpazede belirtilerle kendini gösterebilen anormal doku kitleleridir. Kalpte saptanan bu kitleler, genellikle cerrahi ile tamamen tedavi edilebilen iyi huylu (benign) olabileceği gibi, kalp kanseri olarak da bilinen ve daha karmaşık tedavi süreçleri gerektiren kötü huylu (malignant) formlarda da olabilir. Tedavi yaklaşımı; tümörün tipine, büyüklüğüne ve yerine göre cerrahi, kemoterapi veya radyoterapi gibi yöntemlerle kişiye özel olarak belirlenir. Bu durumun hayati riski ve yaşam süresine etkisi, tamamen kitlenin bu özelliklerine bağlıdır.
Tanım | Kalp dokusundan kaynaklanan iyi huylu (benign) veya kötü huylu (malign) kitleler |
Tipleri | Benign: Miksoma (en sık), lipom, rabdomiyom, fibroelastoma; Malign: Sarkom, lenfoma |
Nedenler | Çoğunlukla nedeni bilinmez; bazıları genetik yatkınlık veya sendromlarla ilişkili olabilir |
Risk Faktörleri | Ailede kalp tümörü öyküsü, bazı genetik sendromlar, ileri yaş (kötü huylu tümörlerde) |
Belirtiler | Nefes darlığı, çarpıntı, bayılma, göğüs ağrısı, emboli, halsizlik, ateş, kilo kaybı |
Tanı Yöntemleri | Ekokardiyografi (en sık), BT veya MR, EKG, kardiyak kateterizasyon, biyopsi (gerekirse) |
Tedavi Yöntemleri | Cerrahi olarak tümörün çıkarılması (benign tümörlerde), kemoterapi/radyoterapi (malign tümörlerde), semptomatik tedavi |
Komplikasyonlar | Emboli, kapak tıkanıklığı, ritim bozuklukları, kalp yetmezliği, ani ölüm |
İyileşme ve Takip | Cerrahi sonrası düzenli ekokardiyografi, malign tümörlerde onkolojik takip, nüks riskinin izlenmesi |
Önleme Yöntemleri | Spesifik önleme yoktur; ailesel yatkınlık varsa düzenli kardiyolojik kontrol önerilir |
Bir Kalp Tümörü Varlığında Ne Gibi Belirtiler Görülür?
Kalp tümörlerinin en zorlayıcı yanlarından biri, belirtilerinin genellikle çok silik olması veya sık görülen başka kalp rahatsızlıklarını taklit etmesidir. Bu durum “kalpte kitle belirtileri nelerdir?” sorusunun cevabını karmaşıklaştırır ve ne yazık ki tanıda gecikmelere yol açabilir. Bazen bir kalp tümörü, hasta tamamen başka bir şikayetle doktora gittiğinde, yapılan tetkikler sırasında tamamen tesadüfen fark edilir. Bu hasta ve yakınları için şok edici bir durum olabilir, ancak aynı zamanda erken teşhis için bir fırsattır.
Genel olarak bir kalp tümörünün yol açtığı şikayetler, tümörün kalbin içindeki kan akışını ne kadar engellediğine, kalbin ritmini bozup bozmadığına veya vücuda pıhtı atmasına neden olup olmadığına bağlıdır. Belirtileri üç ana grupta toplamak, durumu daha anlaşılır kılabilir.
Birinci grup, vücudun tümöre karşı verdiği genel, sistemik reaksiyonlardır. Bu belirtiler genellikle bir enfeksiyon veya romatizmal hastalıkla karıştırılabilir. Bu genel belirtiler şunlardır:
- Aşırı ve geçmeyen yorgunluk
- Nedeni anlaşılamayan hafif ateş
- Özellikle geceleri ortaya çıkan terlemeler
- İştahsızlık
- İstenmeyen kilo kaybı
- Eklem ağrıları
- Ciltte beliren küçük kırmızı noktacıklar
İkinci grup belirtiler tümörün kalp içinde fiziksel olarak yer kaplayarak kanın serbestçe dolaşmasını engellemesiyle, yani bir nevi “trafik sıkışıklığı” yaratmasıyla ortaya çıkar. Bu durum kalbin pompalama görevini zorlaştırır. Bu tıkanıklığa bağlı en yaygın belirtiler şunlardır:
- Özellikle efor sarf ederken veya sırtüstü yatarken artan nefes darlığı
- Göğüste hissedilen baskı veya ağrı
- Baş dönmesi ve sersemlik hissi
- Ani bayılma (senkop)
- Kalp atışlarında düzensizlik veya çarpıntı hissi
- Vücutta sıvı birikmesine bağlı olarak bacaklarda ve karında şişlik
Üçüncü ve belki de en tehlikeli grup belirtiler emboli yani “pıhtı atması” sonucu gelişir. Bazı tümörlerin yüzeyi pürüzlü ve kırılgandır. Bu yüzeyden kopan küçük bir tümör parçası veya üzerinde oluşan bir kan pıhtısı, kan dolaşımına karışarak vücudun hayati organlarına giden damarları aniden tıkayabilir. Bu durumun yol açabileceği ciddi sonuçlar şunları içerir:
- İnme (felç)
- Geçici iskemik atak (konuşma veya güç kaybının olup sonra düzeldiği durum)
- Kalp krizi
- Ani ve şiddetli nefes darlığı ile seyreden akciğer embolisi
- Tek gözde ani görme kaybı
- Kol veya bacakta şiddetli ağrı ve morarma ile seyreden damar tıkanıklığı
İyi Huylu Bir Kalp Tümörü Tehlikeli Olabilir mi?
“İyi huylu” terimi, bir tümörün kanserli olmadığı anlamına gelir ve bu elbette iyi bir haberdir. Ancak konu kalp olduğunda, iyi huylu bir tümör bile ciddi tehlikeler yaratabilir. “Kalpte kitle tehlikeli mi?” sorusunun cevabı, kitlenin kanserli olmasından çok, kalbin neresinde bulunduğu ve nasıl davrandığı ile ilgilidir. Kalp, sürekli hareket halinde olan ve kanı pompalayan bir organ olduğu için, içinde bulunan en küçük bir kitle bile kan akışını bozabilir veya pıhtı atarak hayatı tehdit edebilir. Kalbin kendi dokusundan kaynaklanan tümörlerin büyük çoğunluğu (%75-95’i) neyse ki iyi huyludur.
En sık karşılaşılan iyi huylu kalp tümörü, miksoma’dır. Genellikle kalbin sol kulakçığında (atriyum) bulunan, jelatinimsi, saplı bir kitledir. Bu saplı yapısı nedeniyle kalp içinde bir sarkaç gibi sallanabilir ve aniden bir kalp kapakçığının ağzını tıkayarak bayılmalara veya şiddetli nefes darlığına neden olabilir. Daha da önemlisi, yüzeyinden kolayca kopabilen parçalar veya üzerinde oluşan pıhtılar, kan dolaşımıyla beyne giderek genç yaşta bile inmeye sebep olabilir. Bu nedenle miksoma saptandığında, genellikle acil cerrahi ile çıkarılması önerilir. Ameliyatla tamamen çıkarıldıktan sonra hastalar sağlıklarına kavuşur ve tekrarlama olasılığı oldukça düşüktür.
Miksomanın temel özellikleri şunlardır:
- Yetişkinlerde en sık görülen iyi huylu kalp tümörüdür
- Genellikle kalbin sol kulakçığında yerleşir
- Orta yaşlı kadınlarda biraz daha sık görülür
- En büyük riski pıhtı atarak inmeye yol açmasıdır
- Tedavisi cerrahidir ve sonuçları mükemmeldir
Bir diğer önemli iyi huylu tümör ise papiller fibroelastom’dur (PFE). Genellikle kalp kapakçıklarının üzerinde, denizşakayığına benzeyen küçük, saçaklı bir yapıdır. Boyutu küçük olsa da bu saçaklı yapısı pıhtı oluşumuna çok müsaittir ve en ufak bir parçası bile kopup beyin damarını tıkayarak inmeye neden olabilir. Çoğu zaman hiçbir belirti vermez ve başka bir nedenle yapılan kalp ultrasonu (EKO) sırasında tesadüfen saptanır.
Bebeklik ve çocukluk çağında ise durum farklıdır. Bu yaş grubunda en sık görülen kalp tümörü rabdomiyom’dur. Bu tümörün en ilginç ve sevindirici özelliği, büyük bir kısmının çocuk büyüdükçe kendiliğinden, hiçbir tedaviye gerek kalmadan küçülüp kaybolmasıdır. Bu nedenle kan akışını ciddi şekilde engellemediği sürece genellikle sadece düzenli kontrollerle takip edilir.
Rabdomiyomların ayırt edici özellikleri şunlardır:
- Bebek ve çocuklarda en sık rastlanan kalp tümörüdür
- Genellikle birden fazla sayıda bulunurlar
- Büyük çoğunluğu zamanla kendiliğinden kaybolur
- “Tüberoz Skleroz” adı verilen genetik bir hastalıkla birlikte görülebilir
- Ciddi bir soruna yol açmadıkça cerrahi gerektirmez
Çocuklarda görülen bir diğer tümör ise fibrom’dur. Rabdomiyomun aksine, fibromlar kendiliğinden gerilemez ve büyüyerek kalbin ritmini bozan ciddi aritmilere veya kalp yetmezliğine neden olabilir. Bu nedenle fibromların tedavisi genellikle cerrahi olarak tümörün çıkarılmasıdır.
Kalp Kanseri Olarak da Bilinen Kötü Huylu Kalp Tümörü Nedir?
“Kalp kanser olur mu?” sorusunun cevabı, ne yazık ki evettir. Ancak bu son derece nadir görülen bir durumdur. Kalbin kendi dokusundan kaynaklanan kanserlere “primer malign kalp tümörleri” denir. Bunlar iyi huylu tümörlerin aksine, hızla büyür, çevrelerindeki sağlıklı kalp dokusunu istila edip tahrip eder ve kan yoluyla vücudun diğer organlarına (en sık akciğerlere) yayılma (metastaz yapma) eğilimindedirler. Bu nedenle kötü huylu bir kalp tümörü saptandığında, durum oldukça ciddi kabul edilir.
Bu kanserlerin büyük çoğunluğu sarkom olarak adlandırılan tiptedir. Sarkomlar, kalbin kas, damar veya bağ dokusu gibi destek dokularından kaynaklanan agresif kanserlerdir. En sık görülen tipi anjiyosarkom’dur ve maalesef prognozu en kötü olanlardan biridir. Genellikle kalbin sağ tarafında başlar ve hızla büyüyerek kalp yetmezliğine ve kalp zarı içinde kanlı sıvı birikmesine yol açar. “Kalp kanseri ölümcül müdür?” sorusunun cevabı, bu tür agresif tümörler söz konusu olduğunda maalesef genellikle evettir.
Kötü huylu kalp tümörlerinin genel davranış kalıpları şunlardır:
- Çok hızlı büyüme ve ilerleme gösterirler
- Sağlıklı kalp dokusunu tahrip ederler (invazyon)
- Vücudun başka bölgelerine sıçrarlar (metastaz)
- Belirtileri ani ve şiddetli başlayabilir
- Tedavileri karmaşık ve zordur
- Yaşam beklentisi (prognoz) genellikle kısadır
Bir diğer nadir kötü huylu tümör ise primer kardiyak lenfoma’dır. Bu bir kan kanseri olan lenfomanın doğrudan kalpte başlaması durumudur. Sarkomlardan farklı olarak lenfomanın ana tedavisi cerrahi değil sistemik kemoterapidir. Bu nedenle kitleye doğru tanı konulması, tedavi planını tamamen değiştirdiği için hayati önem taşır.
Vücudun Başka Yerindeki Bir Kanser Kalp Tümörü Haline Gelebilir mi?
Evet, gelebilir ve bu durum kalbin kendi kanserinden (primer tümörden) çok daha sık görülür. Vücudun başka bir organında başlamış bir kanserin (örneğin akciğer, meme, böbrek kanseri veya melanom) kan, lenf veya doğrudan komşuluk yoluyla kalbe sıçramasına “sekonder” veya “metastatik kalp tümörü” diyoruz. Bir hastada bilinen bir kanser öyküsü varsa ve kalbinde bir kitle saptanırsa, bu kitlenin primer bir kalp tümörü olmasından çok, metastaz olma olasılığı daha yüksektir.
Metastatik kalp tümörleri, altta yatan kanserin artık ileri evrede olduğunun bir işaretidir. Bu durumda tedavi planı, kalpteki kitleden ziyade, kanserin asıl kaynağına ve genel yaygınlığına yönelik olarak onkoloji ekibi tarafından belirlenir. Kalpteki metastazın yol açtığı acil sorunları (örneğin kalp zarı etrafında sıvı birikmesi gibi) gidermek için ek girişimler yapılabilir, ancak asıl amaç sistemik tedavi ile kanserin genelini kontrol altına almaktır.
Kalbe en sık metastaz yapan kanser türleri şunlardır:
- Akciğer kanseri
- Meme kanseri
- Melanom (agresif bir cilt kanseri türü)
- Lenfoma ve lösemi
- Böbrek kanseri
- Yemek borusu kanseri
Kalp Tümörü Tanısı İçin Hangi Yöntemler Kullanılır?
Kalp gibi hassas bir organdaki bir kitlenin tanısını koymak, ileri teknoloji ürünü görüntüleme yöntemleri ve deneyimli bir ekibin dikkatli değerlendirmesini gerektirir. Tanı süreci, hastanın şikayetlerini dinlemekle başlar ve adım adım ilerleyen bir dizi tetkikle devam eder.
Ekokardiyografi (EKO – Kalp Ultrasonu): Bu genellikle ilk ve en temel adımdır. Ses dalgaları kullanılarak kalbin ve içindeki yapıların gerçek zamanlı, hareketli görüntüleri elde edilir. Ağrısız, zararsız ve hızlı bir yöntemdir. Göğüs duvarından yapılan standart EKO (transtorasik), çoğu kitle hakkında önemli bilgiler verir. Ancak bazen, özellikle kalbin arka kısımlarını veya küçük kitleleri daha net görmek için, ucunda küçük bir prob bulunan ince bir tüpün yemek borusundan ilerletilmesiyle yapılan transözofageal EKO (TEE) gerekebilir.
Kardiyak Manyetik Rezonans (Kardiyak MR): Kardiyak MR, kalp kitlelerinin karakterizasyonunda günümüzdeki “altın standart” yöntemdir. Güçlü bir manyetik alan kullanarak kalbin ve tümörün son derece detaylı, üç boyutlu görüntülerini oluşturur. Radyasyon içermez. Kardiyak MR’ın en büyük üstünlüğü, bir kitlenin doku içeriğini (yağ, kan, kist veya katı doku) büyük bir hassasiyetle ayırt edebilmesidir. Bu sayede tümörün iyi huylu mu kötü huylu mu olduğu konusunda çok değerli ipuçları sunar. Cerrahi planlaması yapılırken, tümörün kalp kasının ne kadar derinine indiğini veya hangi önemli yapılara ne kadar yakın olduğunu göstermesi açısından vazgeçilmezdir.
Bilgisayarlı Tomografi (BT) ve PET-BT: Kalp BT’si, özellikle kalp pili gibi MR’a girmesi sakıncalı cihazları olan hastalarda iyi bir alternatiftir. Tümördeki kireçlenmeleri göstermede MR’dan daha hassastır. PET-BT ise daha çok fonksiyonel bir görüntüleme yöntemidir. Vücuda verilen özel bir şeker molekülünün hangi dokularda daha çok tutulduğunu gösterir. Kanser hücreleri normal hücrelerden daha çok enerji harcadığı için bu şekeri daha fazla tutar. Bu sayede PET-BT, kalpteki kitlenin kanserli olup olmadığı hakkında fikir verir ve aynı zamanda vücudun başka bir yerinde kanser yayılımı (metastaz) olup olmadığını araştırmak için kullanılır.
Kalp Tümörü İçin Uygulanan Modern Tedavi Seçenekleri Nelerdir?
Kalp tümörünün tedavisi, “tek bir doğru”nun olmadığı, tamamen kişiye özel planlanması gereken bir süreçtir. Tedavi kararı; tümörün tipi, büyüklüğü, yeri, hastanın yaşı ve genel sağlık durumu gibi birçok faktör göz önüne alınarak, kalp ve damar cerrahı, medikal onkolog, radyasyon onkoloğu ve kardiyologlardan oluşan bir “tümör konseyi” tarafından verilir.
Cerrahi Tedavi: Birçok primer kalp tümörü için, özellikle de iyi huylu olanlar için, ana ve en etkili tedavi yöntemidir. Ameliyatın birincil amacı, pıhtı atması gibi hayatı tehdit eden komplikasyonları önlemek ve hastayı tamamen sağlığına kavuşturmaktır.
İyi Huylu Tümörlerde Cerrahi: Miksoma, papiller fibroelastom veya fibrom gibi iyi huylu tümörlerde, cerrahi ile kitlenin tamamen çıkarılması tam şifa anlamına gelir. Ameliyat sırasında tümör çıkarıldıktan sonra, tutunduğu bölgede bir hasar oluşmuşsa, bu bölge özel yamalarla onarılabilir veya etkilenen kapakçık tamir edilebilir/değiştirilebilir.
Kötü Huylu Tümörlerde Cerrahi: Kanser kalple sınırlıysa ve teknik olarak çıkarılabilecek durumdaysa, cerrahi rezeksiyon denenebilir. Buradaki amaç kanserli dokuyu mümkün olduğunca geniş ve temiz bir sınırla çıkarmaktır. Ancak bu tümörler genellikle yaygın ve yapışık oldukları için tam temizlik her zaman mümkün olmayabilir. Cerrahi, bu durumda bile hastanın yaşam süresini uzatmak ve şikayetlerini hafifletmek için değerli bir seçenektir.
Minimal İnvaziv ve Robotik Cerrahi: Günümüz teknolojisi, uygun vakalarda (özellikle sol kulakçıktaki miksoma gibi) kalp ameliyatlarını göğüs kemiğini tamamen açmadan yapmamıza olanak tanıyor. Meme altından veya koltuk altından yapılan küçük bir kesi (minimal invaziv cerrahi) veya robotik kollar yardımıyla (robotik cerrahi) tümör başarılı bir şekilde çıkarılabilir.
Bu modern cerrahi tekniklerin hastalara sunduğu avantajlar şunlardır:
- Çok daha küçük bir ameliyat izi
- Ameliyat sonrası belirgin şekilde daha az ağrı
- Daha az kanama ve enfeksiyon riski
- Hastanede kalış süresinin kısalması
- Günlük hayata ve işe çok daha hızlı dönüş
Kemoterapi ve Radyoterapi: Bu tedaviler sadece kötü huylu (kanserli) tümörlerin tedavisinde kullanılır. Cerrahiye ek olarak ameliyat sonrası kalmış olabilecek mikroskobik kanser hücrelerini yok etmek veya ameliyat edilemeyen tümörlerde hastalığı kontrol altında tutmak amacıyla uygulanırlar. Kalp, radyasyona karşı hassas bir organ olduğu için, ışın tedavisi planlaması çok dikkatli yapılmalıdır.
Kalp Nakli: Sadece çok nadir ve dikkatle seçilmiş, vücudun başka hiçbir yerine yayılmamış ancak standart cerrahi ile çıkarılamayan primer kalp kanseri vakalarında düşünülebilen, son çare bir tedavi yöntemidir. Kanserli bir hastada kalp nakli sonrası yüksek tekrarlama riski gibi nedenlerle kullanımı çok sınırlıdır.
Bir Kalp Tümörü Varlığında Yaşam Süresi Beklentisi Nedir?
Bu hastaların ve yakınlarının en çok merak ettiği ve endişelendiği sorulardan biridir. “Kalp tümörü öldürür mü?” veya “Kalp kanseri yaşam süresi ne kadardır?” gibi soruların cevabı, tümörün iyi huylu mu yoksa kötü huylu mu olduğuna göre tamamen farklıdır.
İyi Huylu Kalp Tümörleri: Bu tümörler doğrudan kanser olmadıkları için “öldürücü” değildirler. Ancak yarattıkları mekanik sorunlar ve pıhtı atma riski nedeniyle tedavi edilmedikleri takdirde ölümcül olabilirler. En önemli mesaj şudur: İyi huylu bir kalp tümörü, cerrahi ile başarılı bir şekilde tedavi edildiğinde, yaşam beklentisi normal ve sağlıklı bir insanınkiyle aynıdır. Hastalar tamamen iyileşir ve hayatlarına kaldıkları yerden devam ederler.
Kötü Huylu Kalp Tümörleri (Kalp Kanseri): Bu durumda tablo maalesef daha ciddidir. Kalp kanseri, agresif bir hastalık olduğu için yaşam süresi beklentisi genellikle daha kısadır. Tedavi edilmediğinde bu süre aylar ile ifade edilebilir. Cerrahi, kemoterapi ve radyoterapiyi içeren agresif tedavilerle ortalama yaşam süresi, kanserin tipine ve evresine bağlı olarak genellikle 1-2 yıl civarındadır. Ancak bu rakamlar bir ortalamadır. Erken evrede yakalanan, tedaviye iyi yanıt veren bazı hastalarda çok daha uzun sağkalım süreleri elde etmek mümkündür. Tedavinin amacı, bu zorlu hastalıkla mücadelede hastanın yaşam süresini mümkün olduğunca uzatmak ve bu süreyi en konforlu şekilde geçirmesini sağlamaktır.